(Bu yazım varsayımlara dayanarak değil, tarihi gerçeklerin sonuçlarına göre kaleme alınmıştır.)
Bundan 14 yıl önce bazı köşe yazarları 2009 yılında Filistin Gazze’de yaşanan İsrail mezalimine bakarak Kıbrıs ‘ta da böyle bir süreç yaşanır mı? Endişelerini dile getiren yazılar yayınlamışlardı…
Bu insanlık ayıbından önce Bosna Hersek Hocalı soykırım işbirlikçisi; Darfur ile Somali soykırımlarının destekçisi ABD-AB ikilisinin sıralamış olduğum bu insanlık ayıplarına seyirci kalmalarını, Amerika ve İngiltere’nin Irak’ı işgali sırasında sivil halka uygulamış olduğu akla hayale gelmeyecek baskı ve işkencelerini hafızalarımızda canlandırdığımızda, bu ülkelerin yarım asırdır barışın var olduğu Kıbrıs’ta günün birinde kendi menfaatlerini gerçekleştirmek uğruna böyle bir cehennemi yaşatmayacaklarını hiç kimse iddia edemez!
Kaldı ki, adada yaşanabilecek böyle bir kargaşada maşa olarak Rum’ları ve Yunanistan’ı kullanacakları kesindir. Tarih sayfalarımız bu ülkelerin bizler için planladıkları Bizans oyunları ile doludur…
Günlerdir Gazze de yaşayan iki milyon Filistinlinin çoluk, çocuk, yaşlı, hasta demeden İsrail’in o acımasız bombardımanı altında neler yaşadığını ve bu insanların çaresizliğini, yardım feryatlarını içimiz parçalanarak yaşlı gözlerle izliyoruz.
Hamas’a yönelik gerçekleştirildiği söylenen İsrail saldırılarında kullanılan silahların hedefinde sivil halkın olması tek kelime ile tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bir soykırımdır.
Televizyon ekranlarından canlı olarak yayınlanan bu insanlık trajedisi işte tam da bu noktada 1963 yılında Kıbrıs’ta Rum’lar tarafından Türk’lere uygulanan toplu katliamlarla bire bir örtüşmektedir. (21 Aralık 1963 tarihinde 103 Türk köyü Rumlar tarafından bir gecede yerle bir edilmiş, yüzlerce Türk katledilmiş, binlercesi yaralanmış, on binlercesi göçe zorlanmıştır.)
Ancak o acılı dönemde böyle canlı yayınlar yapan televizyonlar ve olayları izleyen savaş muhabirleri yoktu ki! Rum’ların bu insanlık ayıbını tüm dünyaya göstersin ve duyursun.
Ama o günleri yaşayan tanıklar, tarihi belgeler, günümüzde ortaya çıkarılan kayıp Türk’lerin toplu mezarları yapılan bu katliamların en önemli kanıtlarıdır.
Filistin de halen devam eden bu insanlık ayıbı yaşanırken, İslam âleminden sadece Türkiye ve İran’ın bu katliamlara tepki göstermesinin; Türkiye’nin durumdan vazife çıkararak ateş kesin sağlanabilmesine yönelik gayretinin, Lübnan ve Mısır’ın dışında ABD uydusu olan diğer Arap ülkelerinin bir kınama mesajını bile yayınlamamaları; bu olayın en önemli boyutu ve Amerikan emperyalizminin gerçek yüzüdür.
Bir İslam ülkesinde Müslümanlar top yekûn katledilmektedir. Ancak aynı dine mensup ülkelerin çıtı çıkmamaktadır!
İşte Filistin’in eski devlet başkanı rahmetli Arafat’ın ölümünden kısa bir süre önce rahmetli Denktaş’a söylediği şu cümle şimdi çok daha iyi anlaşılmaktadır:
’’ Ne mutlu sana ki başın sıkıştığı zaman sana yardım edecek bir Anavatanın var. Ama ne yazık ki benim gömülecek bir karış toprağım bile yok…’’
Sevgili Kıbrıs Türk’ü:
‘’Vatanım denebilecek bir karış toprak parçasına olan özlem ve başın sıkıştığı zaman sana koşup yardım edecek, seni sarıp sarmalayacak olan Anavatan hasreti.’’ Rahmetli Arafat’ın bu söylemi ile ancak bu kadar çarpıcı bir şekilde anlatılabilir.
KKTC’de yaşayan Kıbrıs Türk Halkını Anavatanından soğutmak ve kopartmak isteyenlerin bugün Gazze’de yaşayan insanların karşı, karşıya kaldıkları felaketlere bakarak bir vicdan muhasebesi yapmaları gerekmiyor mu?
Şu anda Anavatan Türkiye’nin garantörlüğü, koruma ve kollaması olmasaydı; bazı kafadan bacaklıların Rum ağzı ile konuşarak yabancı askerler adayı terk etsin dedikleri Türk Askeri 1974 den beri adada barışı sağlamasaydı, bu gün Kıbrıs’ta 40 yıldır yaşayan bir Türk devleti ve bu devletin tüm nimetlerinden istifade eden bunca siyasetçisi olur muydu?
