Search
Close this search box.

ORTADOĞU ARENASINDA ÇİN: KÜRESELDEN BÖLGESELE

2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakıyla başlayan yeni dönem küresel siyaseti istikrarsızlık ve belirsizlik girdabına sürükleyen bir çağı başlattı. Bu dönemin özelliklerinden biri de özellikle üç büyük güç (ABD, Rusya ve Çin) arasındaki stratejik rekabetin belirgin şekilde derinleşmeye başlamasıydı.

Xi Jinping 2013’te Devlet Başkanlığını Hu’dan devraldıktan sonra ‘Çin’e özgü değerler temelinde ulusun yeniden canlanmasına dayalı Çin Rüyası’nı hayata geçirmeye yöneldi. İktidarının ilk yılı olan 2013’te küresel ölçekli Kuşak-Yol Projesini gündeme getirdi. Kuşak-Yol sadece Çin’den Batı’ya uzanan bir demiryolu koridorunu değil, Çin’i denizden çeşitli kıtalara bağlayacak bir İpek Yolu kuşağını da içeriyor. Ayrıca çok sayıda kara, hava ve dijital bağlantılılığı öngören bu tasarım çoklu sacayağına dayalı kapsamlı bir mega proje olarak gündemi meşgul ediyor. Dolayısıyla, birçok coğrafi kuşak ve bileşeni kapsayan, geleceğe dönük son derece iddialı bu jeopolitik/jeostratejik projeyi salt Kuşak-Yol tasarımı olarak görmek hatalı bir bakış açısı oluşturur.

Çin, Kuşak Yol Projesine ilaveten peş peşe gündeme getirdiği projelerle küresel bir vizyon geliştirmeye başladı.  2015’te açıklanan ‘Made in China 2025’, 2017’de ilan edilen

Yapay Zeka Girişimi‘, ‘2049 Küresel Çin Girişimi’, 2021’de BM Genel Kurulu’nda dağıtılan  ‘Küresel Gelişme Girişimi’, 2023’te yayımlanan ‘Küresel Güvenlik Girişimi’ ve Mart 2023’de açıklanan ‘Küresel Medeniyet Girişimi’ halihazırda küresel ekonomik bir güç olarak görülen Çin’i küresel çapta lider aktör yapmayı öngören iddialı hedefler. Küresel gündeme taşınan bu proje ve girişimler uzun yıllar boyunca kendi içine ve konularına odaklı bir yol izleyen, özellikle küresel siyasal ve askeri konulara mesafeli duran Çin’in konumunda ve tavrında bir değişiklik olup olmayacağı yönünde akademik ve siyasa merkezli yoğun tartışmaları başlattı.

Yeni milenyumla birlikte ABD liderliğine dayalı tek kutuplu dünya düzenine veda edilmekte olduğunun ayak seslerinin güçlenmesiyle de Çin’in Ortadoğu’da yaşanan karmaşa ve boşluk karşısında ön alıcı hamlelere giriştiği görüldü.   Bu durumu, Çin’in küreselden bölgesele somut adımlar atması olarak görmek gerekir. Nitekim, bu  bağlamda Çin’in Rusya ile Mayıs 2015’te Akdeniz’de  icra ettiği ortak deniz tatbikatı bir ilki oluşturması itibarıyla dikkati çekmektedir.  Bunu 2019’da Akdeniz’de gerçekleştirilen Çin-Mısır askeri tatbikatı izledi. Mart 2021’de zamanın Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Türkiye’nin yanısıra Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Oman’ı da kapsayan Ortadoğu turu, küresel çapta iddialı bir kulvara giren Çin’in bu bölgeye dönük hedefleri açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Bu turun İran ayağında, Çin ile İran arasında yirmibeş yıllık petrol karşılığı 400 milyar dolar yatırım anlaşması imzalanması, Çin’in bölgeye dönük atılımları açısından kayda değer bir hamleye işaret etmektedir.

Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’da başlattığı ikinci saldırı dalgası, küresel çaptaki güç mücadelesini yeni bir boyuta taşıdı ve dengeleri altüst etti. Çin bir yandan Ukrayna sahasında cereyan eden çatışma sarmalından kendi payına düşen sonuçlarla yüzleşirken, diğer yandan Kuşak-Yol projesinin kara-deniz-demiryolu ayaklarını kapsayan ve Çin’i Avrupa pazarlarına bağlayan güney kuşaktaki geniş Ortadoğu ve Afrika havzasından elini eteğini çekmedi. Fazlası, ABD’yi bölgede dengelemeye yönelik hamlelerini sürdürmekten de geri durmadı.

BÖLGEDE ÇİN’İN DAĞITTIĞI SİSLİ HAVA

Çin’in Ukrayna’dan geniş Ortadoğu’ya birçok konuya el atmaya başladığı ve süregiden belirsizlikleri etkilediği görülüyor. Çin, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın son bulmasını amaçlayan oniki maddelik bir tutum kağıdını Şubat 2023’te açıkladı. Neredeyse eş zamanlı bir biçimde, birbirlerini ana tehdit olarak gören Suudi Arabistan ile İran’ı Mart 2023’te Pekin’de bir araya getirdi ve bu iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine dönük bir anlaşmanın imzalanmasını sağladı. Orta Doğu’da yeni bir dönemin başladığına işaret eden bu anlaşmanın yarattığı zemin, Xi Jinping’in Aralık 2022’de devlet başkanı olarak bölgeye yaptığı, bölge ülkeleriyle çeşitli sektörleri içeren 50 milyar dolar tutarındaki yatırım anlaşmalarının imzalandığı  üçüncü ziyareti vesilesiyle de pekiştirildi. Ziyarete Riyad’ın ev sahipliği yapması ve bu zirveye yirmi Arap ülkesinin devlet başkanlarının katılımı da dikkatleri çeken bir gelişme olarak akılda tutulmalıdır.

Çin’in Ortadoğu açılımının, İsrail’i de kapsayacak yönde ilerlemekte olduğu olgusu mevcut sürece eklenmelidir.  ABD-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerilimlerin etkisi altında, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Mart 2017’de gerçekleştirdiği Çin ziyareti vesilesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler ‘Kapsamlı İnovasyon Ortaklığı’ şeklinde tanımlanmıştı.

Çin’in Ortadoğu’ya yönelik hamlelerinin son halkası, Filistin Cumhurbaşkanı Abbas’ın Haziran 2023’te Pekin’e yaptığı resmî ziyaret sırasında yapılan Çin-Filistin stratejik ortaklığına dair açıklama oldu. Bu ziyaret vesilesiyle Çin Devlet Başkanı Xi’nin, mevcut ihtilafın çözümü için 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan egemen Filistin Devleti kurulmasını da içeren üç maddelik bir öneri ortaya atması dikkat çekti.

Kısacası, ABD’de Biden yönetiminin işbaşına gelmesiyle birlikte ivmelenen ABD-Çin rekabetinin, başta yapay zekâ ve çip üretimi olmak üzere yeni ve çığır açan teknolojilerin yanı sıra Ortadoğu’yu da kapsayacak şekilde çeşitli kıtasal-bölgesel rekabet sarmalına sahne olacağının belirgin çizgilerle ortaya çıktığı görülüyor. Dolayısıyla, Çin’in önceki dönemlerden farklı olarak geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika kuşağında ABD ile rekabeti derinleştirerek sürdüreceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Bu gelişmeleri yakından takip eden ABD ve AB, özellikle 2021’den itibaren karşı önlemlerini aldı  ve Çin’i küresel ölçekte dengelemek üzere ABD ‘Daha İyi Bir Dünya İnşası’, AB ise ‘Küresel Geçit Girişimi’ projelerini gündeme getirdi.

Bu projeler bağlamında ABD-Çin rekabetini sadece Doğu ve Güney Çin denizlerindeki gerilimler ile Tavyan meselesiyle sınırlandırmak hatalı ve eksik bir yaklaşım olacaktır. Bu itibarla, Çin-ABD rekabetinde Ortadoğu ayağı görmezlikten gelinemez. Bu açıdan bakıldığında, Çin’in rekabet ya da mücadele alanını genişlettiği belirtilebilir. Bu boyutu itibarıyla Ortadoğu, deniz alanları ve doğal kaynakları da kapsayacak geniş ölçekli bir küresel çekişmenin radarındadır. Dolayısıyla, her geçen gün biraz daha çetrefilleşen küresel siyasetin dinamiklerini/dengelerini iyi okuyamayan ülkeler, süregiden stratejik rekabetin değersiz figüranları olmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır.

DUMANLI HAVADA TÜRKİYE

Türkiye büyük güçler arasında yaşanan ve uzun vadede de devam edeceği görülen stratejik rekabetten yararlanmanın yollarını bulmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu bütüncül bir strateji geliştirmeye bağlıdır. Bu içerikte bir strateji geliştirmenin yolu kuşkusuz yön ve konum tayininde ulusal çıkarlara dayalı, gündelik savrulmalardan uzak duran bir yaklaşım belirlenmesinden ve başta ekonomik alanda gözlemlenen dar ideolojik sapmaların terkedilmesinden geçmektedir. Ankara’nın bu süreçte, ulusal çıkarlarına odaklı olmakla birlikte  mensubu bulunduğu veya üye olmayı arzuladığı uluslararası örgütlerin (NATO, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi) dayandığı temel ve vazgeçilemez değerler manzumesini de esas alan bir eksende ilerleme becerisini sergilemesi gerekmektedir.

Ankara, öncelikli olarak Türkiye’nin Kafkasya (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) üzerinden Orta Asya’ya ve Doğu Akdeniz ile Suriye-Irak hattından Ortadoğu’ya erişiminde kilit rol oynayacak bağlantılılık (connectivity) projelerini ilerletmelidir. Bu alanda başarıya ulaşmanın yolu, Kafkasya-Ortadoğu-Orta Asya kuşağında Rusya, Çin ve İran’dan kaynaklanacak rekabeti göğüslemek, iş birliği alanlarını Ankara odaklı olarak tanımlamak ve bu hatta ilerlerken Batı dünyasıyla arasına mesafe koymayan bir rota tutturmaktan geçmektedir. Bu yol, kapsamlı, önyargısız bir bakış açısını ve incelikle hesaplanmış ayrıntılar üzerinden şekillendirilecek politikaların belirlenmesini ve uygulanmasını gerektirir. Türkiye uzun soluklu ulusal çıkarlara öncelik veren bir anlayış temelinde iki büyük aktör (Çin ve Rusya) ile başta İran olmak üzere bölgesel aktörlerin nüfuz ve çıkarlarına karşı denge oluşturmak hedefiyle Batının sağlayabileceği kuvvet ve ekonomi çarpanlarından yararlanmalıdır. Dengeli ve etkili bir zeminde ilerleyebilmek için vakit geçirmeksizin ekonomik-ticari ilişkilerin iç içe geçtiği Batı dünyasıyla olan dengelerin yeniden sağlam, sürdürülebilir ve sağlıklı bir zemine oturtulması gerekmektedir. Bu zemin, Çin, Rusya ya da İran’ın ötekileştirilmesi ya da dışlanması anlamına gelmez. Tersine Türkiye’nin çıkarlarının boyutlandırılması, olabildiğince özerk hareket edebilme kapasitesinin artırılması anlamına gelir. Aksi yöndeki tercih ve arayışlar, küresel rekabetin uluslararası gündeme damga vurduğu bir ortamda, ekonomik dengeleri derinden sarsılmış, toplumsal mutabakatta uzlaşı yerine kutuplaşmaların hüküm sürdüğü Türkiye’nin uzun dönemli hedeflerine sekte vurmakla eşanlamlı olur. Bu bağlamda, Batılı aktörler gibi dikkatlerini Ortadoğu’ya da odaklayan Rusya, Çin ve İran gibi oyuncuların dolaylı veya dolaysız uzun dönemli nüfuz, çıkar ve güç mücadelesi içine giriştiği bir çağda Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarının, naif ideolojik dürtülerden arındırılmış bir çerçevede, daha gerçekçi, sürdürülebilir ve öngörülebilir bir tabana dayanması zorunludur.

Sosyal Medyada Paylaş
Fatih CEYLAN
Fatih CEYLAN
Fatih CEYLAN - 6 Ekim 1957 tarihinde Bursa'da doğmuştur. Robert Koleji ve 1979 yılı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1979 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın Kıbrıs İşleri Dairesi’nde aday meslek memuru olarak göreve başlamış çeşitli diplomatik görevlerin ardından 2006-2009 arasında Sudan büyükelçiliğinde bulunmuş, 2009-2010 yıllarında İkili Siyasi İşler Genel Müdürlüğü (Doğu Avrupa ile Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkileri kapsamaktadır) görevini yürütümüştür ardından 2010-2013 yıllarında Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Uluslararası Güvenlik işlerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı (İkili Siyasi İşler Müsteşar yardımcılığı) olmuş ve 20 Eylül 2013 - 15 Kasım 2018 tarihleri arasında NATO Daimi Temsilciliği görevini yürütmüştür. Fatih Ceylan, evli ve 3 çocuk babasıdır. 2009 yılında adı Türkiye'nin NATO genel sekreter birinci yardımcılığı için geçmiş, ayrıca 2010 yılında ise Türkiye'nin Kırgızistan Özel Temsilcisi olarak da görev yapmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER