“2nci ve üçüncü nesil savaşlar adeta bir spor müsabakası şeklinde belirli ilkeler dâhilinde yapılırken günümüz savaşları, nizami olmayan harp unsurlarının ön plana çıktığı, kural ve temel harp prensiplerini ve insani değerlerin önemsenmediği bir yozlaşma içerisinde gerçekleştiği görülmektedir. Taktik ve konvansiyonel kullanıma uygun olarak üretilmiş, konvansiyonel savaşlarda etkin bir enstrüman olarak karar silahı olarak kullanılan tankın, ilkesi olmayan savaşlardaki etkisi günümüzde uzmanlarca tartışılmaya başlanmıştır. Böylesi değişen bir savaşta konvansiyonel savaşların karar silahı olarak bilinen tank nereden geleceği belli olmayan imha gücü karşısında gizlenmesi çok zor olan hedef durumuna düşmüştür.”
Süleyman Özmen
Giriş
Milenyum Sonrası dünyanın yeniden formatlandığını daha önceki yazılarımda dile getirmiştim. Şimdi ise Pandemi sonrası süreçte Bilişim Çağının tekâmül etmesiyle birlikte bildiğimiz anlamda hükümetlerin ve ulus devletlerin yıkılabileceği ve yenidünya düzeninin 2050’ye kadar olan süreçte adım adım insanoğlunu yeniden şekillendirebileceği söylemleri yapılmakta.
Uluslararası ilişkiler epistemolojisinde yaşanan ve post-pozitivizme gidiş olarak adlandırılabilecek bu dönüşüm, yeni güvenlik paradigması kapsamında ele alarak modern dünyada çok boyutlu güvenlik anlayışının nasıl algılandığını kavramak ve yaşanan evrimsel gelişmelerin neticesinde insanlığın nasıl bir gelecekte yaşamak zorunda kalacağı Bilim İnsanlarının çözmeye çalıştığı zor bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanoğlunun hayatta kalma becerilerinde genel olarak sıçrama yaptığı üç büyük devrim vardır. Bunların ilki Tarım Devrimi, ikincisi Sanayi Devrimidir. Üçüncü devrim ise içinde olduğumuz Bilişim Devrimidir. Son 50 yıldaki bilimsel sıçramanın gelmiş geçmiş tüm bilimsel gelişmişlik düzeyini yakaladığından bahsedilir. Her bir devrimden sonra insanlık yeniden şekillenmiştir.
Sanayi Devrimi sonrası 1878 Krizi Birinci Dünya Savaşına yol açmıştı. Devamında Milletler Cemiyeti kuruldu. 1929 Krizi İkinci Dünya Savaşına yol açtı. Savaştan sonra ise Milletler Cemiyeti geçerliliğini kaybetti ve Birleşmiş Milletler kuruldu. 2000 yılına doğru SSCB dağıldı. Küreselleşmeyle ve devamında 2008 Kriziyle insanoğlu yeni tehditlerle yüzleşmek zorunda kaldı. 20’nci yüzyılın temel ideolojik çatışması kapitalizm ile sosyalizm arasında gerçekleşmişti. 21’inci yüzyılda ise bu ideolojik çatışmanın evrildiğine şahit olunmaktadır. 21’inci yüzyılın temel ideolojik çatışması ise globalciler ile kapitalistler arasında olmaktadır. Modern dünyanın algı yönetiminde yanılsama ve yanılsatma söz konusudur. Bu, en çok da subjektif olan güvenlik algısı için geçerlidir. Medya bunun önemli bir unsurudur. Algı; felsefe, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin temel konularından birisidir. SSCB’nin dağılmasıyla iki kutuplu yapıdan çok kutuplu yapıya ve böylece Soğuk Savaşın statik yapısı sona ermiş, uluslararası sistem ve alt-sistemler dinamik bir yapı kazanmaya başlamıştır. Yeni fırsatların yanı sıra yeni riskler, tehlikeler ve tehditler de bu süreçte yeniden şekillenmiştir. Bu yeni süreçte simetrik tehdit algılamalarından asimetrik tehdit algılamalarına geçiş olmuştur.
