ÖZET
Kosova’daki Türk ve İslâm varlığını en az on çağ öncesine götüren maddî ve tarihî deliller, her şeye rağmen hâlâ ayakta duran ve ziyaret edilen yatırlardır.
Kosova’da bilinen ve saygı duyulan Ahmet Yesevi’nin halifeleri, Hacı Bektaş-ı Veli müritleri veya Rufai Tarikatının kurucusu Ahmet Er Rufai’nin öğrencileri, Balkanlar’daki varlığımızın tohumlarını, hem dinsel önder olarak hem de asker olarak savaşarak gösterdikleri kahramanlıklarıyla evliya katına yükselmiş kişiler olarak bilinmekteler.
Yunus’un, Hz. Mevlâna’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Ahi Evran’ın da Piri olan Hoca Ahmet Yesevi Hz.leri İslâmiyet öncesi Türk’ün ‘alp’lik mizacına ermişlik katıp İslâmiyet’le kaynaştırıp hem Türk alperenin iç dünyasında fırtınalar estirmiş hem de gelecek Türk nesline yeni bir ruh kazandırmıştır.
Kosova’da Türklüğün ve İslam’ın yerleşmesine Alperenler öncülük ettiler. Osmanlı’nın Kosova’yı ele geçirmesi için yürütülen savaşlarda alp erenler öncü birlikler olarak görev gördüler ve birçoğu bu savaşlarda şehit oldular.
Kosova toprakları için şehit düşen Sultan I. Murat Hüdavendigar bir alperendi. Padişah, 8 Ağustos 1389’da Kosova ovasına girdiğinde ortalığı toza dumana katan bir fırtına ile karşılaşmıştı. Bu durumda adeta göz gözü görmüyordu, işte o gece Berat Gecesi idi. Murad Han, iki rekât namaz kıldıktan sonra, gözyaşları içinde şu duayı yaptı:
“Ya Rabbi! Bu fırtına, şu aciz Murad kulunun günahları yüzünden çıktıysa, masum askerlerimi cezalandırma!
Allah’ım! Onlar ki buraya kadar sadece Sen’in adını yüceltmek ve İslam’ı tebliğ etmek için geldiler!
İlahî! Bunca kere beni zaferden mahrum etmedin. Daima duamı kabul buyurdun Yine sana iltica ediyorum, duamı kabul eyle! Bir yağmur nasip eyle! Bu toz bulutu kalksın… Kâfirin askerini aşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim!
” Ya İlahî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben aciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrarımı en iyi Sen bilirsin Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızanı isterim…”
Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın Kosova Ovası’nda şehit düştüğü yerde iç organlarının defnedildiği türbesi varlığımızın tapusu olarak gözde bir eserdir.
Sunumum yaptığım saha çalışması sonucu, 1389 yılında yapılan 1. Kosova Meydan Savaşından önce, ve savaş sonrasında yaşayan Alperenlere ait Kosova’nın ikinci büyük kenti olan Prizren kentinde ve civarında makamları tespit edip haklarındaki bulguları içermektedir.
ANAHTAR KELİMELER: Kosova, Alperen, Sarı Saltık, Şeyh Abdullah, Gözcü Mahmut Baba, Cafer Baba.
The Place Where a Holy Man is Buried of Alperen in and around Prizren
Summary
The material and historical evidences that led the Turkish and Islamic existence in Kosovo to at least ten years ago are still standing and visited places where a holy man is buried.
Ahmet Yesevi’s caliphs, Hacı Bektaş-ı Veli’s followers or founder of the Rufai Sect Ahmet Er Rufai’s students, were known and respected in Kosovo, came to the fore with their heroism for our existence in the Balkans, both as religious leaders and as soldiers, they are known as persons like Saint (dervish)
Hz Ahmet Yesevi who was the master of his domain to Yunus’s, Hz. Mevlana’s, Hacı Bektaş-ı Veli’s, Ahi Evran’s, fused the Islam with Islam in the pre-Islamic period and added storms to the inner world of the Turkish Alperen and also it has brought a new spirit to the future Turkish generation.
Alperenes lead the establishment of Turkishness and Islam in Kosovo. In the wars waged by the Ottomans to seize Kosovo, the alperenes served as vanguard troops and many were martyred in these wars.
Sultan Murat I Hüdavendigar who was martyred for the territory of Kosovo was an alperen. When he entered Kosovo plain on 8 August 1389, the Sultan met a storm that caused him to smash into the dust. In this case, nobody saw anyone, that night was the Night of Berat. Sultan Murad after praying two rakats, made this orison in tears:
“My God! If this storm came out because of the sins of the helpless Murad servant, not punish my innocent soldiers!
My God! They came up here only to glorify your name and to declare İslam!
Heavenly! All those times you didn’t deprive me of victory. Always accept my prayer. I will be a defector to you again, accept my prayer! Have a rain! Let this dust cloud disappear. Let’s see the soldier of the unbelievable and fight face to face!
Heavenly! Both property and this servant is yours. I’m a helpless servant. You know best my intentions that goods and property is not my purpose. I only want the consent of you’’
The tomb of Sultan I. Hüdavendigar is in the place where he was martyred and his internal organs were buried in Kosovo Plain is our favourite haritage as our deed of existence.
My presentation included the findings of the field study, which identified the authorities of the Alperens who lived before and after the first Kosovo War in 1389, around and in the town of Prizren which is the second largest city of Kosovo.
Keywords: Kosova, Alperen, Sarı Saltık, Şeyh Abdullah, Gözcü Mahmut Baba, Cafer Baba.
Kosova 1389 I. Kosova Meydan Savaşından sonra Osmanlı Devletinin egemenliği altına geçti. Ama burada bu tarihten önce de Türkler vardı ve İslam biliniyordu. Kosova’da Türklüğün ve İslam’ın yerleşmesine Alperenler öncülük ettiler. Kosova’da yaşayan insanlar henüz bir devlet egemenliği altında olmadıkları, eğitim kuruluşları, dini mabetleri bulunmadığı ve bir taraftan Bizans, bir taraftan Sırp ve bir taraftan Venedik kültürü ve din etkisinden rahatsız oldukları dönemde Alperenler buralara gelip İslam dinini tanıtmakta büyük zorluklarla karşılaşmadılar. Kosova insanı tarafından sevilen ve hürmet edilen bu yabancılar kısa bir zamanda kendilerinden biri olarak kabul edildiler ve öldükleri zaman mezarları, mekânları kutsal makam oldu. Geçlerde bu mezarlar bina içine alınıp türbeye dönüştüler ve bugüne kadar korundular. Osmanlı’nın Kosovayı ele geçirmesi için yürüttüğü savaşlarda alperenler öncü birlikler olarak görev gördüler ve birçoğu bu savaşlarda şehit oldular. Yaptıkları hizmet yüzünden olacak ki birçok alperenin kabri günümüze kadar korundu ve kimileri evliya katına yükselerek halen ziyaret edilmektedir. Bugün Kosova’nın birçok yerinde kabri, türbesi bulunan Alperenler hakkında çalışmalar yapılmadığı için halkın arasında yaşayan söylenceler unutulup kişilikleri hakkında daha geniş bilgiler de korunamamıştır. Ancak Alperen kabri yanında bir dergâh veya cami gibi dini amaçlı binaların kurulmasıyla bu kabirler korunmuş ve haklarında bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır.
Çalışmamız Prizren ve civarındaki Alperenleri içermektedir. Oysa Kosova’nın birçok yerinde alp erenlere ait kabirler, türbeler ve yatırlar vardır ve haklarında söylenceler mevcuttur.
Büyük bir Türk İslam mutasavvıfı olan ve Türk Topluluklar arasında İslâm’ın yayılmasında çok büyük katkı sahibi bir zat olduğu görülen Hoca Ahmet Yesevi’nin erenleri olarak da bilinen alperenler, Anadolu, Rumeli ve Kuzey Türklüğünün İslami uyanışında Pir-i Türkistan dergâhı ruhunda yetişmiş ve bulundukları yerlerde bu ruhu insanlara benimsetmişlerdir.
Türkçe kökenli bir isim olan Alperen, ermiş, şanlı, soylu ve yiğit insan ve yiğit erkek anlamlarına gelir.
Alperen ismi, derviş ve ermiş isimlerinin yanı sıra mücahit anlamlarını da taşır.
Allah Teâlâ. Kur’an-ı Kerim’de:“Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyiniz. Onlar ölü değil, diridirler, fakat siz anlamazsınız.” (Bakara, 154) buyurmuşlardır.
Şehitler, canlarını, mallarını, bayrağını, vatanını, hürriyetini, din ve devletini koruma yolunda Allah Teâla’nın emaneti olan canlarını seve- seve feda etmişlerdir.
1389-1402 yılları arasında Sultan Yıldırım Beyazıt’ın Osmanlı devletinin başında bulunduğu dönemde uyguladığı iskân politikasıyla Anadolu’dan büyük sayıda Türk ailelerini Balkanlara, bugünkü Makedonya’nın Üsküp, Strumiça, Debre bölgelerine ve Şar Dağı eteklerine yerleştirmiştir. Göç edenlerin çoğu Yürük Türkleriydi. Prizren ve yöresinde bugünde Yürük adını taşıyan aile soyadı ve birçok yer adı Anadolu’dan göçerek buralara yerleşenlerle ilgilidir. Osmanlılar bu yerlere geldikleri zaman Türkçe yer adlarıyla halkın dilinde kullanılan birçok Türkçe sözlük ile karşılaştılar.
Alperenler İslam’ın ve Türklüğün Kosova’da kurumlaşmasının öncüsü olmuşlardır. Genellikle gezici derviş olarak din propagandası yapan Alperenler Müslümanlığın yayılmasında başarılı olmuşlardır. Onların sayesiyle XIV. Yüzyılda bile Müslümanlığın Balkanlarda kolaylıkla yayıldığını görüyoruz.
İslam’ın ve Türklüğün bu yörelere yayılmasında hizmeti geçmiş büyükler öldükten sonra evliya katına yükseltilmiş, kabirleri türbe içine alınmış veya özel bakıma alınmışlar. Yaşamları boyunca bu yöre insanına yaptıkları hizmetler için insanlar şükranlarını belirtmek amacıyla kabirlerini ziyaret etmiş manevi huzurlarında dualarını göndermişlerdir. Zamanla bu türbe ve kabirlerde yatanların manevi güçlerinin olduklarına inanılmaya başlanmış ve ziyaretler İslam kuralları dışına çıkarak şaman özelliklerini almaya başlamıştır. Ziyaret edilen türbe ve kabirlerde yatanların çoğu İslam ve Türklük uğruna şehit olan kişilerdir.
ALPEREN
Türk geleneğinde mücahit dervişlere verilen ad (özellikle XIII ve XIV yy.) gerek Anadolu’nun fethi sırasında, gerek yerleşmelerden sonra, çeşitli bölgelerde, sınır muhafızlığı uçbeyleri ve alplar yapıyor, buna karşılık sınır tımarları da özellikle onlara veriliyordu. Devrin şartları dini his ve davranışlarla kahramanlık ve savaşçılığı yan yana yürümeyi gerekiyordu. Liyakatini ve babanın yerine geçme hakkını evlada, ancak iyi bir cenk adamı olduğunu ispat edince Türk geleneği, İslam’dan sonra daha güçlendi ve pekişti. Çünkü İslam dini, Cihadı ve adalet uğruna savaşmayı müminlere bir borç ve emir olarak telkin ediyordu. O çağlar Anadolu’da dini inançların tasavvuf anlayışı içinde geliştiği, tasavvuf anlayışının da dergâhlar, tekkeler ve zaviyelerde şekil bulduğu bir devirdi. İşte bu dergâh, tekke ve zaviyelere girerek dervişliği kabul eden ve İslamlığı kılıç gücüyle küfür diyarlarına götürmek için savaşan alplara alp erenler deniyordu. Daha sonraları gazi ve gazi yan-ı rum adını alan birçok alperenin menkıbeleri ve hayatları hakkında söylenen efsaneler, onların halk gözünde ve gönlünde yerini evliyalığa yüceltmiştir. Ünlü alperenler yörelerin manevi tarihinde önemli yerler almışlardır. Alperenlik, İslami bir nitelik taşımakla beraber, ucu Oğuz Kağan’a kadar götürülen bir gelenektir.
Prizren ve civarında Türk hâkimiyetini hızlı kuran ve buraları Türkleştirip İslamlaştıran Anadolu gazileri, yani Türk Alperenleri haklarında birçok söylencenin, efsanenin yaşamasına neden olmuşlardır. Bu yüzden makamlarına ve canlı hatıralarına bugün de rastlanmaktadır.
Alperenler Anadolu ve Kosova’nın da bulunduğu Balkanlar’ın fethini Tanrı hizmeti bilmişlerdir. Bunun dışında Alperenler gezginlerin, düşkünlerin ve gariplerin güvencesi olmuşlardır.
ŞEYH ABDULLAH
Şeyh Abdullah kabri ve kabrin baş taşı
Cerman Kuyusu
Sahabe hizmeti veren Şeyh Abdullah’ın, Prizrenin civar köylerinden Zgatar’da derinliğinden dibi görünmeyen Cerman Kuyusu yakınlığında kabri bulunur. Rivayet edilir ki Cerman Kuyusunda yaşayan ve ahaliye büyük zararlar veren özellikle köylüleri ve genellikle genç kızları büyük mağaraya kapatan ejderha (kimi söylencelerde dev olarak geçer) ile karşılaşır. Ejderha ile anlaşmaya varamadığı için Hazreti Ali’den yardım arar. Buraya gelen Hazreti Ali, Zülfikar olarak adlandırılan çatal şeklinde iki başlı olan kılıcı ile ejderi öldürür ve ahali onun zalimliğinden kurtulur.
Rivayet edilir ki Şeyh Abdullah, Hazreti Ali’nin yaşadığı VII. yüzyılda Hazreti Muhammed Aleyhi selamın sahabe ailesinden biri olarak İslam’ı yaymak için buralara gelmiş.
Kabri 1 m. yüksekliğinde kesme taşla örülmüş. Kabrin baştaşı yarı dünya şeklinde büyücek bir taşla işaret edilmiştir.
Türbenin yakınlığındaki çeşme ve çevresi mesire yeri olarak kullanılmaktadır. 300 metre kuzey-doğu tarafında kayalıklarda Sarı Saltık’a ait olduğu rivayet edilen bir yarık ve Sarı Saltık’ın vaaz verdiği kaya koltuk bulunur.
SARI SALTUK
Sarı Saltuk’un XIII. yy buralara gelip bir ara kaldığı yerler kutsal sayılıp ayakla basılmasın diye taşlarla sarılmış, sonraları bu yerlere mezar şekli verilmiş ve bu tümsek örtülerek kapalı, örtülü bina içine alınmış yatırlardır. Prizren ve civarında Sarı Saltuk mekânları ve yatırları dışında ona ait söylenceler, efsaneler inançlar da mevcuttur.
Arnavutluk’ta Kruya (Akhisar) şehrinin Sarı Saltuk Dağının zirvesinde mağara içinde bulunan makamının girişine dikilen büst.
Planeya’daki (Paştrik Dağı zirvesinde Sarı Saltuk makamı)
.
Cerman Kuyusu (Zgatar köyü) civarında Sarısaltık koltuğu
Sarı Saltuk’a ait olduğu inancı yüzünden bugüne kadar korunan ve ziyaret edilen makamlar ve yatırlar Kosovalıların 13. yüzyılda İslam’la alakalı olduğunu kanıtlamaktadır. Prizren’de Maraş ve Karapotok arasında taş üzerindeki ayak izinin Sarı Saltuk’a ait olduğunu, buna benzer bir ayak izinin Dragaş’ın Opola bölgesindeki Zgatar köyünün dışında Lubiçeva-Prizren yönünde Cerman olarak adlandırılan yerde bulunur. Buraya yakın kayalık bir uçurum başında, köye yaklaşık 500 metre mesafede, atların ayaklarını işaretleyen ve birkaç metre ötede, hazretlerin taşa oyulmuş ayak izleri bulunduğu, “Hac Güni” (günü) adında bir yer var. Kayalıklarda oyulmuş bir koltuk var, taşların dibinde insanların oturdukları yerde, kendi giysilerinden bir iplik parçası kopararak üzerinden sürülerek sıhhatli ve uğurlu olacaklarına inanılır. Efsane bu koltukta oturmanın ve içindeki kısa molanın hastalıkları iyileştirmekte etkili olduğunu bildiriyor. Gora bölgesinde, Prizren’de, Yakova ve İpek çevresinde insanlara İslam’ı teblig ettiği biliniyor. Halkın Türkleşip İslamlaşması için yaptığı faaliyetleri süresince Kosova’da kısa süre olsa bile kaldığı yerlerden ayrıldıktan sonra bu yerler ayakla basılmasın diye korunmuş ve buralarda yatırlar veya makamlar yapılmıştır. Halk bu yatır ve makamları yüzyıllardır ziyaret etmektedir. Bugün Sarı Saltuk’un Prizren’de Paştrik dağının en zirve noktasında, Arnavutluk-Kosova sınırı arasında, Prizren’e bağlı Jur köyünde, Dragaş’a bağlı Plava köyünde, Yakova’ya bağlı Pirlep köyünde, İpek’e bağlı Köşk köyünde yatırları vardır. Bura halkı Sarı Saltuk’u alperen, veli ve baba olarak bilir. Kosova’da günümüze kadar gelen Sarı Saltık yatırları Kosova sınırları dışında da yaygın olduğu ve Romanya’nın Dobruca bölgesinde Babadağ’daki türbesinde yatığı kabul edilmektedir.
Sarı Saltuk’un insanüstü bir takım güçlere sahip olduğuna inanıldığı için yatırları ve makamları korunmakta ve ziyaret edilmektedir. En kalabalık ziyaretçi Ali Günü veya Sarı Saltık günü olarak adlandırılan 2 Ağustos günüdür. Dualar yapılır, adak getirilir, ziyaret sırasında pilav ve helva pişirilip yenir.
GÖZCÜ MAHMUT BABA
Gözcü Mahmut Baba kabri ve türbe binası
Prizren’in Fatih Sultan Mehmet kumandası altındaki Osmanlı Ordusu tarafından ikinci ve son kuşatması sırasında 21 Haziran 1455 günü şehit düşen Gözcü Mahmut Baba bir alperendir. Şehit düştüğü yerde mezarı tümsek haline getirilmiş Hicri 1198 Miladi 1778 yılında manevi bir davet sonucu Hindistan’ın Lahor kentinden Seyit Şeyh Ali Baba Prizren’e gelip Gözcü Mahmut Baba’nın yapılan türbesinde türbedarlık yapmaya başlar ve türbe onun barınak yeri olur. Keramet sahibi, İslam gibi hak dinini yaymakla meşgul olan, dini hissi ve savaşçılığı yan yana yürüterek şehit olmasıyla evliyalığa yüceltmiş olunması etrafındaki arazinin türbeye vakfedilmesine neden olmuştur.
Gözcü Mahmut Baba Osmanlı Ordusunun öncü birliklerinde gözcü görevinde iken şehit düştüğü yerde toprağa gömülmüştür. Kabri Osmanlının yeşil zemin üzerindeki beyaz ay yıldızlı bayrak ile örtülüdür. Zemini kırmızı olan beyaz ay yıldızlı bayrağın resmen Türk devletinin bayrağı ilan edilmesinden sonra kabir bu bayrakla da örtülmeye başlanmıştır.
Gözcü Mahmut Baba’nın kabri yanında Seyit Şeyh Ali Baba’nın da kabri bulunur ve her akşam kabir başında ezan okunmaktadır.
Bugün de halk tarafından ziyaret edilen Gözcü Mahmut Baba türbesi 21 Haziran 1455 günü ordunun Cuma namazını kılması için yaptırılan Fatih Sultan Mehmet Namazgâhı civarındadır ve bugün de faal olan Seyit Şeyh Ali Baba Kaderi Dergâhı çatısı altına alınmıştır. K
CAFER BABA, H. 993 / 1585
Cafer Baba’nın kabrindeki kitabeli baş taşı
Prizren’de, Yeni Mahalle’de, Yeni Mahalle camiine bitişik türbedeki mezar Cafer Baba’ya aittir. Mezarın dört tarafı kitabeli mermer baş taşı vardır. Üst kısmı turban şeklinde işlenmiştir ve bu kısmın yarısı kırıktır. Bu baş taşın yarısı kırık olması yüzünden halk “Yarım baş Baba” türbesi olarak da adlandırmıştır. Türbe’de yatan Cafer Baba’nın bir savaşta başı koparak şehit olduğu ve kopan başını koltuğu altına alıp ta buralara kadar geldiği ve burada gömüldüğü söylenmektedir. Dikdörtgen şeklinde olan baş taşın dört yüzünde yazı var. “El merhum, el muhtaç, el mağfur ila Rahmeti Cafer bin _____ sene 993 “ ( M.1585) yazmaktadır. Bu ise mezarda Cafer Baba’nın yattığını bildirmektedir. Belirtilen hicri yılı ise Cafer babanın miladi 1585 yılında öldüğünü göstermektedir. Türbenin genellikle aklı yerinde olmayan veya baş ağrısı geçmeyen kişilere şifa getirdiğine inanılmaktadır. Türbe ziyaret edildiğinde sanduka etrafında dönülür, sanduka üzerinde duran çuha örtüden küçük bir parça kesilip tılsım için rahatsız olan kişiye verilir. Şifa bulan kişi çuha parçasını geri getirip türbeye yarı kuzu başı adak getirmektedir.
SOFİ BABA
Şehir dışında şehit düşmüş ve kapalı spor salonunun kurulması sırasında mezarı açılarak kemikleri Kuru Çeşme mezarlığına götürülerek mezarlık girişinin sol tarafında yol kenarına defnedilmiş ve “Sofih Baba” yazısının bulunduğu baş taşı konulmuştur.
Sofi Babanın çok kimliğe, sıfata giren bir kişi olduğuna, aynı anda iki ayrı cephede düşmana karşı savaşabildiğine inanılmaktadır. Savaşta bir hemşerisi onu tanıyınca sır olmuş ve bir daha görünmemiş. Türbesi Prizren’de Kapalı Spor Salonunun inşaatı için yıkılınca manevi büyüklüğü yüzünden halk tarafından kabri Kuru Çeşme’deki kent mezarlığına taşınmış ve mezarlığın girişinde sol tarafta yeni bir mezara sahip olmuştur. Halk burada da Sofi Babayı ziyaret etmektedir.
Sofi Baba savaşlarda alplığı ile dile gelmiş ve sır olmuştur.
HORASANLI KUTUP MUSA EFENDİ
Kutup Musa Efendi sandukası ve
Sinani tekkesinden kalanlar
İlim sahibi olarak tasavvuf bilgilerini yayarak etrafında müritlerin toplanmasını sağlamış. Prizren’de ilk İslam dini kuruluşu olan Tabakhana’da Sinani tekkesini kurmuştur. Tekkenin haziresinde türbesi bulunur. Manevi gücünün varlığına inanılır. Ziyaret edilerek kabrinde kandil yakılır, akşamdan sabaha kadar kabir başında duran kâse dolusu su şifa için kullanılır.
HORASANLI ALP EREN ŞEYH HASAN
Gizemli kara taş. Üsküp’ten fırlatılmış, Prizren’e düştüğü yerde dergâh kurulmuş ve sağda Kadiri Tekkesindeki kabristan
Üsküp ve civarında dini faaliyetlerini tamamlayınca Vardar nehri sahilinde eline geçirdiği bir elle tutulabilecek büyüklükte yuvarlak bir kara taşı salıp düştüğü yerde dergâhını kurup orada inançlarını ve tasavvuf anlayışını yaymak için Allah’ın yardımcı olmasına dua etti. Saldığı taş Prizren’in kuzey civarındaki Kuru Yayla’ya düşer. Burası sadece yağmur sularıyla sulanan kuru bir yayladır ve burada Mahmutoğlu Horasanlı Şeyh Hasan’ın Kadiri dergâhını kurmasıyla bu bayır Kurila olarak söylenmesine rağmen Kuru Yayla olarak bilinmeye başlar. Dergâhta faaliyetlerin başlamasıyla etrafında evlerin kurulmasıyla Kuru Yayla çok sokaklı büyük bir Mahalle haline gelir. 1650 yıllarında Seyidi Bey Kuru Yayla’da camiini inşa eder.
Bugün Kurila Tekkesi, Kaderi Tekkesi veya Şeyh Hasan Tekkesi olarak bilinen tekke binasının bitişiğindeki türbede Horasanlı Alp Eren Şeyh Hüseyin Baba’nın kabri bulunur. Burada üzerinde beş parmak izinin bulunduğu mucize eseri top gibi yuvarlak “Kara Taş” ve Şeyh Hüseyin bu taşı salmadan önce sağ ayağı ile bastığı ve üzerinde ayak izinin bulunduğu kaya parçası korunuyor. Tekkenin (1655) kuruluş tarihini gösteren Osmanlıca kitabe ceviz ağacı üzerine ağaç oyma olarak kabartmadır. Tekkenin semahanesinde savaş sancakları, alemler ve Kosova savaşında kullanılan silah örnekleri korunuyor.
TEZGİR BABA
Evliya katına yükselen Tezgir Baba Alperen olarak çok ziyaret edilen bir kabirdir. Kabrin bulunduğu yere türbe denir. Üstü açık, etrafı 90 sm. yüksek demir parmaklıklarla çevrilidir. Türbe şehitlik mezarlığında Fatih Sultan Mehmet Namazgâhı yanında bulunur. Türbenin şehircilik planı gerekçesiyle ortadan kaldırılması öngörülmüş ama Tezgir baba’nın manevi gücü kabri koruduğuna inanılıyor.
Tezgir baba genellikle işte muvaffak olmak, sınavı kazanmak için ve doğumun kolay olması için de ziyaret edilir ve para, havlu, gömlek ve benzer eşyalar adak edilir.
MALKOÇ MEHMED EFENDİ
Terzimahalle’de Sinani Tekkesi kabristanında buluan Malkoç Mehmet Efendi kabri
Akıncı Malkoçlardan olan henüz kimliği bilinmeyen zat şehir dışında oturup dini faaliyetlerini sürdürdü. Şehit düştüğü yerde toprağa gömüldü. Mezarı ayakla basılmasın diye tümsek haline getirildi ve etrafı taşlarla sarıldı. Horasanlı Kutup Musa Efendi tekkesinde yetişen ve burada icazet alan Şeyh Ali 1704/07 yılları arasında Malkoç Mehmed’in kabri yanında Sinani tarikatına bağlı olan tekkeyi kurdu. Malkoç Mehmed Efendi kabri yanında Çullu Dede ve Horoz Baba kabirleri de bulunur. Bu türbe yakınlığında bir gece içinde meleklerin kazıdığı ve halkın “bunar” (Pınar) dediği bir su kuyusu açar. Kuyu suyunun çeşitli hastalıklara şifalı olduğu, kısırlığı iyileştirdiğine ve doğumu kolaylaştırdığına inancı yaygındır. Tekkenin yakınlığında Hicri 1132, Miladi 1721 yılında kurulmuş Terzi Memi Camii bulunur.
Tekkenin yakınlığında Terzi Memi Tarafından aynı adlı caminin ve evlerin kurulmasıyla Terzi Memi Mahallesi meydana gelmiştir ve şehrin türbenin etrafında gelişmesiyle Malkoç Baba türbesi şimdi şehir içinde bulunmaktadır.
VELİ ŞAH BABA
Veli Şah türbesi yıkılmadan önce.
Horasanlı Veli Şah Baba kabri Prizren’de Kâtip Sinan cami girişinin sol tarafında bulunuyordu ve üstü örtülerek son cemaat yerine alındı. Yapılan onarımlar sırasında 1996 yılında kabir yerle bir edilerek arazisi cami binasının içine alındı. Prizren’de sahabe hizmeti verdi. Vefat edince gömüldüğü kabrinin yanına cami inşa edildi. 1577 yılında Kâtip Sinan tarafından yaptırılan cami halk tarafından Veli Şah adı ile de anıldı. Kabrin bakımını üstlenen Kude ailesinden Hacı Fetih Kude 1997 yılında caminin kuzey duvarına mermer üzerine işlenmiş bir kitabe yerleştirerek bu yerde 1570 yılında vefat eden Velih Şah’ın türbesinin bulunduğu ve kabrinin yanında 1577 yılında Kâtip Sinan tarafından inşa edilmiş caminin son cemaat yerinde bulunduğunu belirti.
MURAT BABA
Namazgâh civarında, eski şehitlik alanındadır. 1455 yılında şehit olduğu rivayet edilir. Hayal edilen murada erişmek için ziyaret edilir.
DALGIN BABA, YIL 1455
Hıdrellezden 9 ve 18 gün sonra ziyaret edilir. Prizren’de Ortakol semtinde bulunur.
DRAGAŞ’TA HÜSEİN BABA
Gora bölgesinin merkezi Dragaş’ta cami yanında türbesi bulunan Gazi Hüseyin Baba elinde tırmığı yere bırakıp Dragaş deresinde aptes alırken kendini Kosova Meydan savaşında bulmuş ve elindeki tırmıkla düşmana saldırarak Alperenliği dile gelmiştir. Gazi olarak Gora halkının gönlünde taht kurmuş. Allahın rahmetine kavuşunca kasabanın merkezinde toprağa defnedilip mezarına türbe yapılmıştır. Türbede Kosova savaşında savaşarak başında bulunduğu tacı korunmaktadır. Tacın sihirli güce sahip olduğuna inanılır. Türbe yanındaki Eski Cami Ahmed bin Said tarafından 1800 yılında inşa edilmiştir.
Türbenin bakımı ve korunması babadan evlada geçen Türbedarlık sistemine göre yapılmaktadır.
RESTELİÇA’DA SELİM DEDE
İsa Dede türbe binası ve sandukası
Resteliça köyü Gora belediyesine bağlı Kosova, Makedonya ve Arnavutluk devlet sınırı ucunda bulunur. Moloz taştan yapılmış, kaya ile örtülü basık külah çatılı köyün tarihi tek türbesinde Selim Dede yatmaktadır. Selim Dede rüyasında hayalini gerçekleştirip 1389 Kosova I. Meydan Savaşında Allah uğruna düşmana karşı savaşmış ve uykudan uyandırılmak istediğinde “Bırakın savaşım hala bitmedi” diyerek meydanda tek bir düşman kalmayıncaya kadar cepheyi terk etmemiştir. Onun bu manevi büyüklüğü karşısında insanlar büyük saygılarını göstermişler. Vefat edince mezarı türbe içine alınmıştır ve türbe bu yörenin en çok ziyaret edilen mekân olmuştur.
KARABAŞ BABA
Ortada ki bina Karabaş baba türbesidir
Karabaş Baba’nın hançeri, suru ve kelime-i şehadet mührü
Asıl adı Mustafa olan Karabaş Baba Prizren kardeşi Ömer Efendi ile Türklüğün özü Horasan’dan gelmiş ve birçok savaşlara katılmış olduğu rivayet edilmektedir.
Karabaş Baba Türbe ziyareti
Karabaş Baba’nın ilk kabrinin bulunduğu yer bugün de mübarek bir velinin kabri olarak korunmaktadır. Kabrin bulunduğu yerde büyük bir kaya parçası vardır ki bu kayaya hiç kimse ayakla basmaz, üzerinde oturmaz ve kayanın üstü kireçle badalanır. Zaten bu yer sokağın mukaddes yeridir.
Karabaş Baba’nın bekâr iken şehit olduğu, buralarda hak dini İslam’ın yayılması için büyük hizmetler verdiği, kelime – i şahadet mührünün kendisinde bulunduğu bilinmektedir. Bugüne kadar bu mührü, kabzası boynuz işi olan çelik kılıcı, kılıcının dışı deri kapalı ağaç kını, gürzü, suru ve aptes sırasında kullandığı nalınları korunmuştur. Tüm bu eşyaların birer kutsal eşya olarak sırlı bir güce sahip olduklarına inanılmaktadır. Bu yüzden bu eşyalara el sürmekle, kılıcın üzerinden akıtılan sudan içmekle en ağır durumda olan şifa bulacağına inanılır.
Karabaş Babayı rüyasında görenler muhakkak kabrini ziyaret eder, ruhuna Fatiha okur. 1989 yılında 90 yaşında vefat eden Safiye Lalo Hanım Karabaş Baba’dan kalan kutsal eşyaları bir yerde koruyan ve belli bir usulle onların gizli tesirini başkasına geçirebilen son şahıs idi. Karabaş Babayı çok kez rüyasında görmüş. Her defasında O’nun vasiyetlerini yerine getirirmiş. Bugünkü Karabaş Baba mezarlığına defnedilmeden önce Lalo boğazı olarak bilinen sokakta Safiye Lalo Hanımın evinin arka bahçesinde Karabaş Babanın ilk kabri bulunuyordu. Bu evde geceleri Karabaş Babanın görünmeden rapırtı yaptığını, merdivenlerden evin üst katına çıktığını, beş mayıs (Hıdrellez arifesinde) sabahları oda camlarını vurarak ev sakinlerini erken erken uyandırdığını, Irak – İran savaşının belirmesiyle bu savaşta bulunmak için oralara gittiğine ve yıldan beri belirmediğine inanılıyor Safiye Lalo Hanım .
Karabaş babanın türbesi Tuzsus ve Kuruçeşme arasındaki mezarlıktadır. İçinde Karabaş baba olarak bilinen Mehmet efendinin ve Kerim Efendinin kabirleri vardır.
Karabaş babanın keramet sahibi olduğuna inanılır ve manevi gücünün varlığı ile ilgili birçok söylence vardır. Türbe rahatsızlığa şifa bulmak amacıyla ziyaret edilir. İlkin giriş kapının direkleri öpülür. Kabir etrafında üç defa tavaf yapılır sonra nezirlik (para, havlu, peştamal, gömlek gibi) kabrin üzerine koyulur. Türbeden çıkmadan önce kabrin başucunda en az bir gece kâse içinde duran sudan şifa için su içilir veya yaralı, ağrılı olan yerlere bu sudan sürülür. Evcil hayvanı rahatsız olan kişi Hıdrellez gecesi kabrin başucuna yem veya ot bırakır. Hıdrellez günü bu ottan veya türbenin yakın çevresindeki otlardan bir tutam alıp hayvanın yemesi için hazırlanmış ot veya yem ile karıştırılır ve bu yöntemle hayvanın iyileşeceğine veya bütün yıl sağlıklı olacağına inanılır. Karabaş baba türbesini ziyaret ettiklerinden sonra dilekleri gerçekleşince sadaka için baş hayvan kesilir, pilav pişirilir ve en azından bu pilavdan bir kaşık yemeleri şarttır. Pilav tüm ev insanlarına yedirilir ve komşulara dağıtılır. Kesilen hayvanın başı ve etinin bir bölümü türbe bakıcısına verilir diğer bölümünün tamamı yoksullara dağıtılır.
Oda duvarında asılı duran Karabaş Baba’nın kılıcı kendiliğinden yere düştüğü zaman kötülüklerin olacağına bir işaret olduğuna inanılmaktadır.
1996 yılında Mustafa Karabaş Baba’nın neslinden Hüseyin Lalo ile.
Alperen türbelerinin ayrıcalıkları ve sökülerek izi kalmayan mezarlıklardan tek kalan binalar veya yerleşim yerlerinin türbe etrafında gelişmelerine rağmen korunması tarihi ve manevi değerlerinin yüceliğini ispatlamaktadır.
Dr. Altay Suroy RECEPOĞLU
2 Responses
Sayın; Dr. Altay Suroy RECEPOĞLU,
2010 yılında AYDINLAR OCAĞI grubu olarak gelmiş bulunduğum Kosova’da Ferhat DERVİŞ bizlere çok yer gezdirmişti. Daha sonra bir kez daha gelmiştim. “KOSOVA’DA TÜRK KÜLTÜRÜ veya Türkçe Düşünmek” kitabınız elimizde idi. Şimdi bu yazınız ile de çok daha farklı yerler öğrenmiş oldum. Kaleminize sağlık. Ben Antalya’da avukatlık yapmaktayım, aynı zamanda TÜRKAY isimli internet/bilgiağı ortamında her ay düzenli bir dergi çıkarıyorum. Uygun görürseniz bu yazınızı da dergimizde okurlarımızla paylaşmak isteriz. Sizinle e.posta ile yazışmak size ulaşmak isterim. e.posta adresim namiknas@hotmail.com
turkaydergi@gmail.com Sağlıklı günler diliyorum. Namık NAS
Sn. Namık Nas,
Yazımı derginizde aktarabilirsiniz.
E- adresim: suroyaltay@gmail.com
Altay Suroy