Hele ki, Talat-Akıncı ikilisinin KKTC Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde kırmızı plakalı Mercedeslere kurularak caka satan bakanlarının, sadece kendi yandaşlarına hizmet üreten milletvekillerinden oluşan bu iktidarların adada ki çözümü Kıbrıslılar gerçekleştirecektir dayatmasına sessiz kalarak; ‘’tek devlet, tek kimlik ve tek egemenliği’’ kabul ederek! Kol, kola girdikleri Rum yoldaşları ile birlikte Birleşik Kıbrıs projesine onay veren ve her geçen gün biraz daha ‘’Girit Sürecine’’ yaklaşıldığını görmezden gelen müzakerecilerimiz olur muydu?
Ancak şundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Kıbrıs Türk Halkı tarihin hiçbir döneminde Anavatanından ve desteğinden ayrı kalmamıştır.
Onun içindir ki! Kıbrıs Türk Halkı bugün Gazze’de yaşanan insanlık dramı ile asla karşı karşıya kalmayacaktır. Yazımın başında da belirttiğim gibi adada ki emperyalist menfaatleri adına günün birinde böyle bir çılgınlığı yapmaya kalkacaklara hatırlatmak istediğim tarihsel bir gerçek önümüzde tüm canlılığı ile durmaktadır.
1974 yılında da böyle bir çılgınlığı bugünün soykırım seyircilerinin onaylarını alarak başlatan Bizans Maşaları! Karşılarında, Türk Milletinin kararlı duruşunu ve onun sinesinden çıkan Türk Ordusunun gücünü bulmuşlar ve hak ettikleri cevabı da almışlardır.
Kıbrıs’ta son dönemde oynanan oyunlar, Türkiye’nin yeniden böyle bir çılgınlık ile karşı karşıya kalmasına neden olursa! Bu oyunun aktörleri kim olursa olsun karşılarında bu defa çok daha güçlü bir Türkiye’nin yanı sıra; çok deneyimli, en modern silahlarla donanımlı Kahraman Türk Ordusunu bulacaktır.
Türk Milleti’nin vatan sevdasına olan bağlılığı tarihin her döneminde girdiği bütün sınavlardan başarı ile çıkmıştır.
Amerika bu gerçeğin bilincinde olduğu içindir ki bu sorunu masa başında çözmenin peşinde olup, her türlü Bizans oyununa onay vermektedir.
Kıbrıs’ta her geçen gün Rum’un biraz daha ağırlığının hissedildiği bir süreç giderek artmaktadır!
Ekonomik yönden Rum kesimi maksatlı olarak cazibe merkezi haline getirilmektedir. Güney de pek çok eşyanın daha ucuz olması, sağlık hizmetleri ve ilaçların bu hizmetten yararlanmak isteyen Kıbrıs Türk Halkına ücretsiz olarak sağlanması, Güneyde iş yeri açmak isteyenlere Rum’un para desteği sağlaması. Güneye yerleşmek isteyen Türklere eskiden bıraktıkları evin arsası üzerinde yeni konut yapımı vaadinde bulunulması. Rum’lar kuzeyde bıraktıkları arazilerini, mal ve mülklerini geriye almak için davalar açıp kazanırken, Kıbrıs Türk Halkının güneyde bırakmış oldukları arazi, mal ve mülklerine sahip çıkılmaması. Okullarda ki eğitim de yaşanan olumsuzluklar! Kıbrıslılık kimliksizliği ile akılları karıştırılan gençler…
Yukarıda sıraladığım tüm olumsuzluklar Gazze’de yaşananlarla mukayese dahi edilemez. Ama bir milletin yaşamı için gerekli olan her şeyin tekrar sorgulanarak tüm kazanımlarının yeniden sınıflandırılması hangi insanlık kalıbına sığar?
Sevgili Kıbrıs Türk’ü;
Unutmayınız ki, ölü çocuklar büyümez!
Babalarınız sizlere özgürce yaşamanız için bağımsız bir vatan bırakmak adına kendilerini feda ettiler. Beşparmak dağlarına egemenliğinizi simgeleyen Ay Yıldızlı Bayrağınızı diktiler. Bu değerlere sahip çıkarak çocuklarınızın geleceğini ve kendi yaşamınızı Birleşik Kıbrıs oyununa feda etmeyiniz. 1963 yılında, 1974 yılında Rum’ların sadece Türk oldukları için hunharca katletmiş olduğu çocuklarınız, özgürce soluduğunuz vatan topraklarınızda güle oynaya büyüyemediler.
İsrail’in bombaları ile hiçbir günahı yokken öldürülen çocuklar da ne yazık ki bu gün Gazze’ de aynı kaderi paylaşıyorlar.
Kıbrıs asla bir Gazze olmaz!
Ancak Rum’la yapılan görüşmelerde; Kıbrıs Türk Halkının adada elde etmiş olduğu tüm kazanımlar birer, birer kaybedilecek olursa!
Unutulmasın ki, önümüzde ki dönem Girit sürecini hatırlatacak gelişmelere neden olabilir.
Atilla Çilingir
23 Ekim 2023