Günümüzde Hibrit Savaş ve İstihbarat, “2006 İsrail-Hizbullah Savaşı Örneği”

Süleyman Özmen

Günümüzde Hibrit Savaş ifadesine sıkça rastlamaktayız. Hibrit Savaş ve Hibrit Tehditler kavramlaştırmaları küresel strateji ve savunma araştırmaları literatürüne son yıllarda girmiş görünüyor. Malum olduğu üzere bu terim ilk defa ABD Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmakta olan özellikle Geleceğin Stratejik Kavramları konusunda uzman Frank Hoffman tarafından kullanılmış ve devamında kabul görmüş ve modern askeri stratejilerin temelini oluşturmaya başlamıştır. Esasında günümüzde tüm ülkeler ve uzmanlar tarafından kabul edilen belirli bir Hibrit Savaş tanımı bulunmamaktadır.

Melez savaş anlamına da gelen Hibrit Savaş, bir karma savaş türüdür. İnsanlık tarihi boyunca gerçekleşen tüm savaşların ortak amacı savaşı kazanmaktır. Savaşı karşı tarafı en fazla yıldıran ve öldüren kazanır. Savaşı kazanmak için tüm yolların mubah olduğu hatta harbin hileden ibaret olduğu söylenir. Savaşa girenlere karşı bütün meşrû imkânlar kullanılarak, düşmanın hezimete uğraması için elden gelen gayret bütün imkânlar ve gayretler sarf edilir.

Barış zamanında Hibrit Savaş, öncelikle askeri olmayan yollarla yürütülür. Bunlar kısaca; diplomasi, siyasi ve ekonomik zorlama, enerji ve diğer bağımlılıkların kötüye kullanılması, yıkıcı faaliyetler, suç ve terör örgütlerinin kullanılması, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve sosyal ağların kullanılmasıdır. Dezenformasyon, manipülasyonlar, stratejik iletişimler, psikolojik operasyonlar, hoşnutsuz grupların kışkırtılması, sivil itaatsizlik, istihbarat operasyonları ve siber saldırılar yine bu dönemde kullanılan yöntem ve araçlardan öne çıkanlardır.

Amaç savaşı kazanmak için mevcut tüm kaynakların en etkin ve vurucu şekilde ustaca bir elden sistematik olarak yönlendirilmesidir. Burada görüldüğü üzere her ne kadar savaş stratejileri kavramları içerisine böyle bir kavram yeni girmiş gibi görünse de esas olarak Hibrit Savaşa ait yöntem, teknik ve uygulamalar insanlık tarihi boyunca gerçekleşen hemen hemen bütün savaşlarda insan aklının el verdiği şekilde kullanılmıştır. Bir benzetme yapacak olursak Frank Hoffman tarafından karşımıza çıkartılan bu yeni sayılabilecek tanım için önceden yapılmış ve dolapta bir süredir unutulmuş bir yemeğin ısıtılarak tekrar servis edilmesi örneğini kullanabiliriz.

Kısaca tanımı en yalın haliyle açıklamak istersek karma bir savaş türüdür diyebiliriz. Hibrit savaşın temel stratejisi ise düzenli askeri kuvvetlerle GNH (Gayrinizami Harp) kuvvetlerinin koordineli bir şekilde aynı savaş ortamında bir arada kullanılmasıdır.

Dış Politika Hedefleri ve İstihbarat

Bir ülkenin ulaşmaya çalıştığı uluslararası hedefleri, en özel olandan (sınır anlaşmazlığını çözme) en genele (ülkenin etkisini artırma) kadar çeşitlilik göstermektedir. Devletlerin egemen olduğu uluslararası sistemde, sıklıkla rekabet halindeki ülkeler arasında, dış politika hedefleri genellikle kendi kendine ilgilenen hedeflerdir. Daha az sıklıkla, hedefler için birkaç ülke kendi aralarında işbirliği yapabilir (ittifak davranışı) veya yine daha az sıklıkla idealizm (insancıl dış yardım) tarafından motive edilebilir. Ülkeler kendilerini ilgilendiren hedeflere yöneldiğinde, “ulusal çıkarlarını” takip etmektedirler. Bu bağlamda ulusal çıkar politikalarının izlenmesinde ülkeler önemli derecede istihbarata ihtiyaç duymaktadırlar.

İlk olarak ulusal çıkarların temel unsuru, bir ülkenin vatandaşlarının fiziksel güvenliğini ve refahını sağlamaya yönelik yapılan ‘ulusal savunma’ olduğu söylenebilir. İkinci bir unsur, kaynakların temininden, ticaret dengelerinden, parasal döviz kurlarından ve uluslararası politik ekonominin diğer faktörlerinden etkilendiği sürece devletin ekonomik refahını sağlamaktır. Ulusal çıkarların üçüncü unsuru, uygun bir siyasi ortam sağlamaktır. En azından bu, bir ülke vatandaşlarının kendi hükümet biçimlerini seçebilme yeteneğini içerir ve aynı zamanda başkalarının kendi değerleri ve süreçleriyle uyumlu olan diğer ülkelerde değerleri (bireysel haklar) ve süreçleri (demokrasi) teşvik etmeyi de içerebilir. Dördüncü bir ulusal çıkar unsuru, ulusal uyumu sağlamaktır. Bu, dış politikalardan veya diğer baskılardan (iç savaşı tehdit eden ayrılıkçı hareketler) kaçınılması, uzlaşmaz iç bölünmeler veya ülkeyi parçalayabilecek diğer çatışmalardan kaçınmak anlamına gelmektedir.

Devletler, dış politika hedeflerine ulaşmak çeşitli araçlara sahiptir. Bu araçlar arasında askeri araçlar, nüfuz etme ve müdahale aracı, diplomatik taktikler ve gizli operasyonlar bulunmaktadır. Bir ülkenin bu araçlardan herhangi birini kullanma derecesi, başka bir ülkeyi arzulanan şekilde davranmaya zorlama veya ikna etme kabiliyeti olarak ifade edilebilirken bu ülkelerin sahip olduğu güce göre değişebilmektedir. Bu anlamda dış politika sürecinde gerçekleştirilen istihbarat faaliyetleri, dış politikayı başarılı bir şekilde uygulamak için ülkeler tarafından geniş çapta kullanılmaktadır. Gerçekleştirilen istihbarat faaliyetleri daha çok gizli eylemler şeklinde olmaktadır. Bu şekilde gerçekleştirilen faaliyetler savaş ve diplomasi gibi araçlara nazaran daha çok karşı konulamaz bir alternatif olabilmektedir. Çünkü açık mücadeleler her zaman daha çok tepkiyle karşı karşıya kalabilmekte ve bunun geri dönüşü ise devletlere ağır bir şekilde olabilmektedir.

Hibrit Savaş ve İstihbarat

Hibrit savaş ve istihbarat konusuna verebileceğimiz en güncel örnek “2006 İsrail-Hizbullah Savaşı” olabilir. Malum olduğu üzere Frank Hoffman 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah-İsrail arasındaki savaşta Hizbullah’ın kullandığı taktik ve teknikleri ifade etmek için Hibrit savaş terimini ilk defa kullanmıştı. İsrail, tarihsel olarak Ortadoğu’nun Arap ve Müslüman nüfuslarına karşı sürekli bir mücadele içinde olan tartışmalı bir coğrafi bölgede güçlü bir devlettir. İsrail genellikle ağırlıklı olarak Yahudi bir nüfusa sahiptir ve hem güçlü bir iç ekonomi hem de dış gelir ve entegre olmuş organize lobiler ile desteklenmektedir. İsrail’in askeri-endüstriyel bileşenleri Ortadoğu bölgesindeki engellerdir. Gelişmiş kara, hava ve deniz platformları büyümeye devam etmekte ve onu birden fazla cephede iç ve dış savunma yapabilen güçlü ve modern bir askeri güç haline getirmektedir.

Kesin bir uzlaşma veya işgal politikası olmayan ya da hiçbir şekilde uzlaşmaya yakın olmayan İsrail’in milli gelirinin çoğunu istihbarata harcayan ülkelerden biri olması, İsrail’in savunma ve güvenlik politikalarına verdiği önemi göstermektedir. Ayrıca, neredeyse tüm istihbarat personelinin (Araplar ve Ultra Ortadoks Yahudiler hariç) silahlı kuvvetlerde görev yapması ve daha sonra operasyonel istihbarat personeli olarak yedek sınıfta kalması da İsrail toplumunun ne kadar militarize olduğunu göstermektedir. İsrail hazır personel altyapısı ve genişletilmiş taktik alternatiflerinin yanı sıra siyasi kararların her aşamasında kuvvet ve kullanıma hazır birlik kullanımı sunmaktadır.

İsrail istihbaratı, devletin sürekli kuşatma ve tehdit altında olduğu temel zihin altyapısı ile şekillenmiştir. Bu durum güçlü bir savunma ve karşı tedbir alma refleksi sunar. İsrail’de; Genel Güvenlik Servisi (Sherut ha-Bitachon ha-Kali -Shin Bet, iç istihbarat), İstihbarat ve Özel Görevler Enstitüsü (ha-Mossad le-Modi’inule-TafkidimMeydahadim-Mossad, dış istihbarat) ve Askeri İstihbarat Servisi (Agaf ha-Modi’in-Aman) olmak üzere üç temel istihbarat teşkilatı vardır. İsrail’de ayrıca ordu ve gizli polis teşkilatları vardır ve bunlar işgal altındaki topraklarda gizli kimliklerle görev yapmaktadırlar.

Tel Aviv merkezli ve yoğun personele sahip Mossad sekiz birimden oluşmaktadır. En kapsamlı birim, operatif casusluk faaliyetlerini yürüten ve dünyanın hemen her yerinde resmi veya gayri resmi kimlikler altında faaliyet gösteren ajanlara sahip olan birimidir. Ayrıca Siyasi Eylemler ve İrtibat Bürosu, müttefik istihbarat teşkilatları ve İsrail’in resmi diplomatik ilişkilerinin olmadığı birçok ülke ile irtibat sağlayarak istihbarat sürecine katkıda bulunur. Kendisiyle işbirliği yapan medya birimlerine ve bazen de tüm medyaya röportajlar veren Psikolojik Savaş Departmanı (Loha-ma Psichologit -LAP) ile koordineli faaliyet yürütürler.

İç güvenlik teşkilatı olarak görev yapan Shin Bet; Üç operasyonel birime ve beş operasyonel destek birimine ayrılmıştır. Bu birimlerden biri olan Arap İşleri Birimi, terörizme ve yıkıcı eylemlere karşı koymaktan ve Arap militanların bir listesini tutmaktan sorumludur. “Henza” olarak bilinen birimler; Batı Şeria, Gazze Şeridi ve bazı komşu ülkelerdeki gizli kimlikler ve Aman Mista’averim Birimleri Birimin Arap dışı işlerle ilgili misyonu; karşı istihbarat yaparak, yabancı servislere ve diplomatik ilişkilere sızar ve İsrail’e gelen göçmenler üzerinde kontrol ve takip sağlar. Koruyucu Güvenlik Birimi ise sanayi, hükümet ve savunma kuruluşlarının yanı sıra El-Al Israil Havayolu şirketinin güvenliği ile ilgilenir.

Son olarak, askeri istihbarat teşkilatı Aman’ın yaklaşık 7.000 kişiyi istihdam ettiği tahmin edilmektedir. Kapsamlı ulusal istihbarat değerlendirmelerinden, günlük istihbarat raporlarından, risk değerlendirmelerinden, elektronik istihbarattan ve genel olarak istihbarata karşı koymaktan sorumludur. İsrail istihbarat camiasındaki en büyük ve en güçlü örgüt olarak kabul edilmektedir. Mossad ve Shin Bet gibi Aman da genellikle istihbarat mesleğinin altında yer alan gizli operasyonlar yürütmektedir.

1948 tarihinde kurulmasından bu yana İsrail, Arap komşularıyla altı savaş yaşamıştır. Bunlar; 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı, 1969-1970 Yıpratma Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı ve 1982 Lübnan Savaşlarıdır. Hizbullah-İsrail savaşı öncesi İsrail’deki genel durumu göz önünde bulundurarak 2006’ya kadar olan yıllarda, İsrail Savunma Kuvvetleri (Israel Defence Forces / IDF) savaşa yönelik stratejik yaklaşımında bir değişim yaşanmıştır. Esasında IDF 2000 yılında Lübnan’dan ayrıldıktan sonra, Hizbullah ile gelecekte olabilecek muhtemel bir savaş için hazırlık yapmıştır. IDF için bir diğer önemli adım; ağ silahlı savaş kavramından çıkan iki teori olan hassas ateş gücü teorisi ve sistematik operasyonel tasarım teorilerine doğru geçiş aşamasının yaşanmasıdır. Sistematik operasyonel tasarım, karar vericilerin savaşın nasıl yürütüldüğü hakkında eleştirel, sistematik ve metodik olarak düşünmelerine yardımcı olmayı amaçlayarak muhtemel savaş senaryolarına odaklanmalarını ve görev gücü komutanlarına düşmanlarını daha iyi tanımak için uygun bir alt yapı ve birikim sağlamıştır.

İsrail istihbaratı, Hizbullah’ın güney Lübnan’daki gelişiminin ardından, Hizbullah’ın daha önce sahip olmadığı fırsatlar ve yetenekler kazandığını keşfetti. Bu bilgilere rağmen, IDF 2006’da gerçekleşen savaşı nasıl algılaması gerektiği konusunda belirgin bir plan yapmadı. BM kararlarına göre İsrail’in asıl amacı Hizbullah’ı silahsızlandırmak olduğundan, bu onun askeri üstünlüğünü koruyacak ve Hizbullah’ı yok etmede ona büyük bir avantaj sağlayacaktı.

Durumu daha iyi anlamak adına biraz da Hizbullah tarafına genel olarak bakmakta fayda bulunmaktadır. Hizbullah, topluma doğrudan veya dolaylı olarak ulaşmak ve hizmet etmek için dört strateji kullanmıştır. Bu stratejilerden ilki şudur: Hizbullah için savaşırken ölen birinin ailesine maaş ödemeyi, ihtiyaç sahibi ailelere mali destek sağlamayı, mesleki eğitim ve iş fırsatları dahil olmak üzere sağlık ve eğitim hizmetlerini içeriyordu. Bu hizmetler için finansman Hizbullah’a bağlı kurumlar veya İran tarafından sağlanmıştır. İkinci strateji; Bekaa Vadisi ve Beyrut’ta Hizbullah’ın kurduğu bir sağlık sistemi aracılığıyla etkin tıbbi bakım sağlayan tıp merkezleri, eczaneler ve diş klinikleri kuruldu. Hizbullah bu hizmetleri ihtiyaç sahibi Şii ailelere ücretsiz olarak sağlıyordu. İslami ve laik kurumlar aracılığıyla eğitim hizmetlerinin sağlanmasını ve telkin edilmesini içeriyordu. Dini çalışmalar ve askeri eğitimin birleşimi, birçoğunun mezun olduktan sonra temel Hizbullah ajanları olmasını sağlamayı amaçlıyordu. Kamuoyunu telkin etmek için medya kanallarının tahsisini ve kullanımını içeriyordu. Bu amaçla Hizbullah geleneksel ve yenilikçi olmak üzere iki etkin iletişim kanalı kullanmıştır.

Yukarıda bahsedildiği gibi, askeri ve terör faaliyetleri dikkate alındığında Hizbullah’ın stratejisi öncelikle etkisini Şii toplumunun tüm sektörlerine yaymak olduğu görülecektir. Bunlar, sosyal hizmetlerin ve din eğitiminin sağlanmasının yanı sıra, tüm Şii topluluğu tarafından paylaşılan hedeflere ulaşmayı amaçlayan operasyonların başlatılmasını ve yürütülmesini içermektedir. Sosyal ve dini hizmetler gibi bu da Hizbullah’ı destekleme aracı olarak kullanılmıştır. Hizbullah’ın stratejik planının merkezinde, İsrail saldırganlığına karşı savunmaya ve savunmaya adanmış bir direniş toplumu yaratma fikri vardı. Bu temelde Şii topluluğu, Hizbullah’ın sosyal ve askeri unsurları arasındaki sinerjiyi kabul etmiş ve ona bağlı kalmıştır. Bu direniş toplumu ilkesi hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilememiş olsa da, Hizbullah’ın faaliyetlerinin önemli bir parçası olmuştur.

2006 savaşından önce Hizbullah; İsrail’in gücüne meydan okumaya ve böylece güney Lübnan’daki etkisini artırmaya çalışarak bölgede faaliyet gösteriyordu. Örgütün etkin lideri Nasrallah, Hizbullahı; İsrail’e karşı savaşmaya odaklanmış güçlü silahlı milisler örgütlemek ve Lübnan’daki Şii mezhebini desteklemeyi temel iki amaç olarak benimsemişti. Hizbullah, İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) karşı savaşmaya hazırlanırken, İsrail’in yeteneklerinin ve savaşmaya hazır olma durumunun genel bir analizini yapmıştır. Birçok sebepten ötürü, analiz, İsrail’in önceki savaşlarda maruz kaldığı insan kayıplarının sayısıyla başa çıkamayacağı sonucuna varmıştır. Ayrıca Hizbullah, IDF’nin silahlarına büyük ölçüde güveneceğini belirlemiştir. Hizbullah’ın İsrail’e saldırılara karşı kullanmaya hazırlandığı sistemlerden biri de füzelerdi. İran ve Suriye, hem füze sistemlerini hem de diğer silahları sağladı ve kullanımları için Hizbullah’a eğitim verdi.

Hizbullah terör örgütü, ayrıca teknolojik açıdan gelişmiş ve dünyanın önemli istihbarat örgütleri arasında sayılan bir istihbarat örgütüne sahip bir düşmanı yenmek için özel olarak tasarlanmış olduğu 13 savaş prensibi geliştirmiştir. Bu 13 prensip, örgütün düşmanını ne kadar ciddiye aldığı ve analiz ettiğinin göstergesidir. Bu prensipler şunlardır:

1.    Güçlü olanlardan kaçının, zayıflara saldırın (saldırı ve çekilme).

2.    Kendi savaşçılarını korumak, düşman kayıplarına neden olmaktan daha önemlidir.

3.    Sadece başarı sağlandığında görev yapmak önemlidir.

4.    Gizlilik, başarı için esastır. Eğer tespit edilirsen, başarısız olursun.

5.    Belirlenmiş bir alanda bir savaşa girmeyin. Düşman konum avantajını elde etmeden önce gizli bir şekilde uzaklaşın.

6.    Hedefe ulaşmak ve düşmanın zayıf noktalarını keşfetmek sabırlı olmayı gerektirir.

7.    Sürekli hareket etmek önemlidir, bu sayede belli bir ön hattın oluşumu engellenebilir.

8.    Düşmanı sürekli bir teyakkuz durumunda tutmak ve sabit bir yer dışından saldırı ihtimallerini hesaplayabilmek önemlidir.

9.    Büyük zafere giden yol binlerce küçük zaferden geçer.

10. Savaşçıların morallerini yüksek tutmak ve düşmanın üstünlüğü hakkındaki fikirlerden kaçınmak önemlidir.

11. Medyayı savaş sürecinde bir silah gibi isabetli bir şekilde kullanmak.

12. Kamuoyu desteği çok önemli bir faktördür.

13. Düşmana olabildiğince zarar vermek önemlidir.

Lübnan’da kendisini bir başka güç olarak kuran Hizbullah, İsrail’in 2000 yılında Lübnan’dan çekilmesiyle konumunu güçlendirmeye başlamıştı. Lübnan hükümeti güney bölgesini Hizbullah’ın etkisine açık bırakarak Hizbullah’ın etkisini artmasına uygun zemin hazırlamıştır. Hizbullah Lübnan’ın bu yönetişim eksikliğinden tam anlamıyla yararlanarak devlet içinde etkin bir güç haline gelmiştir. Bu şekilde Hizbullah, güney Lübnan’daki kolluk kuvvetlerini etkin bir şekilde yönetmiş ve toplumda istikrarı koruyan bir güvenlik gücünün boşluğunu doldurmuştur. Bu yeteneklerin nihai hedefi, İsrail’in Lübnan’daki varlığına meydan okumaktı. Hizbullah ayrıca kapsamlı savunma hazırlıklarına girişerek Lübnan topraklarında İsrail ile gelecekte kaçınılmaz bir yüzleşmeye hazırlamıştır. Bu anlamda Hizbullah’ın temel askeri felsefesi GNH olmuştur. Müslüman Direnişine dayalı olan bu konsept ve kavram, Hizbullah savaşçılarının hem sivil hem de askeri stratejide rol oynadığı anlamına gelir.

Savaş, 12 Temmuz 2006’da iki İsrail askerinin kaçırılmasıyla başladı. 24 saat içinde İsrail Hava Kuvvetleri, Beyrut Uluslararası Havaalanı da dâhil olmak üzere Lübnan’daki hedefleri vuran bir hava saldırısı başlattı. İsrail Savunma Kuvvetleri 48 ila 72 saatlik bir bombardıman yaptıktan sonra bir acil durum planı başlatmış ve kaçırılan askerlerini kurtarmak için Hizbullaha saldırılarına devam etmiştir. Bunun üzerine Hizbullah da kuzey İsrail’i hedef alan kısa ve orta menzilli füze savunmalarıyla etkili bir şekilde karşılık vermiştir. Çatışma başladıktan kısa bir süre sonra genel durum kötüleşmiş ve başta ABD olmak üzere birçok batılı ülke, 18 Temmuz’dan itibaren zorunlu olmayan personel ve sivillerini Lübnan’dan tahliye etme kararı almıştır.

22 Temmuz’da İsrail Kara Kuvvetleri Lübnan’ı işgal etmiş ve Hizbullah’ın İsrail’e verdiği kayıpları düzeltmeye çalışarak savaşı daha geniş bir alana yaymaya başladı. Güneyinde yaklaşık 10.000 askeri vardı. Ancak, üç haftalık kara savaşının ardından, İsrail kuvvetleri karada dört milden fazla ilerleyemedi. İsrail zırhlı birimi, güney Lübnan’ı etkili bir şekilde bölen bir konumu işgal eden stratejik açıdan önemli Wadi Salouqi vadisine ilerleyerek Hizbullah direnişini kırmaya çalıştı. Ancak onikiden fazla İsrail tankı, tanksavar roketi, antitank mayını ve el yapımı patlayıcıların bir kombinasyonu ile savunan Hizbullah tarafından imha edildi. Vadideki saldırı başarısız olunca, ateşkesten iki gün önce buradaki çatışmalar sona erdi. İsrail, sivil hedeflere gerçekleştirilen acımasız roket saldırılarının ardından uluslararası kamuoyu tepkileri ve iç baskılar nedeniyle 14 Ağustos 2006’da ateşkes kararı almak zorunda kaldı.

