GAFLET ve DELALET
Sultan Abdülhamid , 27 Nisan 1909’da İttihad ve Terakki fırkası tarafından hal’ edilip, Selanik’e gönderildi. Tahta Osmanlı hanedanının en yaşlı ferdi olan sultan Reşad getirildi.
Yurt çapında uygulanan politikalar neticesinde, memlekette her geçen gün huzursuzluk biraz daha arttı. Memlekette istikrar bozulmuş, suikastler ve tedhiş olayları artmıştı.[1]
Balkan Devletleri gizlice birbirleriyle anlaşırken, Osmanlı Dışişleri Bakanı Noradunkyan “Bulgar Devletinin Osmanlı Devleti’ne saldırmayacaklarına dair, Yüce Meclise teminat veririm” diyor , Başbakan Sait Paşa “Balkan Hükümetleriyle ilişkilerimiz en iyi şekilde yürümektedir” ifadesini kullanıyor, Onun Dışişleri Bakanı Asım Bey “Balkanlardan İmanım kadar eminim” diyordu. Avrupa’da Le Tamps gazetesi, Bulgar-Sırp gizli anlaşmalarını kamuoyuna duyurmasına rağmen Osmanlı yönetimi büyüyen tehdidin farkında değildi.
Devleti yönetenler Balkan devletlerinin Osmanlı’ya karşı girdiği ittifakı görememişlerdi. Rusya ve yoğun savaş hazırlıkları içindeki Balkan Devletlerinin uyutucu propogandalarına kanılmış ve hatta savaş olmıyacağı ve olsa bile bugünkü durumun korunacağına inanılmıştı. “O halde çarpışıp ta kan akıtmaya ne gerek var” şeklinde bir inanç oluşarak, milletin savaş azim ve gücü yok edilmişti.
İkinci Abdülhamid Han’ın Balkan ülkelerinin birleşmesini önlemek için tahrik ettiği kilise ihtilafı, 1911’de çıkarılan ittihad-ı anasır kanunuyla halledilmişti. Bu durum ise, Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki ihtilafı çözdüğü için şimdi her ikisi için de ortak düşman Osmanlı Devleti olmuştu.
Bu gelişmeler sonucunda, Trablusgarp Savaşında yaşanan zafiyetten de cesaret alarak Türklerin Balkanlardaki varlığına son vermek isteyen Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ Rusya’nın aracılığıyla aralarında anlaştılar.
Yunanistan ve Karadağ hükümetleri Babıali’ye ortak bir nota vererek, Osmanlı Devleti’nden, üç gün içinde Makedonya’da ıslahat yapılmasını, eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit’e muhtariyet verilmesini istediler. Sürenin bitiminde isteklerini tekrarlayarak yeniden üç günlük süre tanıyan Balkan devletleri Batılı devletlere de ortak nota vererek İstedikleri kabul edilmediği takdirde silahla kabul ettireceklerini bildirdiler.
Babıâli Hükümeti; yaklaşan kış nedeniyle artık savaş tehlikesinin atlatıldığını düşündüğü 30 Eylül 1912 tarihinde, Balkanlıların birbiri peşine seferberlik ilan ettiklerini hayretle öğreniyordu. Artık saç kesilmiş, kel görülmüştü. Osmanlı Hükümeti de seferberlik ilan ediyor ancak Balkan devletlerini kışkırtmamak ve barışçı niyetini göstermek için seferberliğin sadece Rumeli ve Batı Anadolu’da uygulanmasına karar veriyordu. Oysa Balkanlılar 4 ay önceden gizli anlaşmalarını yapmış ve savaş hazırlıklarını olanca güçleriyle tamamlamışlardı.[2]
Osmanlı Hükümeti tarafından isteklerinin kabul edilmemesi üzerine, 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne saldırısıyla Balkan Savaşlarının birinci safhası başlamış oldu.
Diğer müttefikler de 13 Ekim’de ortak bir nota vererek Rumeli’nin milliyet esasına göre muhtar idarelere ayrılmasını istediler. Babıali buna cevap vermediği gibi sınırlarına tecavüz eden Sırbistan ve Bulgaristan elçilerinin pasaportlarını vererek ülkelerine gönderdi (13 Ekim 1912). Ertesi gün bu iki devlet de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Arkasından Yunanistan da bir nota vererek onlara katıldı.
Osmanlı Hükümeti, daha seferberliğini tamamlamadan 16 Ekim 1912 sabahı İstanbul’daki Bulgar ve Sırp Maslahatgüzarlığına verilen bir nota ile Bulgaristan ve Sırbistan’a harp ilan ediyor, Yunanistan’ı harbin dışında tutmak manevrasıyla, bu ülkeye savaş ilan etmiyordu.[3]
Seferberliğini tamamlayamayan Osmanlı Hükümeti 16 Ekim 1912’de Balkan Devletlerine harp ilan etti, ancak silahlı kuvvetlerini bir salgın hastalık gibi saran “Mektepli”, “Alaylı”, “Redif”, “Zadegan”, “Kurmay” subay çekişmeleri giderilememiş, ordunun silah ve teçhizattaki eksikliklerini tamamlanamamış, yeterli eğitim ve tatbikat yaptırılamamıştı. Ordunun son tertip eğitimli 120 tabur Askerinin terhis edildiği yetmezmiş gibi usta askerlerden oluşan 35 taburu da başında Genelkurmay Başkanı olmak üzere Yemen İsyanını bastırmak üzere göndermişti. İtalyanların İzmir’e çıkarma ihtimaline karşı Balkanlardaki kuvvetlerinin bir kısmını İzmir’e intikal ettirilmişti. Bu şartlarda Osmanlı Silahlı Kuvvetleri Balkanlarda, Doğu Ordusu ve Batı Ordusu halinde tertiplenmişti. Her iki ordu da sefer mevcudunun çok altında muharebeye gireceklerdi.[4]
- Doğu Ordusunun sefer kadrosu 478.848, mevcudu 115.000,(-363.848/noksan)
- Batı Ordusunun sefer kadrosu 418.899, mevcudu 188.000’di (-230.000/noksan)
Savaş çıkar çıkmaz, Osmanlı’nın kazanacağını uman Avusturya-Macaristan ve Rusya sınırlarda hiçbir değişiklik kabul etmeyeceklerini ilan ettiler. Tahminlerinin aksine Bulgar, Sırp, Yunan ve Karadağlılar savaşı kazanınca sınırların değişmiyeceğini kimse bir daha dile getirmedi. [5], [6] ,[7], [8] (DEVAM EDECEK…)
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Bşk.V.
[2] İbrahim ARTUÇ, Balkan Savaşı, 1998, kastaş A.Ş. https://www.turkcebilgi.org/kitap-ozetleri/b/balkan-savasi-24289.html
[3] İbrahim ARTUÇ, Balkan Savaşı, 1998, kastaş A.Ş. https://www.turkcebilgi.org/kitap-ozetleri/b/balkan-savasi-24289.html
[4] İbrahim ARTUÇ, Balkan Savaşı, 1998, kastaş A.Ş. https://www.turkcebilgi.org/kitap-ozetleri/b/balkan-savasi-24289.html
[5] Ölüm ve Sürgün………….Prof.Justin Mc.Carthy
[6] Harp Tarihi…………………S.Erden AKARGÜN(E.Kur.Alb.)
[7] Siyasi tarih………………….Doç.Dr.Veli YILMAZ
[8] Balkanlar El Kitabı………Osman KARATAY-Bilgehan Gökdağ