- BATI TRAKYA SORUNUN DOĞUŞU ve ANLAŞMALAR
Batı Trakya sorunu, Birinci Dünya Savaşı sonunda 18 Ocak 1919’da toplanılan Paris Barış Konferansı sırasında[1] Venizelos’un Trakya’yı tanımı ile birlikte başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir.[2] Batı Trakya Türk azınlığının statüsü 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile belirlenmiştir. Lozan’da Azınlıklarla ilgili “Mübadele Protokolü” ve “Azınlıkların Korunmasına Dair Protokol” olmak üzere iki ayrı antlaşma imzalanmıştır. Türk –Yunan ilişkilerinde Lozan Barış Görüşmeleri bir dönüm noktası olmuştur.
Zira Batı Trakya’nın bugünkü statüsü belirlenmiş ve görüşmelerin sonunda Batı Trakya millî sınırlar dışında kalmıştır. Türk–Yunan ilişkileri açısından özellikle 1923-1930 yılları arası istikrar dönemi olarak kabul edilebilir. 1950-1970 yılları arasında her iki ülke de ilişkileri geliştirmek amacıyla bir takım adımlar atıp karşılıklı antlaşmalar imzalamıştır. Fakat 1974 Kıbrıs olaylarıyla birlikte ilişkiler yeniden gerilmiş ve Batı Trakya ve Kıbrıs birbirine bağlı iki sorun haline gelmiştir. Günümüzde ise, Türkiye topraklarında yaşayan azınlıklarla ilgili birtakım düzenlemeler yapsa da, bir Avrupa ülkesi olan Yunanistan yapılan uluslararası antlaşmalara uymamakta ve Türklerin idari, hukuki ve eğitim alanlarındaki haklarını ihlal etmektedir.[3] Lozan Antlaşması’na göre (md. 39) Batı Trakya’da yaşayan Türkler’in her yerde ana dilleri TÜRKÇE’yi kullanabilecekleri hükme bağlanmış olduğu halde bugün resmî dairelerde Türkçe konuşanların işleri görülmemektedir. [4]
Yunanistan, Müslüman Türklerin AZINLIK HAKLARI İLE İLGİLİ olarak aşağıdaki antlaşmalarla yükümlülük altına girmiş bulunmaktadır. Bu temel antlaşmalar şunlardır:
- Yunan Anayasası,
- Uluslararası insan hakları sözleşmesi ve
- 3 Şubat 1830 Londra Protokolü
- 3 Mart 1878 Ayastefanos Antlaşması,
- 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması
- 24 Mayıs 1881 İstanbul Antlaşması (8.maddesinde Yunanistan’da yaşayan Müslümanların hukuki özerkliğini tanıyan bir ifade bulunmaktadır)
- 30 Mayıs 1913 – Londra Antlaşması,
- 10 Ağustos 1913 – Bükreş Antlaşması
- 29 Eylül 1913 – İstanbul Antlaşması (Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalandı. Dimetoka ve Kırklareli Bulgaristan’dan Osmanlı Devleti’ne devredilmiştir. Osmanlı Devleti ise Doğu Trakya’ya yeniden egemen olmuştur ancak Batı Trakya ve Dedeağaç Bulgaristan sınırları içinde kalmaya devam etmiştir.
- 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 3 Numaralı Protokol, 1830 Londra Protokolü ve 1881 İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerine ilave olarak Müslümanlara birtakım azınlık hakları getirmektedir. Bu haklar, Baş müftü ve müftüler Yunanistan Devleti’nde bulunan memurlarının hak ve görevlerine sahip olmakla birlikte baş müftü, müftüleri malî ve dini bakımdan denetleyebilme hakkını da elde etmiştir. Atina Barış Antlaşması ile Müslümanların yaşadıkları bölgelerde kendi müftülerini seçme hakkı tanındığı anlaşılmaktadır. Bu karar ilerleyen süreçte Yunanistan tarafından ihlal edilmiştir ve Yunanistan’ın bizzat atadığı müftüler görevlendirilmiştir.
- 29 Eylül 1918’de Bulgaristan; Selanik Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak savaşı kaybettiğini kabul etmiştir.
- 20 Ekim 1919 tarihinde de Batı Trakya, Bulgaristan tarafından Fransa’ya teslim edilmiştir.
- 27 Kasım 1919- Neuily Antlaşmasıyla Batı Trakya’da Gümülcine ve Dedeağaç’ı; Yunanistan’a, devretmiştir.
- 10 Ağustos 1920 – Batı Trakya’yı Yunanistan’a resmen veren Trakya konusundaki antlaşma olan Trakya Sevri veazınlıkların korunmasıyla ilgili olarak yapılan antlaşma olan Yunan Sevri’dir.[5]
Yunanistan’da azınlıkların himayesine dair 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan ve YUNAN SEVRİ denilen bu anlaşma ile Yunanistan’da yaşayan bütün müslüman-Türk cemaatinin hakları korunmaktadır. Yunan Sevri’nin 14. maddesinde de[6],
- Yunanistan’daki müslüman-Türkler’in kişi ve aile hukuku konularında kendi örf ve âdetlerini,
- Kendi hukuk sistemlerini uygulamakta serbest olacakları,
- Vakıflarının ve dinî kuruluşlarının tam bir şekilde tanınacağını, korunacağını ve yenilerinin de kurulabileceğini hükme bağlamaktadır.
- 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’yla bu antlaşmalar tamamen yürürlükten kalkmamış, hatta 10 Ağustos 1920 tarihli Yunan Sevri, Lozan’da ek bir protokolle bazı değişikliklere uğrayarak geçerli sayılmıştır.
LOZAN ANTLAŞMASI’yla Batı Trakya’da Yunan vatandaşı olarak Yunan idaresinde yaşamaya bırakılan, fakat bazı imtiyazlara sahip olan 129.120 kişilik Türk cemaatinin hakları, antlaşmanın “Azınlıkların Himayesi” başlığını taşıyan birinci kısmının 3. faslında belirtilmekte ve garanti altına alınmaktadır. Söz konusu bölümün 37-45. Maddeleri özetle; [7]
- Türk toplumuna din ve ırk farkı gözetmeksizin her türlü vatandaşlık hakkının tanınmasını,
- Kendilerine ait özel çeşitli kültürel ve dinî mahiyette eğitim müesseseleri kurup idare edebileceklerini,
- Kendi dilleriyle eğitim yapabileceklerini ve
- Kendi dillerini mahkemede dahi kullanabileceklerini,
- dinlerini öğrenip uygulayabileceklerini,
- Türk cemaatinin mâbed, mezarlık, vakıf ve diğer kuruluşlarının her türlü himayeyi göreceğini ve benzeri hükümleri ihtiva etmektedir.
- Ayrıca bu antlaşmanın hükümlerinin anayasa ve bütün kanunların üzerinde olacağı, bunlara aykırı kanun çıkarılamayacağı da hükme bağlanmıştır.
- Lozan Antlaşması’yla birlikte imzalanan 16 numaralı ek protokolle Yunan Sevri yürürlüğe konulmuştur.
- 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ile Türkiye ve Yunanistan arasında mecburi nüfus mübadelesi yapıldı, fakat Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları “ETABLİ” (yerleşik) kabul edilerek bu mübadeleden istisna edildiler.
Bu sözleşmeye göre Türk ve Yunan temsilcilerinin de dahil olduğu bir karma komisyon kuruldu ve Ekim 1923’ten itibaren çalışmalarına başladı. Komisyonun çalışmaya başlaması ve mübadele işlerinin ele alınması ile birlikte Türkiye ve Yunanistan temsilcileri arasında “yerleşik” deyiminin kapsamı konusunda görüş ayrılığı çıktı. . Anlaşmazlık iki ülke arasındaki siyasî münasebetlere etki edince
- 1 Aralık 1926’da Türkiye ile Yunanistan arasında Mübadele sorunlarını çözmek için yenibir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile mübadele konusunda birçok mesele çözümlendi. Ancak yine birtakım anlaşmazlıklar çıktı ve Türk-Yunan münasebetleri gerginleşti. Nihayet,
- 10 Haziran 1930’da imzalanan, “Yerleşik/etabli” anlaşmasıyla yerleşme tarihleri ve doğum tarihleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri’nin hepsi yerleşik deyiminin kapsamı içine alındı. Böylece Batı Trakya Türkleri’nin tamamına yerleşik belgesi verildi.[8]
Bu anlaşmalarla garanti altına alınmış hakları ve statüleri, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan;
- 1933 Ankara,
- 20 Nisan 1951 Türk-Yunan Kültür antlaşması ve buna istinaden
- 1968 Ankara ve Atina Türk-Yunan Kültür Protokolü antlaşmaları ile de pekiştirilmiştir.
(DEVAM EDECEK – 09.03.2023)
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Başkanı
[1] I.nci Dünya Savaşı’nın askeri safhası ateşkes antlaşmalarıyla sona erdikten sonra galip devletler imzalanacak olan antlaşmaların maddeleri üzerinde karşılıklı olarak anlaşmak ve kendi aralarındaki siyasi, ekonomik problemleri çözümlemek amacıyla 18 Ocak 1919’da Paris’te bir araya gelmiş, konferansa İttifak Devletleri’ne karşı savaş açmış olan başta İtilaf Devletleri olmak üzere toplamda 32 devlet katılmıştır. Konferansa katılan devletlerin tamamının üye olacağı Milletler Cemiyeti kurulmuş, cemiyetin amacının; dünya devletlerinin haklarını eşit olarak korumayı amaçlayacağı savunulmuş ancak bu cemiyetin sadece İtilaf Devletleri tarafından kurulmuş olması cemiyetin fiilen taraflı davranmasına neden olmuştur. Konferansta Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan ile imzalanacak olan barış antlaşmalarının taslakları hazırlanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile imzalanacak olan antlaşmanın esaslarının daha sonra belirlenmesi kararlaştırılmış bunda daha önce Rusya’ya verilmesi planlanan bölgelerin Rusya’nın savaştan çekilmesi nedeniyle yeniden paylaşımının gerektiği fikri etkili olmuştur.
[2] Serap TOPRAK, “Türk-Yunan iİlişkileri Çerçevesinde Batı Trakya Sorunu”, BEU. SBE. Derg.
Cilt:3 Sayı:1 Haziran 2014,
[3] Serap TOPRAK, Türk-Yunan Siyasi İlişkileri Çerçevesinde Batı Trakya Sorunu, BEU.SBE.Dergisi, Cilt:3 Sayı:1 Haziran 2014
[4] https://www.mfa.gov.tr/bati-trakya-turk-azinligi.tr.mfa, Yunanistan’daki Türk Varlığı.
[5] 1920 tarihli Yunanistan’daki azınlıkların korunmasına dair Sevr Antlaşması, Yunanistan’a üç tür sorumluluk yüklemektedir. Alınan bu kararların 2. maddesinde Yunanistan’da bulunan toplumların tüm kesimine yaşama ve özgürlük hakkı verilmiştir. 7. maddesinde din, dil ve ırk azınlıklarına medeni ve siyasi haklardan ayırt etmeksizin faydalanma hakkı tanınmıştır. Antlaşmanın 8. ve 14. maddelerinde ise ana dilde eğitim, vakıfların hukuki statüsü gibi haklar ifade edilmiştir. Bu haklar, 9. maddeye göre, “1 Ocak 1913 tarihinden sonra Yunanistan Devleti’ne katılan topraklar için geçerlidir.” ifadesi nedeniyle Batı Trakya’yı ilgilendirdiği anlaşılmaktadır. (27) Batı Trakya Osmanlı Devleti’nden alınarak ilk olarak Bulgaristan’a ve I. Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’a devredilmiştir. Batı Trakya, Bulgaristan’a ve Yunanistan’a devredilirken azınlık konumuna düşen Müslümanların hakları bu antlaşma metinlerinde bazı maddeler ile koruma altına almaya çalışıldığı görülmektedir.
[6] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN
[7] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN
[8] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN
- BATI TRAKYA SORUNUN DOĞUŞU ve ANLAŞMALAR
Batı Trakya sorunu, Birinci Dünya Savaşı sonunda 18 Ocak 1919’da toplanılan Paris Barış Konferansı sırasında[1] Venizelos’un Trakya’yı tanımı ile birlikte başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir.[2] Batı Trakya Türk azınlığının statüsü 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile belirlenmiştir. Lozan’da Azınlıklarla ilgili “Mübadele Protokolü” ve “Azınlıkların Korunmasına Dair Protokol” olmak üzere iki ayrı antlaşma imzalanmıştır. Türk –Yunan ilişkilerinde Lozan Barış Görüşmeleri bir dönüm noktası olmuştur.
Zira Batı Trakya’nın bugünkü statüsü belirlenmiş ve görüşmelerin sonunda Batı Trakya millî sınırlar dışında kalmıştır. Türk–Yunan ilişkileri açısından özellikle 1923-1930 yılları arası istikrar dönemi olarak kabul edilebilir. 1950-1970 yılları arasında her iki ülke de ilişkileri geliştirmek amacıyla bir takım adımlar atıp karşılıklı antlaşmalar imzalamıştır. Fakat 1974 Kıbrıs olaylarıyla birlikte ilişkiler yeniden gerilmiş ve Batı Trakya ve Kıbrıs birbirine bağlı iki sorun haline gelmiştir. Günümüzde ise, Türkiye topraklarında yaşayan azınlıklarla ilgili birtakım düzenlemeler yapsa da, bir Avrupa ülkesi olan Yunanistan yapılan uluslararası antlaşmalara uymamakta ve Türklerin idari, hukuki ve eğitim alanlarındaki haklarını ihlal etmektedir.[3] Lozan Antlaşması’na göre (md. 39) Batı Trakya’da yaşayan Türkler’in her yerde ana dilleri TÜRKÇE’yi kullanabilecekleri hükme bağlanmış olduğu halde bugün resmî dairelerde Türkçe konuşanların işleri görülmemektedir. [4]
Yunanistan, Müslüman Türklerin AZINLIK HAKLARI İLE İLGİLİ olarak aşağıdaki antlaşmalarla yükümlülük altına girmiş bulunmaktadır. Bu temel antlaşmalar şunlardır:
- Yunan Anayasası,
- Uluslararası insan hakları sözleşmesi ve
- 3 Şubat 1830 Londra Protokolü
- 1878 Ayastefanos Antlaşması,
- 1878 Berlin Antlaşması
- 24 Mayıs veya 2 Temmuz 1881 İstanbul Antlaşması (8.maddesinde Yunanistan’da yaşayan Müslümanların hukuki özerkliğini tanıyan bir ifade bulunmaktadır)
- 30 Mayıs 1913 – Londra Antlaşması,
- 10 Ağustos 1913 – Bükreş Antlaşması
- 29 Eylül 1913 – İstanbul Antlaşması (Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalandı. Dimetoka ve Kırklareli Bulgaristan’dan Osmanlı Devleti’ne devredilmiştir. Osmanlı Devleti ise Doğu Trakya’ya yeniden egemen olmuştur ancak Batı Trakya ve Dedeağaç Bulgaristan sınırları içinde kalmaya devam etmiştir.
- 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 3 Numaralı Protokol, 1830 Londra Protokolü ve 1881 İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerine ilave olarak Müslümanlara birtakım azınlık hakları getirmektedir. Bu haklar, Baş müftü ve müftüler Yunanistan Devleti’nde bulunan memurlarının hak ve görevlerine sahip olmakla birlikte baş müftü, müftüleri malî ve dini bakımdan denetleyebilme hakkını da elde etmiştir. Atina Barış Antlaşması ile Müslümanların yaşadıkları bölgelerde kendi müftülerini seçme hakkı tanındığı anlaşılmaktadır. Bu karar ilerleyen süreçte Yunanistan tarafından ihlal edilmiştir ve Yunanistan’ın bizzat atadığı müftüler görevlendirilmiştir.
- 29 Eylül 1918’de Bulgaristan; Selanik Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak savaşı kaybettiğini kabul etmiştir.
- 20 Ekim 1919 tarihinde de Batı Trakya, Bulgaristan tarafından Fransa’ya teslim edilmiştir.
- 27 Kasım 1919- Neuily Antlaşmasıyla Batı Trakya’da Gümülcine ve Dedeağaç’ı; Yunanistan’a, devretmiştir.
- 10 Ağustos 1920 – Batı Trakya’yı Yunanistan’a resmen veren Trakya konusundaki antlaşma olan Trakya Sevri veazınlıkların korunmasıyla ilgili olarak yapılan antlaşma olan Yunan Sevri’dir.[5]
Yunanistan’da azınlıkların himayesine dair 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan ve YUNAN SEVRİ denilen bu anlaşma ile Yunanistan’da yaşayan bütün müslüman-Türk cemaatinin hakları korunmaktadır. Yunan Sevri’nin 14. maddesinde de[6],
- Yunanistan’daki müslüman-Türkler’in kişi ve aile hukuku konularında kendi örf ve âdetlerini,
- Kendi hukuk sistemlerini uygulamakta serbest olacakları,
- Vakıflarının ve dinî kuruluşlarının tam bir şekilde tanınacağını, korunacağını ve yenilerinin de kurulabileceğini hükme bağlamaktadır.
- 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’yla bu antlaşmalar tamamen yürürlükten kalkmamış, hatta 10 Ağustos 1920 tarihli Yunan Sevri, Lozan’da ek bir protokolle bazı değişikliklere uğrayarak geçerli sayılmıştır.
LOZAN ANTLAŞMASI’yla Batı Trakya’da Yunan vatandaşı olarak Yunan idaresinde yaşamaya bırakılan, fakat bazı imtiyazlara sahip olan 129.120 kişilik Türk cemaatinin hakları, antlaşmanın “Azınlıkların Himayesi” başlığını taşıyan birinci kısmının 3. faslında belirtilmekte ve garanti altına alınmaktadır. Söz konusu bölümün 37-45. Maddeleri özetle; [7]
- Türk toplumuna din ve ırk farkı gözetmeksizin her türlü vatandaşlık hakkının tanınmasını,
- Kendilerine ait özel çeşitli kültürel ve dinî mahiyette eğitim müesseseleri kurup idare edebileceklerini,
- Kendi dilleriyle eğitim yapabileceklerini ve
- Kendi dillerini mahkemede dahi kullanabileceklerini,
- dinlerini öğrenip uygulayabileceklerini,
- Türk cemaatinin mâbed, mezarlık, vakıf ve diğer kuruluşlarının her türlü himayeyi göreceğini ve benzeri hükümleri ihtiva etmektedir.
- Ayrıca bu antlaşmanın hükümlerinin anayasa ve bütün kanunların üzerinde olacağı, bunlara aykırı kanun çıkarılamayacağı da hükme bağlanmıştır.
- Lozan Antlaşması’yla birlikte imzalanan 16 numaralı ek protokolle Yunan Sevri yürürlüğe konulmuştur.
- 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ile Türkiye ve Yunanistan arasında mecburi nüfus mübadelesi yapıldı, fakat Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları “ETABLİ” (yerleşik) kabul edilerek bu mübadeleden istisna edildiler.
Bu sözleşmeye göre Türk ve Yunan temsilcilerinin de dahil olduğu bir karma komisyon kuruldu ve Ekim 1923’ten itibaren çalışmalarına başladı. Komisyonun çalışmaya başlaması ve mübadele işlerinin ele alınması ile birlikte Türkiye ve Yunanistan temsilcileri arasında “yerleşik” deyiminin kapsamı konusunda görüş ayrılığı çıktı. . Anlaşmazlık iki ülke arasındaki siyasî münasebetlere etki edince
- 1 Aralık 1926’da Türkiye ile Yunanistan arasında Mübadele sorunlarını çözmek için yenibir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile mübadele konusunda birçok mesele çözümlendi. Ancak yine birtakım anlaşmazlıklar çıktı ve Türk-Yunan münasebetleri gerginleşti. Nihayet,
- 10 Haziran 1930’da imzalanan, “Yerleşik/etabli” anlaşmasıyla yerleşme tarihleri ve doğum tarihleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri’nin hepsi yerleşik deyiminin kapsamı içine alındı. Böylece Batı Trakya Türkleri’nin tamamına yerleşik belgesi verildi.[8]
Bu anlaşmalarla garanti altına alınmış hakları ve statüleri, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan;
- 1933 Ankara,
- 20 Nisan 1951 Türk-Yunan Kültür antlaşması ve buna istinaden
- 1968 Ankara ve Atina Türk-Yunan Kültür Protokolü antlaşmaları ile de pekiştirilmiştir.
(DEVAM EDECEK – 09.03.2023)
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Başkanı
[1] I.nci Dünya Savaşı’nın askeri safhası ateşkes antlaşmalarıyla sona erdikten sonra galip devletler imzalanacak olan antlaşmaların maddeleri üzerinde karşılıklı olarak anlaşmak ve kendi aralarındaki siyasi, ekonomik problemleri çözümlemek amacıyla 18 Ocak 1919’da Paris’te bir araya gelmiş, konferansa İttifak Devletleri’ne karşı savaş açmış olan başta İtilaf Devletleri olmak üzere toplamda 32 devlet katılmıştır. Konferansa katılan devletlerin tamamının üye olacağı Milletler Cemiyeti kurulmuş, cemiyetin amacının; dünya devletlerinin haklarını eşit olarak korumayı amaçlayacağı savunulmuş ancak bu cemiyetin sadece İtilaf Devletleri tarafından kurulmuş olması cemiyetin fiilen taraflı davranmasına neden olmuştur. Konferansta Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan ile imzalanacak olan barış antlaşmalarının taslakları hazırlanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile imzalanacak olan antlaşmanın esaslarının daha sonra belirlenmesi kararlaştırılmış bunda daha önce Rusya’ya verilmesi planlanan bölgelerin Rusya’nın savaştan çekilmesi nedeniyle yeniden paylaşımının gerektiği fikri etkili olmuştur.
[2] Serap TOPRAK, “Türk-Yunan iİlişkileri Çerçevesinde Batı Trakya Sorunu”, BEU. SBE. Derg.
Cilt:3 Sayı:1 Haziran 2014,
[3] Serap TOPRAK, Türk-Yunan Siyasi İlişkileri Çerçevesinde Batı Trakya Sorunu, BEU.SBE.Dergisi, Cilt:3 Sayı:1 Haziran 2014
[4] https://www.mfa.gov.tr/bati-trakya-turk-azinligi.tr.mfa, Yunanistan’daki Türk Varlığı.
[5] 1920 tarihli Yunanistan’daki azınlıkların korunmasına dair Sevr Antlaşması, Yunanistan’a üç tür sorumluluk yüklemektedir. Alınan bu kararların 2. maddesinde Yunanistan’da bulunan toplumların tüm kesimine yaşama ve özgürlük hakkı verilmiştir. 7. maddesinde din, dil ve ırk azınlıklarına medeni ve siyasi haklardan ayırt etmeksizin faydalanma hakkı tanınmıştır. Antlaşmanın 8. ve 14. maddelerinde ise ana dilde eğitim, vakıfların hukuki statüsü gibi haklar ifade edilmiştir. Bu haklar, 9. maddeye göre, “1 Ocak 1913 tarihinden sonra Yunanistan Devleti’ne katılan topraklar için geçerlidir.” ifadesi nedeniyle Batı Trakya’yı ilgilendirdiği anlaşılmaktadır. (27) Batı Trakya Osmanlı Devleti’nden alınarak ilk olarak Bulgaristan’a ve I. Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’a devredilmiştir. Batı Trakya, Bulgaristan’a ve Yunanistan’a devredilirken azınlık konumuna düşen Müslümanların hakları bu antlaşma metinlerinde bazı maddeler ile koruma altına almaya çalışıldığı görülmektedir.
[6] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN
[7] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN
[8] https://islamansiklopedisi.org.tr/bati-trakya, Yusuf HALAÇOĞLU, Halit EREN