Sonuç ve Değerlendirme

Çatışmalarda tahminen 1.200den fazla kişi hayatını kaybetmiş ve güney Lübnan ve kuzey İsrail’de bir milyondan fazla insanın zorunlu göç etmek zorunda kalmıştır. Kaynaklarda ifade edildiğine göre Hizbullah tarafından 114 IDF askeri öldürülmüş ve İsrail’in ana muharebe tanklarının %10’u kadarı da dâhil olmak üzere önemli miktarda İsrail askeri teçhizatı hasar görmüş veya imha edilmiştir. Ciddi anlamda maddi kayıplara ilave olarak, 40 kişiden fazla İsrailli sivil ölmüş ve yaklaşık 4.000 kişi yaralanmıştır. Öte yandan Hizbullah’ın gözlemlenen askeri kapasitesinin yarıya indiği ve çok sayıda militanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Buna ek olarak, yaklaşık 1.000 kadar Lübnanlı sivilin hayatını kaybettiği ve 4.000’den fazla kişinin yaralandığı ve tahminen 4 milyar dolarlık bina ve altyapı kaybının olduğu söylenmektedir.

2006 yılında Güney Lübnan’da yaşanan bu savaşta; bir yanda devlet aktörü olarak İsrail, diğer yanda devlet dışı bir aktör olarak Hizbullah yer almıştır. Bu savaş literatürde birden fazla yazar tarafından “hibrit savaş” örneği olarak incelenmiştir. İsrail’in emrinde modern bir ordu, Hizbullah devlet dışı bir aktör olarak nitelendirilmesine rağmen, genellikle geleneksel devletlere atfedilebilecek bazı yetenekler sergilenmiştir. Bir devletin sergileyebileceği niteliklerin yanı sıra, örgütün sağladığı sosyal olanaklar ve refah faaliyetleri devlet içinde bir alternatiftir. Örgüte gerilla harp örgütü olma yeteneği kazandırarak, onu diğer örgüt türlerinden ayıran bir özellik sergilemesini sağladılar. Hizbullah’ın İsrail askerlerine karşı başarılı olması beklenmiyordu. Ancak 34 günlük savaşın ardından İsrail de beklenen başarıyı elde edememiş ve Hizbullah güney Lübnan’ın kontrolünü ele geçirmiştir.

Stratejik çalışmalar alanında tanım ve terminolojiye yönelik eleştiriler olsa da bugün dünya, merkez devletler ile devlet dışı aktörler arasındaki askeri güç dengesizliğinin ve gelişen diğer boyutların ortaya çıkardığı yeni bir savaş türü ile karşı karşıyadır. Taraflar, ulusal menfaatleri ve bekâ tedbirleri için hibrit savaşın çeşitli unsurlarını kullanabilirler.

Hizbullah terör örgütü, hibrit bir güç olarak analiz edildiğinde, 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan savaşa ilişkin bazı güçlü özelliklere sahiptir. Hibrit savaşın ilk ilkelerinden biri şudur: Hibrit bir gücün bileşimi, yetenekleri ve etkileri kendine özgü bir içeriğe sahiptir. Bu bağlamda, incelenen savaşın zamansal, coğrafi, sosyo-kültürel ve tarihsel çerçeve bağlamında benzersiz bir içeriğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Lübnan’ın zayıf merkezi hükümeti ve çatışan muhalif gruplar, Hizbullah’ın etkin ve kolay bir şekilde var olmasına ve militan statüsünü ve hareket özgürlüğünü sürdürmesine ve geliştirmesine izin vermiştir. Lübnan’ın kendisi yalnızca Doğu ve Batı toplumlarının kültürel ve demografik bir karışımı değil, aynı zamanda Suriye, Irak, İran ve Lübnan’ın da kaynağıdır. Aynı zamanda Bahreyn’e kadar uzanan bir Şii Müslüman nüfus yoğunluğunu da içermektedir. Bu Şii hilali, Lübnan’daki Hizbullah’ın yanı sıra Suriye ve İran’da dış destekten yoksun olmayacak sağlam bir destek temeli sağlayarak Lübnan’daki Şii Müslüman nüfusu birleştirmeye hizmet etmektedir. Ek olarak, Hizbullah tarafından desteklenen ideoloji, dünyanın dört bir yanındaki Lübnan diasporasına uzanarak örgüte sempati ve destek sağlamıştır.

Hibrit örgüt içerisinde güç veren belirli bir ideolojinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu ideoloji elbette stratejik bağlamla bağlantılıdır ve melez gücün sosyo-kültürel ve dini kimliğine dayanmaktadır. Yükselen bu güç, mevcut kuralları stratejik bağlamda yeniden tanımlamaktadır. Bu anlamda Hizbullah, hem İsrail hem de Lübnan’da bir anti-militarist milis ve aynı zamanda bir Şii koruyucusu rolüne dayanan bir İslam Devrimi ideolojisini desteklemektedir. Bu, Hizbullah’ın Lübnan’da baskın olmayan bir aktör olarak büyümesine ve kontrolüne yardımcı olmuş ve hem içeride hem de dışarıda destekleyici ilişkiler geliştirmiş ve Hizbullah’ın alanını genişletme fırsatlarını kolaylaştırmıştır. Bu anlamda Hizbullah savaş alanında sadece fiziki olarak savaşmamıştır. Savaş sırasında İsrail’e kapsamlı bir propaganda kampanyasıyla da savaşmak zorunda kalmıştır. Hizbullah ve liderleri, radyo ve televizyon istasyonları aracılığıyla, birçok Arap ve Müslüman toplumda İsrail’e karşı direnişin yeni öncüsü olarak başarılı bir şekilde kendilerini konuşlandırdılar. Bu durum Arap dünyasını ve uluslararası toplumun bazı kesimlerini bölgedeki en büyük askeri ve istihbarat gücüne sahip İsrail’in devlet dışı bir aktör olan Hizbullah’a mağlup olduğu algısıyla baş başa bırakmıştır.

Savaşın bu şekilde sona ermesi, yalnızca Hizbullah’ın hibrit taktikleriyle açıklanamaz. Öte yandan güçlü istihbarat ve savunma gücüne sahip İsrail’in performansı da çok önemlidir. Silahlı kuvvetlerin savaş sırasındaki davranışlarının, İsrail caydırıcılığının çökmesine katkıda bulunan bazı zayıflıkları ortaya çıkardığı anlaşılmaktadır. Birincisi, İsrail, dünyanın önde gelen istihbarat teşkilatına sahip olmakla birlikte, istihbarat yürütme süreçlerinin eksik olduğuna inanılmaktadır. Zira İsrail istihbaratı, mevcut bütün altyapısına rağmen Hizbullah’ın silah gücü (füzeler, roketler, ağır tanksavar silahları vb.) ve yerleri ve Hizbullah’ın güney Lübnan’daki tahkimat sistemi hakkında yeterince bilgi sahibi değillerdi.

İsrail, Hizbullah’ın İran ve Suriye’den ağır silah desteği aldığını biliyorlardı. Savaş sırasında Hizbullah, füzeler, insansız hava araçları, silahlı insansız hava araçları ve el yapımı patlayıcı cihazlar gibi geleneksel ve geleneksel olmayan silahları kullanan, ayrıca şifreli iletişim kanalları aracılığıyla iletişim kuran ve İsrail askerlerinin hareketlerini termal görüntüleme kameralarıyla izleyen, gerillaların ve ordu tarzı birimlerin merkezi olmayan hücrelerini de kullanmıştır.

Hizbullah’ın avantajına kullandığı bir diğer faktör de İsrail’e karşı strateji geliştirmek için yeterli zamana sahip olmasıydı. Kaynaklar Hizbullah’ın sürdürdüğü başarılı istihbarat kampanyasından da bahsetmektedir. Hizbullah’ın istihbarata yatırım yaptıkları ve İsrail Savunma Kuvvetleri arasındaki iletişim çağrılarını izledikleri ve radyo trafiğini deşifre etmeyi başardıkları, devlet dışı aktörlerin modern ordulardaki güvenlik açıklarını araştırma ve düzeltme yeteneklerini gösterdiği görülmektedir. İsrailli yetkililerin stratejik yanlış anlamaları ve bazı istihbarat filtrelerini fark edememesi gerçeğinden yararlanan Hizbullah, güvenlik amaçları için uygun operasyonel ve taktik önlemler geliştirmiş ve uygulamıştır.

Modern bilgi teknolojileri, bir etkinliğin milyonlarca izleyiciye ve dinleyiciye ulaşmasını sağlar. Bu anlamda Hizbullah da medya aracılığıyla savaşı ihraç etmek ve uluslararası toplumdan İsrail’e baskı uygulamak için bilinçli bir çaba sarf etmiştir. Sonuç olarak; Güney Lübnan’daki bu savaş, İsrail Savunma Kuvvetlerinin tutumundaki büyük zayıflıkları ortaya çıkarmıştır. Ancak Hizbullah, İsrail Savunma Kuvvetleri’nden daha fazla zarar görmüş ve 34 günlük çatışma boyunca birçok kez taktiksel olarak yenilerek birçok sorun yaşamıştır. Askeri ve ekonomik avantajlarına rağmen İsrail Savunma Kuvvetleri, Hizbullah için operasyonel ve stratejik hedeflerine ulaşamamıştır. Bu anlamda Hizbullah, savaşın galibi olarak görülüyordu ve sinerjik etkileriyle kendisine geleneksel rakibine karşı açık bir avantaj sağlıyordu.

Hibrit Savaş ve İstihbarat konusunda Ukrayna-Rusya Savaşı’da incelenmesi gereken önemli başka bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak; sorunları daha da karmaşık hale getiren küreselleşme süreci, daha fazla aktörün ortaya çıkmasına neden olmuş ve devletleri asimetrik bir ortamda güvenlik sistemlerine daha fazla yatırım yapmaya zorlamıştır. Ayrıca, her devletin silahlı kuvvetleriyle birlikte her devletin zorlayıcı gücünün çekirdeğini oluşturan istihbarat teşkilatlarının da aktif bir şekilde koordinasyon içerisinde olması gerektiği gerçeği karşımıza çıkmıştır. Asimetrik zorluklara rağmen, istihbarat çalışmaları güncellenerek gelişmelidir. Savaşlar sırasında, gözetleme ve keşif araçlarına, özellikle insan istihbarat yeteneklerine en çok ihtiyaç duyulur. Ayrıca ülke, daha geniş bir kaynak yelpazesinden bilgi toplayıp birleştirebilmeli ve hizmetler, hükümet ve ortaklarla bilgi paylaşmak için sistemler kurabilmelidir. Bu yetenekleri sağlamak için gereken kuvvet, tek görev gücü değil, dengeli ve çeşitli bir kuvvet olmalıdır.

Askeri kuvvetlerin, özel kuvvetlerin ve istihbarat teşkilatlarının büyümesi ve genel maksat birliklerinin profesyonellere dönüştürülmesi mümkün olan en kısa sürede daha çevik hale getirilmelidir. İstihbarat sürecinin toplama, birleştirme, analiz ve yayma olarak bölünmesiyle ima edilen ayrı işlevler, daha önceki bir dönemin kavramlarını, uygulamalarını ve örgütsel dinamiklerini yansıtmaktadır.

21. yüzyılın başarılı istihbarat uzmanlarını tanımlayacak olan şey, politika yapıcıları ve operasyon komutanlarını sorunsuz bir şekilde desteklemek için sürecin tüm unsurlarını etkin bir şekilde birleştirme yeteneğidir. Günümüzde aynı amaca hizmet eden operatif, taktik ve stratejik görevleri bulunan tüm birimleri birbirinden ayıran bürokratik duvarların hızla çöktüğünü görüyoruz.

Bu devrim niteliğinde gerçekleşen zorunlu evrim, gelecekte zorunlu olarak stratejik, operasyonel ve taktik istihbarat kaynakları, operasyonları ve istihbarat arasındaki yapay ve işlevsiz ayrımları ortadan kaldıracaktır. Benzer bir durum 11 Eylül 2001 sonrası ABD’de de görülmüştü.

Hibrit savaşın yeni olmadığı, benzersiz olmadığı açıktır. Aynı zamanda günümüzü analiz ederken de faydalı bir kavram olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Hibrit savaş kavramı, gerekli olan daha geniş asimetrik savaş kavramının operasyonelleştirilmesini sağlar. Bu yeni savaş türünü ifade etmek için Asimetrik savaşın bariz alternatif olduğu başka bir terim de kullanabiliriz. Ancak Hibrit savaş kavramları ve Hibrit tehdit, daha somut ve kapsayıcı oldukları literatürde kullanılması uygundur. Konunun da iyi ve anlaşılır bir şekilde değerlendirilmesi adına Hibrit savaşın hem pasif hem de aktif aşamaları olduğunu söyleyebiliriz.

Hibrit savaşı ve Hibrit tehditleri anlamak için kullanılan kavramlar ve analitik çerçeveler bize mevcut tehdit ve durumları analiz etmek ve iyi bir yargıya varma yeteneğimizi geliştirmek konularında yardımcı olur. Zira günümüzde algılanan çok yönlü sürekli bir tehdit ortamı bulunmaktadır. Bu tehdit ortamı, Hibrit savaş konseptinin savaş ve barış ortamında her zaman gri bir bölge içinde yer almaktadır. Bu bölge sadece çok fazla riskten kaçınmayla ilişkili bir risk değil, aynı zamanda rakibinizin niyetleri, her zaman en kötü durum senaryoları ve/veya tırmanan savaş risklerini hafife almamamız gerçeğini bizlere hatırlatır.

Sonuç olarak Hibrit savaş, önceden yapılmış ve dolapta bir süredir unutulmuş bir yemektir. Ülke ve milletlerin bekâsı adına tarifi unutulan bu yemeğin yeniden güncellenerek yapılması ve sıcak olarak servis edilmesi gerekir.

Süleyman Özmen

5 Ağustos 2022

Sosyal Medyada Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER