TARİHE NOT DÜŞMEK……. BİR İHANETİN HİKAYESİ (Rıza RENÇBEROĞLU)

Değerli okurlar, aşağıda okuyacaklarınızı ülkücü hareketin kurucularından ve 1969 gençlik önderlerinden Sayın Rıza Rençberoğlu tarihe not düşmek için kaleme almış. Çok değerli bir hekim dostumun değerlendirmem önerisiyle bana gönderdiği bu yazıyı daha kolay anlaşılması maksadıyla parantez içinde birkaç küçük düzeltme ile sizlere sunuyorum.
Dönem: MHP + ANAP + DSP koalisyonu yılları.
Tarım Bakanı: Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp.
Tarım Bakanlığı Müsteşar yardımcısı: Sayın Rıza Rençberoğlu.

Rıza Rençberoğlu anlatıyor: “Yıl 2001 Koalisyon hükümeti işbaşında. O dönemde ben Müsteşar yardımcılığı görevimi ifa ederken bir gün Bakan (Hüsnü Yusuf Gökalp) beni acele kaydı ile odasına çağırdı ve odasına gittiğimde yanında 2 kişi daha vardı. Alarko holding in sahibi Üzeyir Garih ve 12 Eylül cuntası paşalarından Işık Biren paşa. Bakan, Üzeyir Garih’i ve yanındaki beraber oldukları emekli Paşa’yı tanıttı ve bana “ Üzeyir Garih’in , Türkiye nin ve Türk tarımının geleceği için çok önemi olan ve tutarı 100 milyar doları bulan çok büyük bir yabancı yatırımını öngören tarımsal bir proje getirdiğini söyledi . Bakan; Üzeyir Garih’e benim Bakanlık üst yönetiminde bu projeyi en iyi şekilde yürütebilecek kişi olduğumu söyleyerek tanıştırdı.
(Hüsnü Yusuf Gökalp) Bu (proje ile) Urfa’nın Harran Ovası’nda dünyanın en büyük tarımsal bir “ HARRAN TEKNOKENT ( gapropark ) “ ın kurulacağını, bu teknoparkta Harran ovasından yüksek teknoloji ile elde edile ürünlerin ileri bir teknoloji ile işlenerek özel havaalanı vasıtasıyla bütün dünyaya doğrudan ihraç edileceğini, Harran Ovası’nda dünyanın en gelişmiş tarım teknolojisi uygulanacağını, projeyi bizzat kendisinin takip edeceğini ve çok önemli olduğunu söyledi.
Bana bu projeyi hiçbir kimseyle paylaşmadan kesinlikle gizli olarak (benim) yalnız başıma yürüteceğimi söyledi. Bundan sonraki toplantıları kendisi katılamadığı takdirde Üzeyir Garih’in istediği zamanlarda toplantıyı benim yapmam talimatını verdi.
Bu proje dokümanları ve eklerini ilk toplantımızda açtığımızda, projenin GAP bölgesinde uygulanacak şekilde Amerika’da detaylı bir şekilde hazırlanmış olduğunu, çok büyük aydınger kâğıtlarından renkli olarak yapılmış ve birbirinin üstüne kapanan katmanları olan projeyi ve nasıl bir yol izleneceği konularında bir dizi kararlar aldık.
Daha sonraki günlerde ve haftalarda çeşitli zamanlarda bir araya geldik. Bakanın başkanlığında yapılan bir toplantıda proje için yer tahsisi tespiti için Urfa Tarım il müdürlüğüne talimat verildi.
Üzeyir Garih, yer tespiti yapma konusunda gönderilecek ekibe ısrarıma rağmen ben ve bakanlıktan herhangi bir eleman istemedi ve Bakanın talimatıyla bir grup Urfa’ya gitti.
Kuşkulanmıştım toplantılarda bazı proje detayları açıklanmıyor ve ısrarlı sorularıma ya muğlâk cevaplar alıyordum ya da Bakanın müdahalesiyle konu muallâkta kalıyordu.
O dönemdeki Urfa Tarım İl Md. Rüstem Coşkun’a çok güvendiğim için onu aradım ve endişelerimi anlatarak çok dikkatli olmasını, gelen heyetin esas niyetlerinin ne olduğunu çok iyi incelemesini talimatını verdim.
Heyetin dönmesinden sonra Rüstem Coşkun beni aradı “heyetin Harran ovası ile pek ilgilenmediğini daha kuzeyde Atatürk Barajı’nın kenarında; Garih ekibinin daha önce kendilerince tespit ettikleri yerlere ait haritaların önceden hazırlanmış olduğunu, çok engebeli Tepelik ve tarıma elverişli olmayan bir bölgeden 50.000 dekarlık bir alanın ayrılmasını istediler “ dedi. Ben de istedikleri o bölgenin bir özelliğini olup olmadığını sorduğumda il müdürümüz bu konuyu araştırdığını ve “ O BÖLGENİN İSRAİL İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ OLDUĞUNU TEVRAT’TA BELİRTİLEN KUTSAL TOPRAKLARIN MERKEZİ OLDUĞUNU, İSRAİL’İN ELE GEÇİRİLMESİ GEREKEN İLK HEDEFLERİ ARASINDA OLAN BİR YER OLDUĞUNU “ tespit ettiğini söyledi.
Benim baştan beri bu konuda ki endişelerim olduğu için çok şaşırmadım. Alarko’nun sahibi Musevi işadamı Üzeyir Garih’in Urfa ilinde öyle bir elverişsiz arazide inanılmaz bir rakam olan 100 milyar dolarlık böyle bir tarımsal yatırım yapması zaten pek anlamlı da değildi.
Bu tarihlerde resmi bir görev için Amerika’nın Seatle kentine gitmem gerekiyordu. Uçak bileti lüks mevkiden alınmıştı. Binişte ön sırada otururken tesadüfen Üzeyir Garih de geldi beni görünce selamlaştık ve yanıma oturdu Amerika’ya kadar hem proje konusunda hem de diğer konularda uzun süre sohbet ettik
Sohbet sırasında günlük siyasi konulara da girdik ve Üzeyir Garih ; “mecliste MHP’nin 128, DSP’nin ise 82 milletvekilinin olduğunu, Devlet Bahçelinin ise buna rağmen ısrarla Başbakan olmak istemediğini, bu fırsatın kaçırılmamasını söyleyerek Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp in Başbakan olması gerektiğini” söyledi. Bakan (Yusuf Gökalp) bu ifadeyi Bakanlık üst yönetimi olarak DÜÇ misafirhanesinde yediğimiz bir akşam yemeğinde de bizlere hitaben de söylemişti. “Başbakanlık MHP’nin hakkıdır, Bahçeli istemiyor boş durmayın benim başbakan olmam konusunda propagandamı yapın” demişti de ama biz bürokratlar onu yakından tanıdığımız için hiçbirimiz ciddiye almamıştık.
Uçaktaki sohbetimizin devamında Üzeyir Garih; “ Bakanınız ile ABD tarafından kabul edilmiş bir program dahilinde ABD ye beraber yola çıktıklarını , ama Hüsnü Yusuf Gökalp’in Üzeyir Garih ile ABD seyahatinde beraber görülmek istemediğini, bu sebeple bakanı İstanbul’dan başka bir uçakla Washington’a gönderdiğini ve orada buluşacaklarını” söyledi .
Amerika’da 15 günlük Bakan için bir görüşme programı hazırladığını, bu program dahilinde ABD deki Yahudi lobisine ait etkili kuruluşlarla yapılacak özel toplantılarda sunumlar ve kabuller yapacaklarını söyledi ve bana “ Bakanınızı Başbakanlığa hazırlıyoruz. İnşallah bir aksilik çıkmaz ve Hüsnü Yusuf Gökalp kesin Başbakan olacak bundan emin olun “ dedi. Washington da Üzeyir Garih uçaktan indi ve biz Seatle e yolumuza devam ettik.
Türkiye’ye döndüğümde hemen Bakanın özel kalemi Yüksel Durna’ya bakanın nerede olduğunu sordum. “bakanın 10 gündür İstanbul’da ama nerede olduğunu bilmediğini ve telefonunla da kimseyle görüşmediğini ve kapalı olduğunu “ söyledi. Daha sonra yaptığım araştırmalarda T.C de bir Tarım bakanının ne Devlet Bahçeli’den ve Prosedür gereği ne de Başbakan Bülent Ecevit ten herhangi bir resmi veya gayri resmi izin almadan 17 günlüğüne gizlice Amerika’ya gittiği anlaşıldı.
Proje konusunda toplantılarımız devam ediyordu Bir toplantıda ( Ü.Garih katılmamıştı ) dayanamadım ve yalnızken Işık Biren paşa ya bu projenin “uygulama detayları pek belli değil ve, bana açıklanmıyor. Projenin Harran ovasında değil de tarımla ilgisi olmayan bir yerden seçilmesinin sebebi ile esas amacının ne olduğunu” ısrarla sormam üzerine bana “Proje kapsamında seçili 50.000 dekarlık alanda 50.000 adet müstakil ev yapılacağını ( aile 4 kişi olursa 200.000 kişilik bir yeni şehir kurulacak) bu evlerde yalnızca teknokent in yürütülmesinde görev alacak olan İsrail den gelecek teknik kadroya tahsis edileceğini ve oraya yabancıların girmesine müsaade edilmeyeceğini “söyledi. Ben de yani oraya Türk mühendisler giremeyecek mi diye sorunca bana “ maalesef proje kesin, öyle öngörülüyor, herhalde onu da değiştiremeyeceğiz“ dedi.
Bende dayanamadım ve Işık Biren Paşa ya “ bu projenin rahmetli Turgut Özal’ın Van Gölü kıyısındaki 20.000 konutluk “ Ermeni emeklilerinin tatil bölgesi “ ihanet projesine çok benzediğini ve bunun Atatürk Barajı kıyısındaki tespit edilen yerin de Yahudilerin kutsal topraklarının Merkezi olduğunu, Yahudilerin dünyada ilk ele geçirmek istedikleri yer olduğunu tespit ettiğimi, kendisinin TSK nın bir Paşa sı olması hasebiyle ettikleri yemin gereği ömrünün sonuna kadar SS istihbarat subayı olmak zorunda olduğunu” kendisine hatırlatıp böyle bir projeye nasıl hizmet edebileceğini sordum. Kendisi çok mahcup olmasına rağmen bir şey söyleyemedi. “Yapacak bir şey yok proje böyle hazırlanmış” dedi. ve ayrıldık.
Aynı gün akşamı Bakan Hüsnü Yusuf Gökalp in odasına girdim ve kendisine olayı tek tek anlattım bu yürüteceğimiz projenin tam bir” ihanet projesi “ olduğunu Turgut Özal ın projesini de anlatarak böyle bir şeyin içerisinde kendisinin neden dâhil olduğunu Başbakanlık karşılığı mı“ diye sordum çok bozuldu. “bunu daha sonra görüşürüz“ diyerek odadan çıkmamı istedi ve aynı gün akşamüzeri beni telefonla arayarak “bugüne kadar o toplantılarda ki bütün dokümanları bütün planları bütün notları hiçbir istisnası olmadan hepsini paketleyip kendisine getirmemi “ istedi. Bende hepsini toparladım odasına gittim, getirdiğimi söyledim Bana “ bundan sonra hiçbir yerde toplantılardan ve projeden hiçbir yerde konuşmayacaksın şimdi çıkabilirsin “ dedi
Bu konuda ne yapacağımı ne yapmam gerektiğini epey düşündüm. 3 gün sonra Başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli ye konuyu anlatmak amacıyla gitmeye karar verdim. İlk seferinde 1,5 saat bekletti ve görüşmedi ısrar ettim, iki defa daha randevu istedim bekledim yine kabul etmedi. O zaman anladım ki Bahçelinin bu ihanet Projesinden haberi vardı ve arkasındaki kişi idi. ( tabiî ki Tarım bakanının BAŞBAKAN olacağından haberi yoktu ) O günden sonra bu güne kadar Bahçeli ile hiç bir yerde görüşmedim.
Bakan Hüsnü Yusuf Gökalp; Bütün bunlara rağmen Başbakanlığa giden yolun; HARRAN TEKNOKENT – gapropark projesi ile ilgili kanun teklifinin kanunlaşmasında görerek kanun teklifini gizlice alelacele hazırlatıp Başbakan yard. DEVLET BAHÇELİ ye imzalattıktan sonra TBMM ye kendi eliyle indirdiğini öğrendim.
Aradan bir hafta geçmişti, sekreterim Hülya Polat şaşkın bir şekilde bana “ 3 kişinin acil ve yalnız görüşmek istediklerini, makam odamın boşaltılmasını emrettiklerini söyledi değişik tipte ve sert insanlar olduğunu “ söyledi. Ben de merak ettim hemen içeri almasını istedim. İçeri girenler. Sivil idiler ama yaşları 50 civarındaydı sert görünüşlü insanlardı. Sivil olmasına rağmen topuk selamı vererek kendilerinin devleti temsilen geldiklerini söyleyerek konuya girdiler. Harran-Teknokent Projesi ile ilgili olarak “o proje meclisten geçmez siz rahat olun” diyerek devletin devamlılığı ve bu projeye karşı tutumum ve hassasiyetimden dolayı, yazılı bir takdir belgesi veremeyeceklerini, böyle önemli ve hassas bir konudaki duyarlılığımdan dolayı ismini vermedikleri kuruluşlar adına “alnınızdan öpüyoruz “ diyerek teşekkür ettiler. Herhangi başka bir bilgi ve isimlerini ısrarıma rağmen vermediler. Kendilerine kahve ikram ettim. Benim intibaım gelenler üst rütbeli subaylardı.
Bakanın kendi eliyle Meclise teslim ettiği ve adım adım takip ettiği Urfa Harran TEKNOKENT ( gapropark ) projesi kanun tasarısı; daha sonra komisyonlara havale edildi. Bilindiği üzere TBMM de komisyonlarda uzun görüşmeler sonucunda değiştirilip alakasız bir hale getirilerek “üniversitelerde Teknoparkların kurulması” şeklinde kabul edildi. Daha sonra iş adamı Üzeyir GARİH in de menfur bir cinayete kurban gitmesiyle de bu proje defteri de kapanmış oldu.
Bu gelişmeler üzerine Bakanın benden intikam alma dönemi başladı. Benim hakkımda bir işlem yapmak amacıyla bir şey bulamayınca, 2 yıl önceki Daire başkanlığım dönemindeki 9 kişilik teknik bir kurulda imzam var diye alelacele saçma sapan bir gerekçe ile benimde dahil olduğum 9 kişi hakkında soruşturma açtı ve hemen davayı gerekçe göstererek Devlet Bahçeli imzası ile beni hemen görevden aldı. Mahkeme bu davayı; kısa bir sürede “iddia edilen suçlamaların tamamı oluşmamıştır” diyerek tümüyle reddetti. Buna rağmen Bakan beni göreve başlatmadı.
Bu GAPROKENT olayını; görevden alındı da onun için bakana iftira ediyor derler mantığı ile çok samimi birkaç arkadaşlarım dışında kimseye anlatamadım. Bahçeli nin son yıllarda MHP nin temiz ve ilkeli geçmişine rağmen yaptığı vatana ihanet derecesindeki siyaseti yönlendirme, önemli kararlara zemin açması ve yaptığı siyasi zikzaklarının, gizli mahfillerin emirleri ile yürüttüğünü ,Türkiye de “CIA nın daha doğrusu İsrail’in ; Müslüman ülkelerinin rejimlerini ve sınırlarını yeniden dizayn etme projesi olan BOP un gereği olarak EŞBAŞKANI Tayyip Erdoğan olan PARTİ DEVLETİ “ ve HİLAFET rejiminin kurulmasına nasıl ve neden hizmet ettiğini de anlamış oldum.
Bu açıklama; Türkiye de Başbakan olabilmek için en az 15 gün ABD de Yahudi lobi kuruluşları strateji kuruluşları ile özel eğitim ve söz verme törenlerine katılmak gerektiğine güzel bir örnektir. ÖZAL, ECEVİT, ERDOĞAN ın bu 15 günlük programlara katıldığı da bilinmektedir.
Ben hayatım boyunca her şart ve konumda hep alnı açık, gerçeklerden ve inandıklarımdan taviz vermeden hareket eden biri olarak, dik başlı oldum. Haksızlıklara şartlar uygun olsun olmasın hep karşı çıktım ve geri adım atmadım, Bunun çok da zararlarını görmüş olmama rağmen bundan dolayı hiçbir zaman pişman olmadım bu özelliğimden dolayı da kendimden hep gurur duymuşumdur.”
Saygılarımla..
RIZA RENÇBEROĞLU 7.8.2020 – Marmaris

Sosyal Medyada Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER