Search
Close this search box.

TARİHSEL PERSPEKTİFTE AVRUPA VE TÜRK İLİŞKİLERİ

   Sizlere bugün devletimizin Batı ile olan ilişkilerinin, güncel bilgilerini vermek isterdim lakin bugünkü durumu anlamamız için geçmişe gitmek kaçınılmaz oluyor. İbn-i Haldun’un ‘’ Geçmişler geleceğe suyun suya benzemesinden daha çok benzer’’ söyleminden hareketle sizlere ilk münasebetlerden bahsetmek isterim. Zira tarih biliminin ışığında olayları idrak edersek, sanırım kim dost kim düşman bunu daha iyi anlayabilir ve güçlü devlet olmanın, güçlü devlet olarak kalmanın zorunlu olduğunu görebiliriz.

      Türkler… Kaşgarlı Mahmut’un “olgunluk çağı dediği; bilim insanı Nemeth’in Uygur metinlerinden çıkardığı anlama göre” güç,kuvvet,kudret” dediği; Çin’in ise “miğfer” anlamını yüklediği Türkler… Yeryüzünde savaşçılıklarıyla bilinen, nice devletlerin yıkılmasına sebep olan Türkler, var olmak ve kurdukları devletlerin devamı için yüzlerce muharebe kazanan bu kadim milletin Avrupa serüveni, herkesin bildiği üzere 4. yy’ın son çeyreğinde yaşanan Kavimler Göçü ile başlar. Artık anavatandan ayrılmak ve yaşayabilecek yeni topraklar bulmak için batıya doğru yolculuğa başlarlar. Avrupa’da, Balkanlar’da Balamir öncülüğünde ilk Türk devleti kurulmuştur, tabi bu savaşçı devletle artık Avrupalıların mücadelesi yakinen başlamıştır ama kurulan Avrupa Hun devletini ortadan kaldırmak öyle kolay olmayacak hatta baskı altına bile alınacaktır. Öyle ki Hun hükümdarı Uldız, kendisiyle barış görüşmesi için gelen Bizans elçisine “Güneşin battığı yere kadar her yeri zapt edebilirim” diyerek gücünü göstermiştir. Lakin Avrupa için asıl korku büyük hükümdar Attila olacaktır. Peki ne yaptı bu büyük hükümdar, gelin biraz da bundan bahsedelim.

TANRI’NIN KIRBACI ATTİLA

       Adı geçen Avrupa Hun Devleti’nin en güçlü hükümdarı olarak bilinen Attila, Bizans’ı baskı altına alıp onunla Konstantia surları önünde Konstantia Barışı, daha çok bilinen adıyla Margus Barışı’nı Bizans’ın isteği üzerine imzalamış ve onu vergiye bağlamıştır. Tabi kendini zor durumdan kurtaran Bizans ilerleyen yıllarda barışı bozmuş, bu durumda elbet savaş kaçınılmaz olmuştur ve Attila 1. Balkan Seferi’ne (441) çıkarak Belgrat ve Niş üzerinden Trakya’ya ulaşmıştır. Mağlup olacağını anlayan Bizans hükümdarı Theodosios, Attila ile yeniden barış imzalamak zorunda kalmıştır. İki kez barış teklifinde bulunan Bizans’ın artık durulması gerekir diye düşünebilirsiniz ama maalesef, Bizans yine anlaşmayı bozmuş bunun üzerine Attila 2. Balkan Seferi’ne (447) çıkmış, Bizans’ı yine mağlup etmiş sonucunda da Anatolios Barışı yapılarak Bizans’ın daha evvel ödediği vergiyi tam üç katına çıkarmıştır. Attila kendisi için doğudaki tehlikeyi bertaraf edince yönünü batıya, Batı Roma İmparatorluğu’na, çevirerek önce Galya Seferi’ne (451) sonra da İtalya Seferi’ne çıkmış ve Roma’yı kuşatmıştır. İşte Avrupa’nın Türklerle imtihanı böyle başlamış. Bir an evvel Türklerin Avrupa’daki varlığına son vermek gerektiğini düşünerek her fırsatta, ya Türklere karşı saldırıya geçmişler ya da konjüktürel ittifaklarda bulunmuşlardır. Çoğunlukla zararlı çıkan Avrupa, kendilerine çeşitli zorluklar yaşatan Attila için “Tanrı’nın Kırbacı” ifadesinin yanı sıra “Cesur Kavimlerin Efendisi” ünvanını kullanmışlardır.

        Attila sonrası yıkılış sürecine giren Avrupa Hun Devleti’nden sonra Bizans başta olmak üzere tüm Avrupa, derin bir nefes alsa da bu rahat dönem pek uzun sürmemiş ve 6. yy’da bu defa karşılarına kiminin Juan Juan, kiminin Apar, Bizans’ın ise Avar dediği bir Türk devleti Tuna Nehri boylarında çıkmıştır.

AVARLAR; öyle bir devlet ki, Bizans’ın başkenti, İstanbul’u iki kez kuşatacak güce ulaşmış, bununla da kalmayıp Bizans’ı vergiye bağlayıp Romanya ve Macaristan’ı fethetmislerdir. Dahası var mı diye düşünüyor olabilirsiniz, cevaplayayım, evet.

BULGARLAR…

       Evet evet yanlış okumadınız, Bulgarlar… Yüzde yüz Türk olan bu boy, biri İdil Nehri kenarı biri de Tuna Nehri kenarı olmak üzere iki devlet kurmuşlardır. Tabi biz Avrupa’da olan ilişkileri aktardığımız için Tuna Nehri kenarında kurulan Bulgar Devleti’nden bahsedeceğiz.

     Asparuh tarafından kurulan bu Tuna Bulgarları, giriştiği savaşlarda Slavları ve Bizans’ı mağlup etmişlerdir. Bizans, askeri olarak yetersiz kalınca bu devlete karşı bir süre sonra taktik değiştirmiş, onlara saldırmak yerine onların askeri gücünden istifade etmeyi tercih etmiştir. Elimizdeki kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Bizans hükümdarı II. Justinianos’a, tekrar tahta çıkması için Tuna Bulgar hükümdarı Tervel Han Bizans’a yardımcı olmuş, ayrıca Emevilerin İstanbul’u kuşatması sırasında da III. Theodosios ile birlikte şehri savunmuştur. Bulgarların böyle bir hamlede bulunmasının elbette bir sebebi vardır, o da Bizans’ı kontrol altında tutmak hatta başkentini kendisinin ele geçirmek isteyişidir. Kurum Han’ın “altın mızrağını Yaldızlı Kapı’ya asmaya ant içmesi” onun Bizans’ta gözü olduğunun kanıtıdır. Zaten çok geçmeden Edirne ve İstanbul’u kuşatmış fakat ne yazık ki Kurum Han’ın ani ölümüyle kuşatma sonuçsuz kalmış, Bizans Türklerin elinden bir kez daha kurtulmuştur.

       Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere biz Türkler, askeri olarak o kadar güçlüyüz ki saldırılarımızın dışında yaptığımız askeri yardımlar, sanırım bu gücün en büyük ispatı olacaktır. Nitekim 9. yy’dan 16. yy’ın ilk çeyreğine kadar var olup Slavların birleşmesine ve Cermenleşmesine engel olan Macarlar, yine Slavların Karadeniz’e inmelerine engel olan, Ruslarla yaptıkları mücadelelerden dolayı İgor destanına konu olan Kıpçaklar da askeri üstünlüklerini batıya tekrar tekrar göstermişlerdir. Hatta bizim bu yeteneğimizi gören Bizans paralı askerlerinin bir kısmını Kıpçaklar’dan almış bir başka Türk boyu olan Pecenekleri Kıpcaklar sayesinde Levunion Savaşı’da mağlup etmiştir. Özetle Türk’ü Türk’ün gücüyle yenebilmiştir.

          Türklerin bir daha Avrupa’da güçlenip devlet kurmaması için Avrupalılar, isimleri değişse de yüzyıllar boyunca çeşitli taktikler uygulamış, ittifaklar kurmaya devam etmişlerdir. Türkler ile olan imtihanlarını bitirmek ne yazık ki geçmişin derinliklerinde de kalmamış, bugüne kadar gelmiştir. Yaşadıkları korku, atalarının başına gelenler biz Türklere karşı Avrupa’nın her daim tedbirler almasına ve her fırsatta bize karşı taarruza geçmelerine sebep olmuştur.

MACARLAR; Fin-Ugor ve On-Ogur kavimlerinin kaynaşması ile oluşmuş ve Arpad tarafından kurulmuştur. 10. yy’da Hristiyan olan Macarlar, bu dinin Katolik mezhebini benimsemişler, bir süre sonra da Doğu Roma’nın etkisi altında kalarak onlardan etkilenmişlerdir. Her ne kadar dinlerini değiştirip Doğu Roma’dan etkilenseler de 19. yy’da Türk kültürüne ayrı bir değer vermişler ve 1870’te Budapeşte’de Türkoloji Enstitüsü’nü kurup hem Türklüğe sahip çıkmışlar hem de Türk kültürünü yaymışlardır. Bulunduğu yer jeopolitik açıdan önemli bir tampon bölge olduğundan Slavların birleşmesini engelledikleri gibi onların Cermenleşmesine de mâni olmuşlardır.

Şayet yolunuz düşerse Macaristan’a, halen çokça Türk kökenli kelimelerin kullanıldığını göreceksiniz.

KUMAN-KIPÇAKLAR

      Türkler arasında sarışın, mavi gözlü ve uzun boylu olan Kumanlar, Balkaş Gölü ve İrtiş Irmağı arasında kurulmuş, zamanla Karadeniz’in kuzeyine, oradan da batıya doğru yayılmışlardır. Burayı sahiplenen Kumanlar bölgeye kendi adlarını vermiş ve bölge Kıpçak diyarı, Kıpçak Bozkırı, Deşt-i Kıpçak diye anılmıştır. Slavlar ile mücadele ederek onların Karadeniz’e inmelerine mâni olmuş, yaptıkları mücadeleler Rusların İgor Destanı’na konu olmuştur.

      Savaşçılıklarıyla bilinen Kumanlar, Bizans’ın dikkatini çekmiş, Bizans’a paralı askerlik yapmayı kabul etmişlerdir. Öyle ki Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusu içinde olduklarını, elde ettiğimiz kaynaklardan anlıyor, askerlikleriyle Bizans’ı etkilediklerini görüyoruz. Gerçi savaşta Büyük Selçuklu saflarına geçseler de bu durum, onların Bizans’ı kendilerine hayran bıraktığı gerçeğini değiştirmeyecektir.

    Bir başka özelliklerine baktığımızda münasebetleri Bizans ve Ruslarla sınırlı kalmamış, Kırım bölgesinde bulunan Moğolların Türkleşmesini sağlamış, Romenleri de kültürel olarak etkilemişlerdir.

PEÇENEKLER

    9.yy’ın ikinci yarısından 11. yy’ın sonlarına kadar Kırım dolaylarında yaşadıklarını bildiğimiz Peçenekler de tıpkı Kıpçaklar gibi Ruslarla mücadele eden savaşçı bir Türk boyudur, haliyle Rusların Karadeniz’e inmelerine de engel olmuşlardır. Böylesine savaşçı bir kavmin desteği, başta Bizans olmak üzere pek çok devlet için önemli olmuştur. Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Peçenekler, ünlü Türk denizci beyi Çaka Bey ile ittifaka girişip İstanbul’u almak için harekete geçmişlerdir. Yapılan plana göre karadan Peçenekler, denizden donanması ile Çaka Beyliği saldırıya geçecek ve Bizans düşecektir. Lakin hesaba katmadıkları bir gelişme yaşanır, Bizans’a paralı askerlik yapan bir diğer Türk boyu Kıpçaklar. Kıpçakların desteğini alan Bizans, Peçenekleri Levunion (Lebunium) Savaşı’nda yenerek Çaka- Peçenek tehdidini ortadan kaldırmayı başarmıştır. Bu boyun zaman içerisinde Bizans’ın etkisinde kalıp Hristiyanlaştığını, bir kısmının Bizans egemenliğine girdiğini bir kısmının da Macaristan’da yok olduğunu görüyoruz. Tabi Peçenek Türklerinin Malazgirt Savaşı’nda saf değiştirip Selçuklu safına geçtiğini yazmak da boynumuzun borcu.

OĞUZLAR -UZLAR

      Günümüz Gagauz Türkleri’nin uzantısı olan Oğuzlar, Türk tarihinin en etkin boyu olarak bilinir. Göktürk, Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerin kurucu unsurlarıdır. İç Asya’da yaşayan Oğuz Türkleri’nin Avrupa ile teması, Çin’in baskıları sonucu batıya göç etmeleriyle başlar. Göçen Oğuzların bir kısmı Hazar Denizinin kuzeyinden Balkanlar’a gidip Hristiyanlaşmış ve maalesef ki burada bir devlet kuramamış. Hazar Denizinin güneyini takip eden Oğuzlar ise İslamiyet’i seçerek önemli devletlerin kuruculuğunu yapmışlardır.

    Bu arada bir detayı da vermeliyiz, Kıpçak gibi Peçenek gibi Oğuzlar da Bizans’a paralı askerlik yapmış, Malazgirt Savaşı’nda Selçuklu saflarında yerlerini almışlardır.

   Son üç Türk boyuna baktığımızda tarih bize, üçünün de Malazgirt Savaşı’na katılıp Bizans’a saldırmaları, her ne kadar bu Türklerin dinlerini değiştirseler de milli kimliklerini koruduklarını ve milli değerlerine sahip çıktıklarını gösteriyor.

Güzide ULUKANOĞLU / RUBASAM Üyesi Araştırmacı / Tarihçi

Sosyal Medyada Paylaş

2 yanıt

  1. Okurken tarihte kısa bir yolculuğa çıktığımı hissettim ve sanki tarih gözümde canlandı. Türklerin tarihteki büyük önemini anlatan çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık tebrik ederim .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER