Türk Devlet Yönetimiyle İlgili İlkeler Şunlardır:
. Devlet hayatında geleneklere bağlılık,
. Gelenekçilikle ilericiliğin bağdaşması: Hamlecilik,
. Devlet kadrolarının uzmanlardan oluşması ve halka açık olması,
. Yönetimde kararlılık ve memuriyetlerde uzun süre bırakılmak,
. Danışma kurumu- Bilime ve bilim adamına saygı,
. Siyasetname türünden eserlere istinaden devlet hayatında fikriyata verilen önem,
. Disiplin, protokol ve denetim ilkelerinde titizlik.
Atatürkçü Düşünce Sistemine Göre Devlet Anlayışı Nasıldır?
Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Devletçilik anlayışını anlatmadan önce aşağıya almış olduğum tırnak içindeki bölüm. Çukurova Üniversitesi Değerli Okutmanı Sn. Sait Dinç’in Atatürk İlke ve İnkılâpları kitabının ilgili bölümünden özetlenmiştir.
Çünkü konunun uzmanı olan, özellikle Atatürkçülükle ilgili değerli çalışmaları bulunan bir akademisyenin bu çalışması; Atamızın ‘’Devletçilik’’ ilkesinin anlaşılması açısından oldukça önemlidir.
O Halde Atatürk’e Göre Devletçilik Nedir?
Genç Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda devletçilik anlayışı nasıl etkili olmuştur?
‘’Atatürk;
Türkiye’nin ulusal bağımsızlığını elde etmeyi, en büyük hedef olarak seçmişti. Ekonomik bağımsızlık olmadan bunu gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olduğundan:
“Devlet; siyasi ve düşünsel konularda olduğu gibi ekonomik işlerde de düzenleyici olmalıdır.” Diyordu.
Eğer bu yapılamazsa, ulusal ekonominin savunmasız kalması söz konusu olabilirdi.
Az gelişmiş bir ülkenin liberal politika uygulaması, ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileyebilirdi. Çünkü özel çıkarlar, sonuçta rekabete dayanır.
Oysa yalnızca rekabet anlayışıyla, ekonomik düzen kurulamaz. Öte yandan kişiler, şirketler, devlet örgütüne oranla daha zayıftırlar.
Serbest rekabetin Atatürk’e göre toplumsal sakıncaları da vardır: “Zayıflarla güçlüleri bir yarışmada karşı karşıya bırakmak gibi bir şeydir.”
Sanayileşme aşaması öncesinde Türkiye’de, sınıflar arasında aşırı bir uçurum doğmamıştı. Sanayileşme önüne devlet düzenlemeleri konulmaksızın, kapitalist düzene geçilseydi sınıf çatışmaları başlayabilirdi.
Oysa “Devlet girişimleri sınıfsal çıkarlardan çok, ulusal çıkarları gözeteceğinden, bu uygulama toplumsal dayanışmayı güçlendirecekti.”
Atatürkçü devletçilik, güçlü ve çağdaş bir devlet meydana getirme temel amacının bir aracı olduğu kadar, halkçılık ilkesinin de zorunlu bir tamamlayıcısıdır.
Halkçılık ilkesinin gereği olarak sınıf mücadelesinin önlenmesi, sosyal barışın sürdürülmesi, sosyal adalet ve sosyal güvenliğin gerçekleştirilmesi, devletin sosyal ve ekonomik yaşamdaki rolünü azaltan bir anlayışla mümkün değildir.
Bu hedeflerin gerçekleşmesi, devletin ekonomi alanında en azından düzenleyici ve denetleyici bir rol oynamasını gerektirir. Ancak öngörülen model, hiçbir şekilde kolektivist ekonomi anlayışı şeklinde olmayacaktır.
Türkiye’nin uygulayacağı devletçilik, kendine özgüdür ve kendi ihtiyaçlarından kaynaklanmıştır. Bu sistem komünist ekonomi olmadığı gibi, liberalizmden de başka bir sistemdi.
Bunu Atatürk şöyle vurgulamaktaydı:
“Devletçiliğin manası bizce şudur: Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin büyük ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılamadığını göz önünde tutarak, ülke ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda başardı. Bizim izlediğimiz yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir sistemdir.”
Görüldüğü gibi, Atatürk’e göre devletçilik; sosyalizm, liberalizm ve Batıdaki sistemlerden ayrı, bizim yapımıza özgün bir sistemdir. Onun devletçilik anlayışında birey temel alınır. Bütün tanımlama ve uygulamaları da bunu göstermektedir.
Eylül 1931’de yaptığı bir devletçilik tanımlamasında da Atatürk;
“Bizim izlediğimiz devletçilik, bireysel emek ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu gönence ve ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanda devleti fiilen ilgilendirmek önemli esaslarımızdandır.” Diyordu.
Bu anlayış, özel sektörün yeterli teknik ve sermaye birikimi olmadığı için yapamadığı, ya da kârlı görmediği işleri devlete bırakmaktaydı. Aynı zamanda da toplumun genelinin çıkarının söz konusu olduğu alanları, özel girişime bırakmayan bir anlayıştı.
Atatürk’e göre:
“Bu anlamda devletçilik, özellikle, toplumsal, ahlaki ve milli’dir. Milli servetin dağıtımında daha çok adalet ve emek sarf edenlerin daha yüksek refahı, milli birliğin korunması için şarttır. Bu şartı daima göz önünde tutmak milli birliğin temsilcisi olan devletin önemli vazifesidir.”
Bu son nokta, dikkatle incelenecek olursa, devletçiliğin sosyal adaletçi bir niteliği olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
Devletçiliğin Nitelikleri:
Devletçilik, dönemin hükümet programına 1931’de konulmuş, 5 Şubat 1937’de de diğer ilkelerle birlikte Anayasa’da yer almıştır.
Devletçiliğin temel niteliklerini kısaca şu başlıklar altında toplayabiliriz: