Daha önce Ulus Devlet yapılanması yönünde sahip olduklarımızı önem sırasına göre bu köşede anlatmaya çalışarak; Misak-ı Milli, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kuruluşu ve Türkiye’deki Egemenliğin Tarihsel gelişimi konularını ele almıştım. Bu gün ise son dönemlerinde Osmanlı Devletinde yaşanan ekonomik ve sosyal buhranları ve I. Dünya Savaşına katılma nedenlerini ele almaya çalışacağım.
Osmanlı Devleti kaybedilen savaş sonucunda, parçalanma durumuna nasıl geldi, neden bir “Kurtuluş Savaşı” verilmek mecburiyetinde kalındı? Savaşa katılan Osmanlı Devleti bakımından I. Dünya Savaşının sonuçları ne oldu gibi sorulara cevap bulmaya çalışalım? Kısaca I. Dünya Savaşına nasıl girildiğini hatırlatarak başlamak gerekirse;
Savaş öncesi dönemin Avrupa’sında Dünyada Pazar paylaşımı konusunda ortaya çıkan ve oluşan yeni güçlü devletlerin “ Pazar kapma isteği” karşısında, devletlerarasındaki cepheleşmelerin başlaması ile Osmanlı İmparatorluğu da taraflardan birine katılma isteği ağır basıyordu. Ancak hangi ittifaka katılmak gerekiyordu? Bu gelişmelerin yaşandığı dünyada, bir taraftan geniş bir yelpazeye yayılmış ve Avrupa’dan; İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Romanya, Sırbistan, Belçika, Yunanistan, Portekiz, Karadağ ile diğer taraftan ABD ve toplam Japonya’nın da katılmasıyla toplam 12 devletten oluşan İtilaf Devletleri ittifakı. Bu ittifakta savaşa katılan, Silahlı Kuvvet 43.188.810 asker (savaşta ölü, yaralı, kayıp 22.104.209 insan ile kayıp oranı %52.3).Yine bu ittifak devletlerin birçoğunda denizaşırı sömürgeleri (pazarları) bulunmaktadır).
Osmanlı Devleti bu ittifakın öncülüğünü yapan ve zamanın büyük Avrupa devletlerinden İngiltere ve Fransa’ya başvurmasına rağmen, ittifaka kabul edilmemiş veya açıkça kendi yanlarına katılmasına pek sıcak bakmayarak oyalama yolunu seçmişlerdir. (Sonradan Rusya’da gerçekleşen Sovyet Devrimi ile savaş dışı kalması neticesinde bu devletlerin bir kısmı arasındaki gizli anlaşmaların açıklanması ile; İtilaf Devletleri ittifakının savaş sonrasında Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve kendi aralarında paylaşılması için gizli anlaşmalar yapmış oldukları ortaya çıkmıştır) Osmanlı Devleti de İttihat ve Terakki kadrolarının yönlendirmesi ile Almanya’nın içinde bulunduğu, Avusturya- Macaristan ve Bulgaristan’ın da yer aldığı, daha küçük 4 ülkeden oluşan İttifak Devletleri ile zorunlu olarak anlaşma yönüne gitmiş ve gizli olarak Almanya ile 2 Ağustos 1914 tarihinde birlikte hareket etme konusunda anlaşması imzalamıştır. Osmanlı Devletinin Katıldığı bu İttifak Devletleri Silahlı Kuvvet sayısı 66.508.686 (savaşta Ölü, Yaralı, Kayıp 37.508.686; sadece kayıplar %67.4) insandır. (Kaynak: Dr. Ali Güler “Dünya’da ve Türkiye’de Büyük Felaketler)
“Rusya’nın Boğazlar yoluyla yardım alabilmesi, Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasına bağlıydı. Bu nedenle “İtilaf Devletleri” savaş boyunca Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalması için bazı önerilerde bulunmuştu. Osmanlı Devleti bu önerilere kapitolasyonların kaldırılması, Ege adalarının kendisine verilmesi ve Mısır sorununun çözümlenmesi önerisinde bulunmuş, İngiltere ise buna yanaşmamıştır. Üstüne üstlük parası peşinen ödenen Sultan Osman ve Sultan Reşat zırhlılarına el koymuştur. Bu olay Osmanlı kamuoyunda büyük öfkeye neden olmuştur.
Bunu fırsat bilen Almanya, Goeben ve Breslau adlı kruvazörlerini Çanakkale’ye yönlendirmiş ve Osmanlı Devleti de bir komployla karşı karşıya kalmıştır. Aslında bu olay Osmanlı Hükümeti’nin bilgisi dışında, fakat Enver Paşa’nın gizli izni ile Çanakkale Boğazı’ndan geçmesi Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini kolaylaştıran bir ilk adımdır. Çanakkale’deki İngiliz ve Fransız Konsolosları, Osmanlı Devleti’nin tarafsız olması karşısında, bu iki geminin 24 saat içinde Türk karasularını terk etmelerini ya da silahsızlandırılmalarını ısrarla istediler. Osmanlı Devleti bunu kabul etmediği gibi tersine bunları satın aldığını ilan ederek, gemileri Osmanlı donanmasına kattığını, ayrıca savaş gemilerin komutanı Tuğamiral Souchon’ u da Osmanlı Donanma Komutanlığı’na atadı.
Amiral Souchon’un Osmanlı donanmasının komutasını ele almasından iki ay sonra, 27 Ekim 1914 tarihinde Osmanlı hükümetinin karşı çıkmasına karşın, Karadeniz’e çıkardığı bir muharebe kruvazörü, beş hafif kruvazör, dört muhrip ve bir mayın gemisi ile; Rusya’nın Odesa, Kefe ve Novorsisky limanlarını 24 Ekim’ de bombalaması ve iki Rus gemisi ile bir Fransız vapurunu batırması, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesine neden oldu. Aslında (yine) İtilaf Devletleri, Osmanlı hükümetini Almanya’nın safına itmek için ne gerekirse yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı coğrafi sınırlar göz önünde bulundurulduğunda Avrupa anakarasında yapılan bir savaştır. Oysa ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlarına bakıldığında bir ‘dünya savaşı’ sonucuna varılmaktadır. Bu savaşta 9 milyon asker,15 milyon sivil olmak üzere 24 milyon insan ölmüştür. Yaralı sayısı ise 21 milyondur”.(Kaynak: Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi)
Osmanlı Devletinin savaştan çok önce başlayan “Ekonomik” sorunları ve yabancı ülkelere borçlanması ve bu borçlardan kurtulma ümidi de savaşa katılma nedenlerinden biridir. Örneğin; yaşanan 1768- 1774 Osmanlı- Rus Savaşı ve sonuçta Kaynarca Antlaşması ile başlayan ekonomik sıkıntılar, almak zorunda kaldığı iç borçlar; halktan toplanan vergiler ve Galata Bankerlerinden alınan borçlar ile dış ülkelerden alınan ve ödenmesinde sıkıntılar yaşanan borçlar. 1783’te Kırımın Ruslar tarafından işgali, 1789’ da Napolyon’un Mısır’a saldırması ve Osmanlı’nın Fransızlarla savaşa tutuşması. Balkanlarda isyan hareketlerinin başlaması ve bu şekilde devam eden yığınla sorunların bir araya gelmesi nedeniyle yaşanan sıkıntılar Osmanlıyı bunaltmıştır. Osmanlı Devleti tüm bu nedenlerden dolayı “Ekonomik” olarak bir borç batağına saplanmış ve çare bulması gerekmektedir. Birçok tarihçiye göre 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması’yla Osmanlı tamamen yabancı ülkelerin denetimine girmiştir. !874/1875 Osmanlı Maliyesi tamamen Yabancı Denetimine girmiş ve İflas kaçınılmaz hale gelmiştir. Osmanlı Devleti 1876’da II. Abdülhamid padişah olduğunda, devlet gelirlerinin yüzde 80’i bile dış borçları ödemeye yetmiyordu, bu nedenle Mart 1876 yılından itibaren bütün dış borç taksitlerinin ödemelerini durdurdu, yani ekonomik olarak battı. Hemen ardından 1877-1878 (93 Harbi) Rus- Osmanlı savaşı neticesinde Rus ordusu İstanbul (Yeşilköy)’a kadar gelen Ruslar yüksek bir savaş tazminatı istemişlerdir. Böylece Osmanlı, yılda 35.000.000 kuruştan 100 yıllık bir borç altına daha girmiştir.
“1881’de İngiliz, Fransız, Avusturyalı, Alman, İtalyan ve Hollanda temsilcileri ile Osmanlı temsilcileri İstanbul’da yapılan uzun görüşmeler neticesinde, Osmanlı borçları – ödenebilecek şekilde yeniden yapılandırılmış, bunları temsilen toplam 7 üyeden oluşan “Duyunu Umumiye”(Genel Borçlar) İdaresi Kurulmuştur. Bu idare memurlarına “devlet memuru” niteliği ve yüksek maaşlar verilmiş olup Osmanlı Maliyesini ve Gelirlerini kontrol etme görevini icra edecek ve tamamen bağımsız olacaklardır. O kadar ki, Osmanlı 1911’de Trablusgarp’ta İtalyanlarla savaşırken, Duyunu Umumiye aynı yıl “İtalyan Eshamı”(Senedi) satın almıştır. Böylece Osmanlı parasıyla Osmanlı’nın düşmanına bile yardım etmiş olan Duyunu Umumiye, Osmanlı’nın Trablusgarp Savaşı sonrasında alacağı savaş tazminatına da el koymuştur. Duyunu Umumiye, Tuz tekelini de kendi işletmiş, Tütün Tekelini ise 30 yıl boyunca iki yabancı bankanın kontrolündeki “Tütün Rejisi” ne bırakmıştır. Kısaca ülkenin iktisaden sömürülmesine çalışan Avrupa sermayesinin bekçiliğini yapmıştır” (Kaynak: Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni) Pavlus Efendi, 18 Ekim 1912’de Türk Yurdu dergisinde “Avrupa dışarıdan indirmekte olduğu darbelerle Osmanlı’nın bağımsızlığını mahvetmekte olduğu gibi, içeriden uyguladığı mali oyunlarla bu ülkeyi kapitalizmin sömürgesi durumuna getirmektedir”
Özetle, 1912- 1913 yılları arasında bir de Balkan Savaşı hezimeti yaşayan Osmanlı Devleti, onun neticeleri ve ekonomik sonuçları da göz önünde bulundurulmalıdır. “ 1914’te I. Dünya Savaşı’na girerken Osmanlı’nın toplam dış borcu 153,7 milyon Osmanlı Lirası’dır. Savaşa girerken hazinesinde sadece 92.000 altın lirası vardır. Osmanlı artan savaş masraflarını karşılamak için Almanya’dan borç alıyor ve savaş sonunda Almanya’ ya 150 milyon borçlanıyor. Böylece I. Dünya Savaşı sonrasında, Osmanlı’nın toplam dış borcu 303,7 milyon liraya ulaşıyor. Üstelik bu borçların sterlin, frank ve mark gibi yabancı paralarla ödenmesi gerekiyor. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’da her alandaki üretim neredeyse yarı yarıya azalıyor. Savaş koşullarında fiyatlar 18-20 kat artıyor. Buna karşın maaş artmıyor. İnsanların alım gücü yüzde 80 oranında düşüyor ve korkunç bir enflasyor, yani 1914- 1922 yılları arasında gerçekleşen toplam enflasyon yüzde 1200 ile 1700 arasındadır. Yine bu yıllarda Osmanlı parası yüzde 85 değer kaybettiği uzmanlar tarafından belgeleniyor. 1914’te seferberlik ilan edilince başlayan panikte İstanbul ekmeksiz kalıyor. Halk fırınlara hücum ediyor. Savaş öncesinde Rusya’dan buğday alan Osmanlı, savaşta Rusya ile düşman cephelerde. 11 Nisan 1917’de New York Times, İstanbul halkının durumunu şöyle özetliyor “Açlık başlamış durumda. Orta gelirli ve emekçi sınıfların sefaleti nefes kesecek ölçüde. Tifüs salgınının önü güçlükle alınabilmiş.(..) Sokaklarda rastladığım insanların yüzleri sarı, elmacık kemikleri zayıflıktan fırlamış, gözleri bütün anlamlarını yitirmiş” Hükümet, 1918’de İstanbul halkına ekmek bulabilmek için 3 milyon lira borç almak zorunda kalıyor. Mayıs 1919’da Osmanlı, subay ve memur aylıklarını ödeyemez duruma geliyor”.(Kaynak: Sinan Meydan “Atatürk Etkisi”
Sonuç olarak; Osmanlı Devleti’nin Savaşın dışında kalma imkanı bulunup bulunmadığı tartışma konusu, ancak tarafsız kalma yönünde yeterince çaba sarf etmediği de ortadadır. Örneğin II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ve kendisine diğer savaştığı ittifak tarafından önerildiği gibi, tarafsız da kalması pek ala mümkündü. Prof. İlber Ortaylı da Osmanlı Devleti’nin bu savaşa hazırlıksız olduğunu “Türkiye iki cihan harbinin birincisinde savaşan güç olarak katıldı… İmparatorluk bu savaşta ilk defa umumi seferberlik ilan etti. Askerlikten muaf tutulan medreseliler ve gayrimüslümler bile silah altına alındı. 1.5 milyon asker bu devletin gördüğü bir kalabalık değildi. Toplanan askere ne silah, ne kalacak yer, ne de tayın verilebildi” şeklinde anlatmaktadır. (Devam edecek) 13.12. 2020
Av. HÜSEYİN BASKIN