Özveri ve kahramanlıklarla dolu hayatını, Basra’da yaralı olarak sedye üstünde İgilizlere karşı savaşırken 14 Nisan 1915 tarihinde sonlandıran, evlâd-ı fâtihân torunu Süleyman Askeri Bey, değeri kamuoyunda yeterince bilinmeyen bir subayımızdır. 1884 yılında bugün Kosova’ya bağlı Prizren şehrinde doğmuştur. Babası Vehbi Paşa’dır. Annesi ise Güzide Hanım’dı. 1902 yılında Mekteb-i Harbiye’den, 5 Kasım 1905 tarihinde de Mekteb-i Erkân-ı Harbiye’den Mümtaz Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
Selanik’teki Üçüncü Ordu’ya bağlı olarak Manastır’a atandı. Manastır’da kaldığı günlerde İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Filibe’deki önemli ailelerden birine mensup olan Fadime Hanım ile evlendi. Fatma ve Dilek isimli iki kız çocuğu oldu.
Meşrutiyetin ilan sürecinde ismi çok geçen, Teşkilat-ı Mahsusa’nın da lider kadrosunda yer alan Süleyman Askeri Bey; Makedonya’da yürütülen çete takibinde kendini göstermiş, Rumeli’de Sultan II. Abdülhamit’e karşı olan genç subaylar arasında yer almış, teşkilatçı ve maceraperest bir insandı. [1]
1909 yılında Kolağası rütbesine terfi etti ve Bağdat Jandarma Alayı’na atandı. 1911 yılında İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine oraya gitti ve Bingazi’deki savaşlara katıldı. 1912 yılında Balkan Savaşları sırasında Trabzon Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı görevine atandı. Savaş sonrasında 31 Ağustos-25 Ekim 1913 tarihleri arasında Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti Erkân-ı Harbiye Reisi olarak görev yaptı. Resmen 13 Kasım 1913 tarihinde kurulan Teşkilât-ı Mahsusa’nın Başkanı olarak görevlendirildi.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti
1912 yılında Balkan devletlerinin Osmanlı topraklarını paylaşma hırsını fırsata çeviren Enver Paşa, I. Balkan Savaşı sırasında kaybedilen Edirne’yi geri almak için Kuşçubaşı Eşref’i görevlendirir.. Bu harekâtta Süleyman Askerî Bey, Trabzon Redif Fırka Komutanı olarak yer alır… Bu harekât ile Doğu Trakya ve Edirne başarıyla geri alınır ancak bölgenin batı kısmındaki Müslüman topluluklar Bulgar çetelerinin eziyetlerinden mustariptir. Enver Bey’in emriyle Batı Trakya’ya sızan 116 kişilik bir müfrezenin içerisinde yer alan Süleyman Askerî Bey, Kuşçubaşı Eşref ile birlikte buradaki Bulgar çeteleri ile savaşır. Bu savaşta Süleyman Askerî Bey, Süleyman Zeynel Abidin adıyla faaliyetlerini sürdürür… En nihayetinde bölge çetelerden temizlenir… Çetelerden de ele geçirilen silahlarla ve gönüllülük prensibiyle bir tabur oluşturur…[2]
Daha sonra Süleyman Askerî Bey, Batı Trakya’da 28 Ağustos 1913 tarihinde bir cumhuriyet ilan eder… Devlet başkanlığını Salih Hoca’nın üstlendiği ‘’Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’’’nin Süleyman Askerî Bey Erkan-ı Harbiye (Genelkurmay Başkanı) ve Garbi Trakya Hükümeti icraiye reisi (Başbakan) olur. 31 Ağustos-25 Ekim 1913 tarihleri arasında 55 gün yaşayabilen bu devletin; marşı, 6 bini Osmanlı Askerînden toplamda yaklaşık 30 bin kişilik ordusu, ay yıldızlı yeşil beyaz bayrağı, Fransızca ve Türkçe yayın yapan gazetesi, hatta kendine ait pulu bile vardır. 20. asırda bir devletin, devlet olarak kabul edilebilmesi için, kendine ait pulun ve para biriminin olması gerekiyordur. 2 Ekim 1913’te Yunanlılar Dedeağaç’ı Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne bırakır... Bölgenin, Türk hâkimiyetinde kalması için ilan edilen Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin marşını da bizzat Süleyman Askerî Bey yazmıştır.
Yunanistan, Bulgaristan’ın topraklarında kurulu bir Türk cumhuriyetinden memnunken, Batılı devletler özellikle Rusya bu durumdan çok rahatsızdır. 29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile Osmanlı arasında imzalanan İstanbul Anlaşması gereğince, Doğu Trakya Osmanlı’ya, Batı Trakya ise Bulgaristan’a bırakılır… Bu anlaşma ile Batı Trakya Türk Cumhuriyeti feshedilir… Süleyman Askerî’ Bey’e de Babıali tarafından Meriç’in doğusuna geçmesi için baskı yapılır… Zira Bulgarların Avrupa nezdindeki çabaları karşılık bulmuştur. Hâlihazırda maddi sıkıntı içerisinde olan Babıali Fransa’ya borçlu, gelen baskılara da direnç gösteremeyecek haldedir… Bu yüzden Süleyman Askerî Bey ve onun birliklerine geri dönmeleri için emir verilir… O sıralarda Muhacirun adlı göç komisyonu müdürü olan Süleyman Askerî Bey, kritik bir karar alır ve geri çekilme emrini protesto ettiğini açıklar; zira geri çekilirlerse bölgedeki Müslüman kıyımları devam edecektir. Eldeki silahlar ve mermiler daha sonra kullanılmak üzere toprağa gömülür… Babıali’nin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni Bulgarlara terk etmesi sonucu Süleyman Askerî Bey, İstanbul’a dönmek zorunda kalır, artık direnecek bir şey kalmamıştır…[3]
25 Ekim’de Batı Trakya’ya giren Bulgar birlikleri 30 Ekim’e kadar tüm Batı Trakya’yı işgal ederek kendi topraklarına katarlar…
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya’nın safında katılması üzerine Teşkilât-ı Mahsusa Başkanlığı görevinin yanında 20 Aralık 1914 tarihinde Irak ve Havalisi Genel Komutanı olarak atandı. Basra’da bir avuç kahraman Osmanlı askeri ile sedye üzerinde yaralı bir halde İngilizler’e karşı verdiği mücadele, hala destansı bir öykü gibi anlatılır. Irak Cephesi’nde Şuaybe Muharebesi’nde komutası altındaki birliklerin 14 Nisan 1915 tarihinde İngiliz Ordusu’na mağlup olması üzerine tabancasıyla intihar etti. Aziz hatırasını rahmetle andığımız Süleyman ASKERİ Bey’in, ruhu şad mekanı cennet olsun.
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Bşk.V
[1] https://www.yeniakit.com.tr/haber/teskilat-i-mahsusanın-reisi-binbasi-suleyman-askeri-bey-kimdir-415088.html
[2] Osman AYDOĞAN, Süleyman ASKERİ Bey makalesi.
[3] Osman AYDOĞAN, Süleyman ASKERİ Bey makalesi.