
Savaş Ukrayna ile Rusya arasında mı? Yoksa Atlantik ve ötesi güç odakları ile Rusya, Çin ekseni arasında mı?
20. Yüzyılın iş birliktelikleri dönemi, yaşanan ve devam etmekte olan kriz ile kapanmıştır. Tıpkı 2. Dünya Savaşı sonrasında dengeler gereği başlayan Yalta sürecinde Stalin’in SZCZECİN-TRİESTE çizgisinin dünyayı ikiye bölmesi gibi, Putin Liderli Rusya, Nato ve BM etkisiyle dünyayı tekrar 2 kutuplu dünya konseptine döndürdü.
Paradigma değişiyor ancak değişmeyen tek şey, değişen paradigmaların yerini yeni paradigmaların alması… Yaşadığımız salgın sürecinin etkileri henüz geçmeden, aldığımız yaralar daha sarılmadan yeni bir şiddet sarmalına girdik. Burada bahse konu olan değişim dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek üzerine mi? Yoksa yaşamı daha büyük tehditler ile yaşanamaz hale getirmek üzerine mi kurgulanıyor? İki sorunun tek cevabı olmasa da, her ne olacaksa çok çok hızlı olacak diyebiliriz. Silahlanma yarışının geldiği aşamada ses hızından 20 kat daha hızlı süper hipersonik füze sistemleri, kıtalararası balistik füzeler tehdit boyutlarını çok hassas noktaya taşımıştır. Diğer taraftan, 5G teknolojisi ve siber âlemde gelişen yeniliklerin dünyayı nereye götürdüğünü tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Dünya savaşın etkisine girdiğinde karar vericiler; topyekûn mücadele gerektiren ve yaşamın kaynaklarını temelden etkileyen iklim değişiklikleri, insan hakları ihlalleri ile mücadele, çocuk hakları, kadınlarımızın uğradığı şiddet, açlık ve susuzluk gibi sorunları görmezden gelme gafletine düşüyor… Bu çok yanlış!
Dünya nükleer silah kapasitesinin %90’ına sahip ABD ve Rusya ‘’hegemonya savaşı’’ sonuçları itibariyle kazananı olmayan bir savaş türüdür. Hibrit, konvansiyonel, paralel ya da kirli savaş gibi taktik fikir yorumlayanlar, stratejik olarak savaşların hiç bir türünün kazananının olmayacağını topluma anlatmak zorunda. Mevcut savaş koşulları 3. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olduğunu ve o nedenle dünyanın geri dönülmesi mümkün olmayan bir uçuruma doğru gittiğini anlatmak yerine, ellerinde sopayla harita karşısına geçip “bir bilen’’ komutan edasıyla taktik değerlendirmeyi hüner sayıyorlar.
Güç dengeleri olarak konuya yaklaşırsak; yeni nesil silahlanmada Rusya Nato ülkelerine fark atmış durumda. Sesten 20 kat daha hızlı süper/hipersonik füze sistemlerinde Rusya’yı durdurabilecek bir sistemin olup olmadığı bilinmiyor. Kabul gören görüş olmadığı şeklinde. Rusya’dan sonra bu teknolojiye sadece Çin, Kuzey Kore ve Hindistan gibi ülkeler sahip. ABD bu ligde yok. Siber savaşta ise İsrail’in üstünlüğü diğerlerine göre açık ara önde. Bu gibi somut faktörlerden dolayı AB ülkeleri, ne İngiltere ne de ABD, Rusya ile olabilecek bir savaşa girmek istemez, girmiyor da… Ancak, rahat da durmuyorlar! Silah tacirleri stoklarını savaşlar sayesinde eriterek altın ve petrol gibi yatırım araçlarına geçerken, elde ettikleri kar realizasyonları ile dünyayı kökünden değiştirebilecek silah teknolojilerinin arge çalışmalarına çoktan başladılar bile. ABD bu savaşın çıkmasını tek bir cümle ile önleyebilirdi. “Ukrayna’yı Nato’ya almayacağız.’’ demesi kâfiydi… Ancak O Zelenski gibi propaganda yöntemleri ve kararları ile kime hizmet ettiği (!) belirsiz bir fedaiye bilinmez birçok vaatle kurban etmeyi tercih etti. Kriz öyle tırmandı ki Ukrayna’nın güvenlik ve ekonomik zararı telafisi mümkün olmayan bir noktaya geldi. Ülkeye soktuğu binlerce paralı asker Zelenski’nin siyasi zekasının güdümlü olduğunun net göstergesidir.
Antalya görüşmesi Türkiye dış politikası açısından kesinlikle doğru yapılmış ve başarılı bir hamledir. Bunu kimse yadsımamalı. Rus tarafında Lavrov, Nato ülkesinde kendini ifade etme imkânını bulmakla birlikte, bir tek adım geri atmadan, sadece Ukrayna’ya değil bütün dünyaya meydan okudu. Rusya’yı gaz almakla veya ekonomik yaptırım ile durdurmanın mümkün olmadığını ekonomik verileri okumak ile anlayabiliriz. Örnek vermek gerekirse: Rus gazının Ukrayna üzerinden Avrupa’ya gaz satışı durmadı, bilakis arttı. Rus petrolünün Rusya’ya maliyeti 30 USD, satış kontratları 130 USD. Bu basit hesaptan hareket ile Rusya bir taraftan sürümden kazanırken, diğer taraftan fiyatlardaki artıştan dolayı daha karlı durumda. ABD ve İngiltere’nin Rus pazarındaki etkisi %3 bile değil. Alsa ne olur, almasa ne olur? AB gaz alışverişini durdurmadı.
Diğer yandan Montrö ye ne gerek var, Montrö olmasa da olur diyenlerin, sonunda Atatürk’ün dehasının farkına vardıklarını düşünüyorum. Dilerim bu farkındalık; yine kişisel ikballer, siyasi safları sıklaştırmalar ile son bulmaz.
Son açıklanan CDS notumuz 690 ile son yılların en kötü notuna ulaşmıştır. Hazine yurt dışı borç sarmalını nasıl çevirecektir? Kontrolden çıkmış zamların yurt içi istikrarı nasıl etkileyecek? Üzerinde ciddi düşünülmesi gereken konulardır…Türkiye mevcut savaştan en fazla ekonomik zarar gören taraflardan ikincisidir. Dolayısı ile zarar gören taraf olarak müdahil olmak zorunda kalacaktır.
Not: Satranç ustası bir beyinden daha iyi düşünebilen, Go ustası bir beyindir.