
Mert Ünsal
Küreselleşmenin sonu mu? NATO gerekli mi?
Bu haftaki çalışmamızda: İlk olarak küresellik ve küresel paradigmanın güvenlik bileşenleri ile etkileşiminin getirdiği durumu, makro analiz seviyesinde inceleyeceğiz. İkinci olarak NATO’nun nasıl bir konsept değişikliğine gittiğini, Üçüncü olarak değişen bu konseptin dünyayı nasıl etkileyeceği? Sorusunu değerlendirirken, aynı zamanda NATO gerekli mi sorusuna cevap arayacağız.
Konumuz, köşe yazımızda sınırlı olarak analiz edilmiş olup; Uluslararası İlişkiler disiplini, Siyasi, Ekonomik, Güvenlik ve Sosyal gibi alanlarda incelenmeye muhtaç bir konudur. Bu nedenle antolojisi kısa tutulmuş, analizimiz nitel çalışmalar ışığında gözlem ve yorumlara dayandırılmıştır. Daha kapsamlı ve detaylı çalışmalar epistemoloji topluluklarının çalışmalarıyla daha anlaşılabilir olacaktır.
Yaptığımız çalışmamızın sonucundaki görüş paylaşımı, soyut kişisel bir yaklaşıma dayalı olup, bilimsel öneri niteliğinde değildir.
Küreselleşmenin kısa tanımı:
Küreselleşmenin başlangıcını teorik olarak daha iyi anlayabilmek için Locke, Smith ve Hume’ nin düşüncelerini iyi bir tahlilden geçirmek yararlı olacaktır. Küreselleşmenin coğrafi keşifler, sömürgecilik ve akabinde gelen sanayi devrimiyle başladığına yönelik görüşler bulunmakla birlikte, aşağıdaki iki tanım, son yılların Küresellik tanımını anlamamıza yalın bir açıklık getirmektedir.
- ‘’ Küreselleşme, devletler veya bireyler arasındaki tüm sınırların kaldırılması ve böylelikle ekonomik, siyasi ve sosyal ilişkilerin gelişmesidir. Diğer bir tanımıyla küreselleşme, ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme sürecidir.’’
- ‘’Siyasal anlamda liberal demokrasi, ekonomik anlamda serbest piyasa ekonomisi, kültürel anlamda farklılıkları ortaya çıkartan evrensel boyut kazanmış bir kavramdır.’’
Yukarıdaki satırlarda yapılan kısa tanımlamalar ile küreselliği anlamak yeterli olmayacaktır. Küresellik tarihini incelediğimizde küresellik, zamana ve mekâna göre farklılaşırken; değişen jeopolitik, güvenlik, enerji, iklim değişikliği, güç dengeleri, demokrasi ve ekonomik konjonktürdeki yatay ve dikey sapmalar, küreselliğin tanımını genişletmektedir.
Küreselleşmenin yayılma süreci ve kuşak yol projesi.
1970 li yıllardan itibaren dünyada esmeye başlayan neoliberal değişim rüzgârlarının etkisiyle 1980 li yıllarda Berlin duvarının yıkılması ve akabinde SSCB’nin dağılması, küreselliğin her alanda yayılmasına zemin hazırlarken, 11 Eylül saldırılarını müteakip konjonktürel gelişmeler, küresel siyaset ve uluslararası ilişkilerde kartların yeniden dağıtılmasına neden olmuştur. George W. Bush döneminde ABD, Neoliberal politikalar doğrultusunda demokrasiyi yaymak maksat ve ‘’maskesiyle’’ Irak’ı işgal etmiş, Afganistan’ a müdahale ederek bölgedeki siyasi yapıyı tamamen değiştirmiştir. Ancak bu değişim söz konusu bölgelere hayır getirmediği gibi tam tersi, yeni kaoslara neden olmuştur. ABD’nin demokrasinin yaygınlaşması görünümün ardında yatan gerçek, Batılı Ülkeler ve ağırlıklı olarak ABD’ nin kendi güvenliğini, sınırlarının ötesinde önleme politikası, enerji kaynaklarını kontrol ve hegemonyasını yayma stratejisidir… Şeklinde sıralayabiliriz.
BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda Libya ve orta doğuya yapılan müdahaleler, ISAF ve NATO’nun ABD öncülüğünde Afganistan’ a müdahalesi, Bosna- Hersek sorunu, AB de yaşanan BREXIT süreci, Çin’in yükselişi, dünyada farklı bölgelerde devam eden çatışmalar, dünyada ki barış ikliminin yeni tehdit ve çatışma iklimine döndüğünü, bu gün için sonucu belirsiz Rusya-Ukrayna savaşındaki fiilî saflaşmalar, küresel paradigmanın yerini küresiz çok kutuplu bir dünya paradigmasına bırakmasının bileşenleri olarak değerlendirilebilir.
Diğer taraftan; Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 7 Eylül 2013 tarihinde Kazakistan Nazarbayev Üniversitesi ziyaretinde ortaya atmış olduğu kuşak yol projesi, güç dengelerinde ezberleri bozarak, başta Orta Asya ülkeleri ve dünyadaki birçok ülkeler açısından yeni güvenlik politikalarının gelişmesine neden olmuştur. Böylelikle Çin, SSCB dağılmasından sonra Orta Asya’da oluşan otorite boşluğunu; bağımsızlığını yeni kazanan devletlerle siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin desteğinde geliştirerek doldurmayı başarmıştır.
NATO ve değişen konseptin neden ve sonuçları açısından Küreselleşme paradigması:
NATO gereklimi sorumuza cevap ararken; Prof. Dr. Sokullu’nun, ‘’Demokrasilerde kamuoyunun dış politika yapımının “domino taşı” olduğu göz önünde tutulduğunda, meşruiyeti, yetenekleri, sorumluluk ve görev alanı itibariyle mercek altında tutulan NATO’nun üye ülkelerin vatandaşları tarafından desteklenmesi son derece önemlidir’’ saptaması, konumuzun bütünselliği açısından önemlidir. Dünya savaşlarından sonra barışçıl bir dünyanın, güçlü ordu ve devlet ile mümkün olacağını savunan realist kurama göre kurulan NATO’ nun, kuruluş maksadını genişlettiği, meşruiyeti ve ABD’nin güdümünde hareket ettiği düşünülse de, cihan şümul kolektif askeri bir güç olduğu tartışmasız bir gerçektir.
NATO’ nun genişleme politikasını Rusya; “Güvenlik İkilemi” olarak değerlendirmiş ve bunun sonucunda kendi askeri güç kararlılığını, askeri gücünün yanı sıra güçlü müttefikler bulmak suretiyle katlayarak geliştirmiştir. Rusya’nın silahlı gücünü, Putin gibi Post-Sovyet ve ulusalcı politikaları benimsemiş bir liderle birleştirdiğimizde karşımıza çok ciddi bir güvenlik ikilemi çıkmaktadır. ( ek bilgi: SETAV’ da yapılan Putin’in psikolojik analizinde “liderlik” ile ilgili ana motivasyonu, “Rusya’yı yeniden dirilten, eski günlerine döndüren adam olmak” şeklinde tespit edilmektedir.)
NATO’nun son Stratejik Konsept belgesinde Çin ilk kez, Rusya ise birlikte doğrudan tehdit olarak yer almıştır. Bu durum yakın geçmişte Rusya’yı bir çok alanda kendisine partner olarak gören ABD’nin ve müttefiklerinin küreselleşme paradigmasını geride bıraktığının net göstergesidir.
Konuyu açacak olursak; NATO liderlerinin Madrid Zirvesi’nde kabul ettiği yeni Stratejik Konsept belgesinde Çin ilk defa tehdit unsuru olarak zikredilirken, stratejik ortak sayılan Rusya “en önemli ve doğrudan tehdit” olarak sınıflandırılmıştır. ”Soğuk Savaş boyunca, uluslararası sistemin iki kutuplu yapısı ve bazı devletlerin elinde bulunan nükleer silahlar, sorunlu bir barışın sürdürülmesini sağlasa da ” ABD’ nin Nükleer kapasitesini hızla büyütmesi ve ilk hamleyi yapma isteğinin NATO’nun stratejilerini girmesi, paradigma değişikliği görüşünü perçinlemektedir.
Rusya-Ukrayna savaşı gözlemlendiğinde: Ukrayna’nın NATO müttefiki olma iradesini tehdit olarak algılayan Rusya; NATO’nun caydırıcılığına ve başta ABD olmak üzere NATO müttefiklerinin çoğunun tüm yaptırımlarına rağmen durdurulamamıştır. Diğer yandan müdahale kararlılığından dolayı Putin’e kendi kamuoyunda desteği yüzde seksenlere çıkmıştır. Rusya’nın savaşma kararlılığını etkileyen önemli etkenlerden diğeri, ABD’nin 2002’de Anti-Balistik Füze Antlaşmasından çekilmesidir. Bu hamle karşısında Rusya’yı nükleer başlık takılabilen hipersonik silahlar geliştirmiş ve güç dengesini ciddi şekilde sarsmıştır. ‘’Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşta yaşanan gelişmeler kamuoyu nezdinde NATO’ya bakışı hayal kırıklığı derecesinde değiştirmiş olsa da, son çerçevede hazırlanan konsepte göre, NATO’nun temel amacı 360 derecelik bir yaklaşıma dayalı kolektif savunmayı sağlamak şeklinde değişmiş, diğer taraftan da İttifakın özellikle füze sistemlerini daha üst seviyeye yükseltme gibi bir zorunluluğunu fark etmesini sağlamıştır.
Güç Dengesi ve ‘’Güvenlik İkilemi’’
Uluslararası İlişkiler disiplinine ilk defa olgusal olarak Hans Morgenthau tarafından giren “Güçler Dengesi” kavramı, uluslararası ilişkileri normatif bir kuram olmaktan çıkartarak, uluslararası İlişkilerin temelini, güç siyasetinin oluşturduğunu düşündürmektedir. Bu temel görüşe göre, Devletlerin egemenliklerini ve güvenliklerini savunabilmeleri için, gücü elinde tutma istekleri; uluslararası sistemin, güç dengesi sistemi üzerine inşa edilmesini gelişmesini beraberinde getirmiştir.
Rusya-Ukrayna Savaşı Küresel ölçekte ekonomi, ticaret ve özellikle enerji politikaları boyutunda dengeleri değiştirirken; Dünya, yukarıda ifade ettiğimiz üzere Küresel bir dünyadan küresiz bir dünyaya geçiş yapmış, bölgesel kolektif birlikteliklerin sınırları Çin’in Yol kenar projesi örneğinde olduğu gibi netleşmeye başlamıştır.
Bir diğer saflaşma; Rusya’nın Ukrayna’yı işgal süreci, NATO da ittifak dâhilindeki ülkelerin NATO ile ilişkilerini kuvvetlendirirken, uzun yıllardır uygulanan ‘açık kapı’ politikası ile kültürel anlamda Rusya’ya daha yakın olan Baltık ülkeleri ABD’nin, dolayısı ile NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmiş olduğu da gözlemlenmektedir.
Değişen paradigma özelinde NATO gerekli mi?
- Her ne kadar 2016 Yılında Macron ‘’NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’’ dese de,
- NATO konusunda Türkiye gibi güçlü bir müttefik NATO konusunda ikilem yaşıyor olsa da
- İttifak içinde karar alma konusunda etkin, lâkin denetlenemeyen A.B.D gibi güçlü bir ülke yeri geldiğinde kendi çıkarlarına göre ittifakı yönlendirse de…
Yeni tehditler ve zorunlu olarak yeni bir dünya görüşü paradigması başlarken, güvenlik dengeleri gereği NATO gibi tarihin gördüğü en yüksek vurucu güç imkân ve kabiliyetine sahip bir ittifakın, dünya güç dengeleri açısından gerekli olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak dünyanın daha yaşanabilir bir dünya olması için, yıkıcı silah üstünlüğü gücü tek çare değildir.
Sonuç:
Kişisel önerimiz: İnsan ve evrendeki tüm canlıların yaşam haklarına saygılı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı; Uluslararası İlişkiler stratejisini barışın evrensel diliyle ifade etmeyi diplomasinin ana dili olarak kabul etmiş, refah toplumu odaklı politikalar üst politikalar olarak benimsenmelidir.
Toplumların köşe taşını oluşturan bireyin özgürlüğü, hukuki eşitlik, düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü ve doğal olarak zalimin zulmünü kabul etmeyen eğitimli bireylerin karar odaklarında etkinleşmesi, dünya siyasetine katılmalarının önünün açılması, tüm toplulukların ortak şiarı olmalıdır.
Uluslararası ilişkilerde teorinin ve pratiğin ilişkisini analiz ederken; işin pratiğini bildiği kabul edilen müteahhittin, projeyi hayata geçirecek teknik donanıma sahip mühendise ihtiyaç duyacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Peki bu yeterli mi? Gelin biz bu ikiliye aklını, bilgisini ve vicdanını kullanarak tasarım yapan mimarı da dâhil edelim.
Belki böylelikle; sadece bizim için değil tüm dünya için mutluluk yuvası olabilecek bir dünyayı inşa edebiliriz.
Dilerim öyle olur.
Saygılarımla
Mert ÜNSAL
[1] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/803748 epistemik cemeat
[2] https://www.aile.gov.tr/uploads/sygm/uploads/pages/uzmanlik-tezleri/6-kuresellesme-ve-yoksulluk-birlesmis-milletler-undp-ve-dunya-bankasi-gostergeleri-isiginda-bir-analiz-munir-tireli.pdf
[3] Zygmunt Bauman, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev., Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 2020
[4]file:///C:/Users/Kutay/Desktop/Y.lisans%20yaz%20d%C3%B6nemi/K__reselle__me%20S__reci%20ve%20Etki%20Alanlar__[%23223572]-195121.pdf Fahri Erenel, Ebru Caymaz
[5] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214124 ‘’ KÜRESEL MÜCADELE POLİTİKALARI: ORTA ASYA’DA RUSYA, ABD VE ÇİN
[6] https://www.uidergisi.com.tr/yazilar/turk-kamuoyunda-nato-algisi
[7] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/711785 Mücahit Özdoğan.
[8] https://www.yenisafak.com/rusyanin-silah-ve-ordu-gucu-ucak-asker-tank-nukleer-baslik-sayisi-h-3767654#:~:text=Rus%20ordusunun%2C%20850%20bin%20aktif,bin%20391%20mobil%20roketatara%20sahip
[9] https://www.setav.org/putinin-psikolojik-analizi/
[10] Kenneth WALTZ.Uluslararası Politikanın Değişen Yapısı Makalesinden ”Güç Dengesi Teorisi”
[11] https://www.aydinlik.com.tr/haber/bidenin-hayal-kirikligi-putine-artan-destek-308082
[12] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/putin-abdnin-anti-balistik-fuze-anlasmasindan-cekilmesi-rusyayi-hipersonik-silah-gelistirmeye-zorladi/1978854
[13] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2370872 Hans Morgenthau ve yapısal Realist kuram temsilcisi Kenneth Waltz,uluslararası ilişkileri normatif bir kuram olmaktan çıkartarak devlet kavramını “güç”, “güç dengesi” ve“güvenlik ikilemi” kavramları ile daha kapsamlı bir şekilde açıklamaktadır.
[14] https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/normatif_teori