(Erdem EREN)
Kanunlar uyarınca bir veya daha çok aday arasından belli birini veya birkaçını seçme işine ya da hayatımızın herhangi bir alanında tercih yapma işine seçim diyoruz. Sadece yöneticileri değil hayatımızdaki doğruları ve yanlışları, belirsizlikleri, siyasal olarak da seçimsizliği de biz seçiyoruz. Balkanlardaki siyasal durum tam da bunun özetidir.
Bulgaristan, Kuzey Makedonya ve Kosova yakın dönemde yoğun bir seçim trafiği yaşadı. Bulgaristan bu sene üç parlamento seçimi ve bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirdi. Üç parlamento seçiminden de ayrı partiler birinci parti olarak çıktı. Bulgaristan toplumu her seçimde başka bir umuda sarıldı.
Kuzey Makedonya’da mevcut Başbakan Zoran Zaev ve partisi SDSM yerel seçimlerde başkent Üsküp Belediyesini bağımsız bir adaya kaybetti. SDSM yerel seçimlerde 18 belediye elde ederken rakibi VMRO ise 40 belediye kazandı. VMRO liderliğindeki muhalefet hükümeti güvenoyu hamlesiyle devirmeye çalışsa da başarılı olamadı. Ancak Kuzey Makedonya toplumunun Zaev’e yerel seçimler üzerinden verdiği uyarı ülkeyi yeni seçimsizliklerin beklediğini gösteriyor.
Kosova’da da Başbakan Albin Kurti’nin partisi VV’de başkent Priştine Belediyesini kazanamadı. Yerel seçimlerde VV güç kaybederken, bu durum Kurti’nin Kosova’da yükselen grafiğini sekteye uğrattı. Genel seçimlerde yaklaşık 400 Bin oy alan VV’nin yerel seçimlerde 200 Binin altına düşmesi oldukça şaşırtıcı görünüyor. Bunda muhalefet partilerinin VV’ye karşı birlik olmasının payı büyük. Henüz Kurti’nin siyasi geleceğinin tartışılmadığı bir gerçek ama Kosova toplumunun bu mesajı beklenmedik oldu denilebilir.
Bosna-Hersek’te yakın dönemde yaşanmakta olan krizi seçimden daha doğrusu seçimsizliklerden ayırmak mümkün değildir. Ülkedeki Cumhurbaşkanlığı Konseyinin Sırp üyesi olan Milorad Dodik’in Bosna’nın bölünmesi, Sırp ordusunun kurulması yönündeki söylemleri her şeyden önce Dodik’in siyasi kariyerini uzatmak amacıyla yaptığı hamlelerden biridir. Dodik’in partisi SNSD de geçen yıl düzenlenen seçimlerde Sırp Cumhuriyetinin Başkenti Banja Luka’yı kaybetmişti.
Balkanlardaki 11 ülke parlamenter sistemle yönetiliyor bu durum Balkan ülkelerini sonu gelmeyen başarısız koalisyonlara hapsediyor. Arnavutluk dışındaki ülkelerde nüfusun en az %10’undan fazlasını azınlıklar oluşturuyor ve etnik temelli iç siyasi krizler bitmek bilmiyor. Bölge ülkelerinin büyük bir çoğunluğu ekonomik istikrarsızlık, işsizlik, azınlık hakları ile ilgili yaşanan sorunlar, bölgesel kronik meseleler ve benzeri sorunların yanı sıra bir de siyasi istikrarsızlıklarla boğuşuyor. Balkan toplumlarının ekonomik endişeleri, mevcut siyasi yapılarının buna çözüm getirememesi, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde AB’nin toplumsal sorunlara bir çözüm planı sunmaması, üye olmayan ülkelerin ise üyelik belirsizliği insanları seçimsizliklere sürüklüyor.
Seçimsizliklerin sürdüğü bir coğrafyada istikrar ve refah olmayacaktır. Bu ortam krizleri daha da derinleştirmektedir. Bölgede bugün yaklaşık 9 Milyon Müslüman ve 1 Milyonun da üzerinde Türk yaşamaktadır. Bölgedeki seçimsizlikler ve krizlerden hatta çıkacak olası çatışmalardan herkes gibi Türkiye’de nasibini alacaktır. Balkanların istikrara ve gerçek bir bölgesel ve ulusal barışa ihtiyacı bulunmaktadır. Toplumsal barışın uzlaşı ile inşa edilmesi Balkan ülkelerinin hem siyasal hem de ekonomik istikrara kavuşması önünde kritik bir eşik olacaktır. Türkiye bunda neden rol oynamasın?
Türkiye’nin küresel bir güce evrilmesinde Balkanların potansiyeli hayati önem taşımaktadır. Türkiye bölge olan dış ticaret hacmini yaklaşık 25 Milyar Dolardan üç haneli sayılara çıkarabilir. Bunun için bölgesel bir işbirliği şart görünmektedir. Türkiye vakit kaybetmeden “Balkan İşbirliği Teşkilatının” mimarı olmalıdır. Bu nedenle ilk olarak bu süreci müzakere etmek adına bir “Balkanlar Temsilcisi” atamalıdır. Türkiye yüzlerce yıllık tarihsel başarı ile Balkanlarda barış için gerekli referansa sahip olduğunu bölgeye doğru anlatmalıdır. Bölgedeki seçimsizlikleri bitirmenin ve istikrar ile refaha seçmenin doğru anahtarı bölgesel ve toplumsal barışın inşasıdır. Bu anahtar tecrübesiyle Türkiye’nin elindedir.
Erdem EREN (Doktorant)
İstanbul Rumeli Üniversitesi – Rumeli Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi