Limni adası, “Kuzey-Doğu Ege Adaları” ya da “Trakya Adaları” olarak bilinen ada grubu içerisinde yer alan, Gökçeada’nın güneybatısında bulunan bir adadır. Bu ada; birçok derde derman olan şifalı, bereketli bir toprağa sahip olduğu için Osmanlılarca “tin-i mahtum”, Yunanlılarca “Limnos” veya “Lemnos”, yer yer yine bizler tarafından “Ilımlı”, “İlimli” ya da “Limni” olarak adlandırılmıştır. Herkesçe farklı bir isme sahip olan bu güzel adanın çok zengin bir tarihe de ev sahipliği yaptığı aşikardır. Tarihin sadece tozlu sayfalarında kalmayıp, zamana meydan okuyarak varlıklarıyla tarihi gözler önüne getiren her bir eser dünya kültürüne ve insanlık mirasına birer armağandır. Maalesef ki Limni adasındaki birçok eser, ecdadımız tarafından birer armağan olarak bırakıldığı için Yunan görevlilerce ya yok edilmiş ya da amacı dışında hala kullanılmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet’in 1456’da adayı fethetmesiyle adadaki varlığımız yeşermeye başlamış, 21 Ekim 1921’de Yunan işgali ile idaresi bizden Yunanlılara geçmişti. Ardından yapılan Lozan Antlaşmasıyla ada, resmi olarak Yunan adası olmakla beraber adada hiç Türk de kalmamıştır. Bu süreçte ecdadımızdan kimler gelmiş kimler gitmiş ve arkalarında neler bırakmış bir bahsedelim.
17. yüzyılın Türk edebiyatının önde gelen mutasavvıf şairlerden Niyâzî-i Mısrî, kimi kaynaklara göre vaaz sırasında cifir ilminden bahsetmesinden, kimi kaynaklara göre ise devlet adamlarına yönelttiği eleştirilerden ötürü Limni adasına sürgün edilmiştir. Ömrünün son 15 senesini Limni adasında geçiren Niyâzî-i Mısrî, ilk zamanlar kaledeki camide kalmış daha sonra ölümünün ardından adıyla anılacak yalıdaki camide ömrünü geçirmiştir. “Derman arardım derdime/Derdim bana derman imiş” dizelerinin sahibi Niyâzî-i Mısrî, hayata gözlerini kapadıktan sonra adıyla anılan caminin haziresine defnedilmiş ve defnedildiği yere türbesi de yapılmıştır. Peki, şimdi ne haldedir Türbe ve Camii hiç düşündünüz mü? Akıbetleri ne olmuştur?
Niyâzî-i Mısrî’nin türbesi yıktırılmıştır. Hatta yıktırılmakla kalmayıp üzerine apartman inşa ettirilmiştir. Ne acı! Bizim ecdadımızdan, edebiyatımızdan bir isim olmasından öte orada bir insan yatıyordu. Geçmişe, Türk varlığına saygı gösterilmemesinin yanında maalesef ki bir insana da saygı gösterilmemiştir. Hangi vicdanda bu hadisenin bir izahatı olabilir? Merak ediyorum, bu üzücü ve saygısız hadiseye o dönemdeki Yunan görevliler nasıl izin verebildiler? Sadece bununla mı kaldılar? Tabiki de hayır! Camii’nin haziresindeki mezar taşları parçalanmıştır. O parçalanan mezar taşları, ya çevredeki bahçelerin duvar taşı ya da kaldırım taşı olmuştur. Niyâzî-i Mısrî Camii ise yıktırılmış, yerine kafe yaptırılmıştır. Bu hadiselere bakınca söyleyebilirim ki Limni adasında ne bir insana ne bir dine ne de bir geçmişe saygı söz konusudur. Limni adasında bu akıbeti yaşayan tek Niyâzî-i Mısrî Camii ve Türbesi midir? Keşke…
Cami-i Cedid, nam-ı diğer Hasan Ağa Camii… Limni adasının elimizden çıkmasıyla birlikte Camii’nin mülkiyeti, Yunan devletine geçmiştir. Yunan devleti, Camii’nin minaresinin yıktırılmasına ve ardından kişiler tarafından kiralanıp camii fonksiyonu dışında kullanılmasına müsaade etmiştir. Bu kiralama işinden sonra Camii, perdelerle donatılarak “Attikon” adıyla sinema salonuna çevrilmiştir. Takvimler 9 Eylül 1939’u gösterdiği gün, ilk film gösterimi esnasında sinema makinelerinden kaynaklı yangın çıkmıştır ve bu yangında adanın ileri kişilerini de içinde bulunduran tam 63 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu yangının ardından Camii tamamıyla yok edilerek yerine kilise inşa edilmiştir. Bu vahim olaylar, sadece birkaç örnek. Daha niceleri var: kitabeleri sökülmüş Türk çeşmeleri, kaledeki harap halde bırakılmış Camii…
Merak ediyorum; Türk varlığına, İslam’a, insanlığa ve bir tarihe yapılan bu saygısızlığa kim dur diyecek? Bizim ecdadımızın varlığı elbette böyle olaylarla silinemez. Ecdadımızın varlığı, altın harflerle tarihin tozlu sayfalarına elbette kazınmıştır. Ancak ecdadımıza, dinimize yapılan bu saygısızlıklara da susacağımız anlamına mı gelir? Artık uyanmak ve de kültürel mirasımıza çıkmak vaktidir! Yoksa geçmişimizin aleyhine yapılan onca girişime “Dur!” demezsek nasıl bir gelecek inşa edeceğiz? Geçmişi bozulanın, karalanın ve buna susan bir milletin nasıl ak bir geleceği olur?
Bir Yanıt
Çok doğru tespitler.
Ardımızda bıraktıklarımızı, devlet hafızamıza bütün detayları ile not etmeliyiz.
Ülkemizde en küçük kalıntı bulunsa, hemen restore ediyoruz. Batı dünyasında iliklerine işlemiş Türk ve islam düşmanlığıyla hareket ediliyor. Bize ait her izi yok etmeye çalışıyorlar.
Bugün bunu bilelim, gelecekte gereğini yaparız. O günde gelecektir.