10 Ağustos 1920’de Fransa‘nın başkenti Paris‘in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalanan SEVR ANTLAŞMASININ 100.ncü yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde geçmişten ders almak ve bugün yaşananlara dikkat etmek  gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, “GELECEK, GEÇMİŞİN ÇOCUĞUDUR…”

Yurdumuzu işgal  ederek bu coğrafyadan TÜRK’ü silmek isteyen yabancı devletler ile onların  yerli işbirlikçilerine karşı kazandığımız  “KURTULUŞ  SAVAŞININ” 30 Ağustos 1922’de zaferle taçlandırıldığı ve esaret antlaşması olan SEVR’in yırtılarak, 24 Temmuz 1923’te imzalanan ve Türkiye Cumhuriyetinin Tapusu olan  LOZAN ANTLAŞMASIYLA vatan topraklarını işgalden,  Türk Milletini esarettten kurtaran Gazi M.Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını rahmet, minnet ve özlemle anıyorum.

Açık ve net tarihi gerçeklere rağmen, yalan, dolanla insanları aldatarak, SEVR’in ayıbını görmezden gelip, LOZAN’ı  eleştrienleri ve “keşke Yunan kazansaydı” diyebilecek kadar haysiyet, iman ve ahlaktan yoksun olanları  hayretle karşılıyor ve önce Allah’a sonra asil Türk Milletinin vicdanına  havale ediyorum.

Yıllardır müslüman din kardeşlerimiz deyip durduk, ama ABD-İsrail maşası olmaktan öteye Türkiye dümanlığında sınır tanımıyorlar… Uluslararası ilişkilerde din-iman kardeşliğinin çok anlam ifade etmediğini, İngilizlerin, “İngiltere’nin dostları yoktur, menfaatleri vardır” sözünü unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

Ekonomik kriz ve altın-dövizde aşırı yükselme, pandemi nedeniyle zorlanan piyasalar, kapanan işyerleri, işsizlik, milli eğitimin perişan hali, dindar ve kindar nesil yetiştirme uğruna gençlerin dinden imandan çıkması, vs. gibi konularla oyalanırken çevremizde yaşanan gelişmeler hiç hayra alamet değil. 

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve birkısım topraklarını işgali, Uzakdoğuda Tayvan üzerinden ABD-ÇİN gerginliği, İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyeliğinin yarattığı sıkıntı, ABD’nin Karadeniz’de Montrö Anlaşmasını esnetme arzuları, Bosna-Hersek  Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi ve Bosna Sırp Cumhuriyeti C.Bşk. Milorad Dodik’in ayrılıkçı söylemleri,  Kosova’nın egemenlik alanına taciz ve Mitrovisa olayları, Yunanistan’ın EGE’de anlaşmalara aykırı olarak silahlandırdığı adalar  ve 19 adamızı işgali,  ABD tarafından Yunanistan’da  bir çok askeri üs kurup ağır ve modern silahlarla donatması,  , AB ve ABD desteğini alan  Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin öncülüğünde Doğu AKDENİZDE mavi vatanımızı gaspetmeye yönelik  aleyhimize oluşturulmaya çalışılan koşullar. Güneyimizde yine ABD desteğiyle  oluşturulmaya çalışılan PKK/PYD terör koridoru,  ülkemizde beslediğimiz 9-10 milyon oldukları  söylenen SURİYELİ-AFGANİSTANLI-PAKiSTANLI ve AFRİKALI zoraki misafirlerimiz ülkemizi tehdit eder noktaya gelmiştir.

“SEVR” hayaliyle yaşayan küresel  gücler bir yanda  güzel ve yalnız ülkemi dörtbir yandan kuşatmaya çalışırken, öte yandan kendi içimizde siyasi kamplaşmalarla ekilen kin ve nefret tohumları, herkesi birbirine düşman edip enerjimizi tüketmekten başka bir işe yaramıyor…

Rum-Yunan ikilisi, Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’ta sürekli hamle üstüne hamle yapıp oldu bittilerle kazanımlar elde etmeye çalışıyor.

TC.Dış İşleri Bakanlığının yaptığı açıklamada “2003’te Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile imzaladığı anlaşmayla 11 bin 500 kilometrekareden vazgeçen Mısır, Yunanistan’la bugün imzaladığı bu sözde anlaşma ile de yine deniz yetki alanı kaybına uğramaktadır. Bu anlaşmayla Libya’nın hakları da gasp edilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin, söz konusu alanda herhangi bir faaliyete izin vermeyeceği ve Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve Kıbrıs Türkleri’nin meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunmaya devam edeceği kuşkusuzdur.”

Vahabi mezhepli Suudi Arabistan, her alanda Türk Düşmanlarıyla işbirliği yapıyor,  İsrail ve özellikle Mısır yanlısı bir politika izliyor. Vehhabi Suudiler, İslam dünyası içinde Sünniliğin lideri imiş gibi hareket etmekteler ve Türkleri de Hanefi mezhebinden oldukları için Müslüman saymamaktadırlar.

Fransa, Akdeniz ve Libya’da açık bir şekilde karşımızdaki cephede yer almakta.

Suriye’nin kuzeyinde ABD binlerce Tır ve yüzlerce uçak dolusu silah ve malzeme vererek PYD/YPG ordusu kurmuş, Fırat’ın doğusunda özerk bir yönetim oluşturma ve uluslararası pazarlara ulaşabilmeleri için Akdeniz’e koridor açma çabasında. Türkiye’yi müdaheleye zorlamakta ve çıkmaza sürükelemeyi amaçlamaktadır.

Güneydoğuda Irak sınırlarımız Barzani Yönetiminin kurduğu özerk yapının denetiminde.

ABD, itirazlarımıza rağmen Irak ve Suriye’de PKK/PYD ile işbirliğine devam etmektedir.  Bölgede istikrarsızlığı arzu etmektedir. FETÖ’yü iade etmemiş, S400 bahanesiyle Türkiye’yi F35 projesinden dışlamıştır. Yalan ve iftiralara dayanan sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısı Temsilciler Meclisi ve Senato’dan geçmiştir. “Barış Pınarı Harekatını” gerekçe göstererek hazırladığı yaptırım yasa tasarısı Temsilciler Meclisinde kabul edilmiştir. Kosova, Girit, Dedeağaç’ta büyük üsler inşa etmiş, Kıbrıs Rumlarına silah ambargosunu kaldırmıştır. Montrö antlaşmasını delip Karadeniz’e çıkmaya uğraşmaktadır. Kanal İstanbul Projesi belki bu konuda ABD’nin elini rahatlatacak, Rusya’yla aramıza yeni bir sorun yaratacaktır.

AB ise, Türkiye’nin Akdeniz’deki haklı davasına karşı çıkarak, Yunanistan-Kıbrıs Rum kesimini destekleyici bir tavır sergilemekte, Kıbrıs Rum kesiminin egemenliğini ihlâl eden kabul edilemez bir gerilim olarak kabul etmektedir.

Geçmişten ders alınarak bugünün analizini doğru yapmak, 100 yıldır vazgeçmedikleri SEVR  HAYALİYLE yaşayan küresel güçlerin ve bazı komşuların kötü niyet ve çabalarına karşı çok dikkatli ve tedbirli olmak gerekmektedir.

Süheyl  ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk.V.

Sosyal Medyada Paylaş
Picture of Süheyl ÇOBANOĞLU
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER