1915–1916 yılları arasında İstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, ittifak devletlerinden birini saf dışı etmek ve Rusya’ya ikmal yolunu açmak isteyen İtilaf Devletleriyle, Osmanlı İmparatorluğu arasında Gelibolu yarımadasında yaşanan ÇANAKKALE savaşı, TÜRK ASKERİNİN MUHTEŞEM ZAFERİ olarak tarihe geçmiştir.
Tarihin akışını değiştiren, ülkelerin kaderini belirleyen Çanakkale Savaşı yıkık bir imparatorluktan çıkacak genç bir Cumhuriyetin izlerini taşıyordu. Milli Mücadeleyi yürüten komutanların hepsi Çanakkale’de çeşitli cephelerde savaşmışlardı. Sanayi Devrimiyle iyice büyüyen Batı Ülkeleri bir yandan enerji ve hammadde kaynaklarını kontrol altına almak, öte yandan yeni yatırım alanları ve yeni pazarlar elde etmek amacıyla rekabet içindeydiler. RUSYA sıcak denizlere inmek için boğazları isterken, İNGİLTERE, Hindistan yolunun güvenliği için Filistin’i, petrolü için de Irak’ı istiyordu. FRANSA, Lübnan, Suriye ve Kilikya’yı, İTALYA ise Antalya’yı istemekteydi. Osmanlı topraklarını paylaşmak amacını taşıyan Avrupalı Devletlerin emelleri, Birinci Dünya Savaşının ilk aylarında “savaş dışı” kalacağını ilan eden Osmanlı’nın bu kararını sürdürmeye imkan vermemekteydi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sazanov’un, 1914’te İngilizlerle yaptığı görüşmelerde “Eğer savaş zaferle bitecek olursa İngiltere, kendilerinin Osmanlı İmparatorluğu arazisine ya da başka yerlerdeki arazilere (özellikle İran) yapacakları taleplerinin olumlu karşılanması kaydı ile İstanbul ve Boğazlar hakkındaki Rus taleplerini tasvip edecektir.” Cevabı, istese de Osmanlı’nın savaşın dışında kalmasının mümkün olamıyacağını gösteren açık bir işaretti. Rus taleplerine karşı olan Fransızlar, daha sonra Akdenizdeki Alman tehdidi karşısında tavır değiştirmişti. Böylece Fransa’nın Suriye ve Adana bölgesini alması, İngiltere ve Rusya tarafından prensip olarak kabul edilmiştir. İlerleyen günlerde Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Batı Karadeniz Bölgesi’nin Rusya’ya bırakılmasında anlaşma sağlanmıştır. Ocak 1916’da Arap Yarımadası, Irak ve Suriye’yi kapsayan bir krallık kurulması için Şerif Hüseyin’le anlaşma sağlanmıştır. İngiltere ile Fransa arasıda 9-16 Mayıs 1916 tarihlerindeki bir dizi resmi mektuplaşmanın ardından Fransa’nın hakimiyet alanı yeniden belirlenerek, 29 Nisan 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması ile resmileştirilmiştir.
İkinci Meşrutiyet’in ilk yıllarından (1908) itibaren Almanya’dan yavaş yavaş uzaklaşırken İngiltere’ye yaklaşan Osmanlı Yönetimi, İngiliz ve Fransızlarla ittifak kurmak için arayış içinde olmasına rağmen ilgi görmemiştir. Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu da savaş öncesinde Osmanlıyı ittifaka almaya yakın değillerdi. Fakat İttihat Terakki’nin 1913 yılı Ocak ayında iktidara gelmesiyle Osmanlı dış politikası yeniden Almanya’ya yakınlaşmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti son Afrika toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi’yi 1911-1912 yıllarında İtalya’ya bırakmış, 1912-1913 Balkan hezimetiyle 500 yıllık Türk vatanı olan Rumeli’yi kaybetmişti. Osmanlı, bu kayıplarını geri almayı tahayyül etmekteydi.
Churchill ise, Rusya’ya yardım edilmesi, Bulgaristan ve Romanya gibi tarafsız ülkeleri, hatta Almanya yanında savaşa girmeye yaklaşan İtalya’yı ve taraf konusunda kararsız Yunanistan’ı etkilemek, Fransa ve Rusya cephelerinde kilitlenmiş görülen savaşa, Balkanlar üzerinden bir kuşatma ile çözüm bulmak için Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a saldırmanın daha uygun olacağını düşünüyordu. Bol silah ve mühimmatla desteklenecek Rus Çarı’nın, milyonluk nüfusunu savaşa sürerek, Almanya’yı yıkabileceğini değerlendiriyordu.
Rusya’nın silah ve mühimmat gereksinimini karşılamak, Rus petrolünü boğazlar üzerinden Avrupa’ya taşımak, Balkanlar’daki devletleri İtilaf Devletleri safına çekmek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır’a yönelik tehdidini ortadan kaldırmak, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan çekilmesi ve İstanbul’un İngiliz kuvvetlerince işgal edilmesiyle Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu bloğu güneyden kuşatılmış olacaktı, İstanbul işgal edilerek Rusya’nın Almanya ile tek başına hareket ederek bir antlaşma yapmasını güçleştirmek, Osmanlı’nın Kafkasya Cephesi’ne daha fazla kuvvet aktarmasının önüne geçilerek Rus ordusunun tüm gücüyle Almanya üzerine yüklenebilmesine olanak vermek, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Müslüman ülkelerde yürüttüğü “İttihad-ı İslam” propagandasını durdurmak. Karadeniz limanlarında mahsur kalan tcaret gemilerinin Boğazların açılmasıyla Rus buğday ve petrolünü Avrupa’ya taşıyabilmesini sağlamak.
1915 yılında İtilaf Devletlerine bağlı kuvvetler ile Osmanlı ordusu arasında Çanakkale’de geçen deniz ve kara muharebeleri dünya tarihinin en kanlı çarpışmalarına sahne olmuştur. Bu savaşta on binlerce insan hayatını kaybetmiş, yine binlerce insan sakat kalmıştır. Sonunda düşman kuvvetleri, Türk askerinin göstermiş olduğu olağanüstü kahramanlıklar karşısında Çanakkale’yi geçemeden geri dönmek zorunda kalmıştır. Vatanı için canını hiçe sayan Türk askerinin fedakârlığı Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi savaşmaya değil ölmeye gelmiş bir millet ve tamamen çıkar amaçlı işgale gelmiş bir ordunun çarpışmasıdır Çanakkale…
Çanakkale Savaşlarıyla, Türk ordusunun prestiji tekrar sağlandı. Mustafa Kemal askeri bir dahi olarak tüm dünya tarafından tanındı. Batılılar, ekonomisi kötüye giden müttefikleri Rusya’ya gerekli yardımı götüremediler. Böylece mahsur kalan Çarlık Rusyası, içerden çöktü, kanlı bir rejim değişikliği oldu. Ülkemizde, 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar yitirilmesi nedeniyle uzun yıllar yetişmiş insan eksikliğine sebep oldu. Bu arada Osmanlı halifesi uğruna müslüman ülkelerden, hatta kendi tebaasından dahi kayda değer bir destek olmamıştır. Vatan uğruna kendilerini feda eden şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyor, başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm kahramanlarımıza şükranlarımızı sunuyorum.
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Başkanı
K A Y N A K …: Wikipedia