Yukarıda yer alan girişte global düzeyde gerçekleşen ekonomik krizlerin global savaşlara yol açtığı görülmektedir. Bu kapsamda 2008 ekonomik krizinden sonra toparlanamayan dünya ekonomisinin de küresel bir savaşa yol açabileceği öngörülebilir. Çin’in Tayvan üzerinde olan tehditkar talepleri, Sırbistan’ın Kosova ve Dubrovnik için yaptığı sert açıklamalar vb. gibi digger güncel bölgesel minor problemler dikkate alındığında; Ukrayna-Rusya Savaşı’nın böyle major bir savaşı başlatabilme potansiyeline sahip olduğu değerlendirilmektedir.
Bu yazımızda uluslararası ilişkiler dinamiğinde Rus birliklerinin Ukrayna’ya saldırısında kullandığı ana tanklardan olan ve çeşitli vurulma ve terk edilme görüntüleri çıkan T-72B3 tanklarını incelemeye çalışacağız. Devamında T-72B3 tankları üzerinden savaşta yaşanan problemlerin sebepleri ile her zaman yaptığımız gibi gelecek stratejilerinin belirlenmesine olan etkilerini analiz edeceğiz.
Konvansiyonel Savaş / Konvansiyonel Olmayan Savaş
Geleneksel savaş, düzenli savaş (nizami harp), endüstriyel savaş ve yüksek yoğunluklu savaş olarak da nitelenen konvansiyonel savaş; belirlenmiş bir hedef doğrultusunda simetrik harp silahları ile taktik ve tekniklerin düzenli yapıdaki unsurlar tarafından kullanımı şeklinde gerçekleştirilen bir savaş türüdür.
Taraf ülkelerce gücü, menzili, niteliği bilinen ve klasik olarak kabul edilen nükleer ve kimyasal silah dışında kalan savaş araçları. Konvansiyonel savaşta, düzenli ordular, birbirleriyle kitle imha silahları kullanmadan görece doğrudan savaşırlar.
Saldırıyı gerçekleştiren tarafın, hedefin hava kuvvetleri bombardımanıyla yıpratılması sonrasında öncelikle piyade, tank ve mekanize piyade ile ilk savunma hattını yarması, zırhlı unsurlar ile hava ve deniz kuvvetlerinin harekâta dahil olarak belirlenen hedeflerin ele geçirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan konvansiyonel savaş, düzenli ve simetrik bir tehdidin ortadan kaldırılmasını esas almaktadır.
Konvansiyonel olmayan savaş tanımı ise diğer tüm tip çatışmaları tanımlamak için kullanılır: Baskın, Gerilla savaşı, ayaklanma ve terörizm gibi taktikler. Aynı zamanda nükleer, kimyasal veya biyolojik silahların kullanması da konvansiyonel olmayan savaş sayılmaktadır.
Bu kapsamda Ukrayna-Rusya Savaşını nasıl değerlendirmemiz gerekir? Konvansiyonel olarak başlayıp devamında konvansiyonel olmayan unsurlara doğru evrildiğini ifade edebiliriz. Konvansiyonel bir savaşta etkin ve caydırıcı olan Tank, kuralların olmadığı bir savaşta zafiyet gösterebilir. Kaldıki günümüz savaşları tamamen fair play kalıpları dışına çıkarak kuralsızlığa ve insanlığı yozlaştırmaya götürmektedir.
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” mottosunu hayatımıza sokan kendini tüm dünyaya ispat etmiş büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.” Sözünü hatırlatmak isterim.
Konvansiyonel Savaşlarda Savaşın Kaderini Değiştiren Tankların Tarihçesi
Devletlerin savunma kapasitesi, birçok yönden ordusunun kullandığı silahlara bağlıdır. Bu kapsamda ülkenin savunması adına her yıl yeni askeri araçlar geliştirilmektedir. Tank özellikle konvansiyonel savaşlarda karar silahı olacak şekilde tasarlanmıştır.
İlk çağlardan beri insanlar darbe tesiri yapacak, dehşet saçacak tahripkâr savaş araçları bulmak için devamlı çaba göstermişlerdir. Bunların çeşitli sonuçlarını, devirlerinin basit teknolojilerine göre de olsa eski Çinlilerde, Asurlularda, Mısırlılarda, Romalılarda iki tekerlekli hafif savaş arabaları, kapalı savaş arabaları, orta çağın zırhlı şövalyeleri ve ağır süvarisi şeklinde görebiliyoruz. Hannibal ve Timur’un filleri de bugünün tankları gibi kullanılıyordu.
Rönesans İtalya’sının meşhur büyük sanatçısı Leonardo da Vinci, üstün hayal gücü ve başarılı çizimleriyle modern tankın ve zırhlı aracın bir taslağını ortaya koyabilmiş ve kullanılmasını da aynen şöyle açıklamıştır: “Kapalı, emniyetli ve tahribi güç savaş arabaları yapıyorum. Bunlar toplarıyla ateş ederek ilerlediklerinde en kuvvetli düşman safları dahi çözülerek geri çekilmek zorunda kalacaktır. Bunların arkasından kendi piyademiz emniyetle ve mukavemetsiz ilerleyebilecektir.”
Yüzyıllar boyunca bir çok askeri ve sivil şahıs Leonardo da Vinci gibi kesin sonuç silâhları yapmaya çalıştılar. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başladığında taraflar tamamıyla klasik hareket konseptine bağlı idiler ve o zamana kadar ortaya çıkmış seri ateşli toplar ve geliştirilmiş makineli tüfekler gibi modern silâhların bu askeri harekât karakterini büyük ölçüde etkilemeyeceği düşünülüyordu.
1914 yılında savaşa girildiğinde hasım taraflarda bu mücadelenin yıllar, aylar değil sadece haftalar içerisinde bitirileceğine dair genel bir inanış vardı. Fakat Fransa’nın kısa zamanda yenilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmış olan Schlieffen Plânı (Şiflen Plânı), yapımcısının istediği şekilde uygulanamayıp Almanların Marne’ de durdurulması ve Fransa’nın mağlup edilememesi cephede büyük bir durgunluk yarattı ve İsviçre sınırından başlayıp Manş Denizi kıyılarına kadar uzanan karşılıklı siper sistemi ile çarpışmalar değişik bir şekil alarak 20 ‘inci Yüzyılın ilk büyük savaş gerçeği kendisini gösterdi. Siper harbi ile her iki taraf için çok zayiatlı, çok kanlı bir dönem başlayarak savaş dört yıl devam etti. Kasım 1914 sonunda, savaşın başlamasından üç ay sonra İngiliz ve Fransız zayiatı bir milyon insana yaklaşmıştı. 1915 sonbaharına doğru ise, süvarinin yarma harekâtı için kullanılmasında ısrar ediliyordu.
Bu görüşlerle 1915 sonuna kadar karşılıklı topçu düellosu ile düşman tahkimat ve makineli tüfek yuvalarının tahribiyle vakit geçirildi. Bu sırada Yb.Swinton ‘un gayretleri sona yaklaşıyordu. Swinton, Fransa’daki muharebelere katılmış ve harekât imkânlarını kaybetmiş orduların ataletini, mevzi harbinin insan ve malzeme yutan müthiş bir ejder olduğunu müşahede etmişti. Onun harpten evvel düşünüp uygulamaya koyamadığı “Kara Destroyeri” fikrini, Harbiye Nezaretine, generallere kabul ettirebilmek için mücadelesine Churchill destek olmuştu. Swinton geniş bir mühendis ve teknisyen kadrosuyla ilk tankın şekil ve evsafını tespit etmiş ve üretime de geçilmişti.
Eylül 1915’te ilk tankın tecrübesi Wembly Parkta (Vembli Park) yapılmış ve tecrübe olumlu sonuçlanmıştı. Şimdi bu cisme bir isim bulmak gerekiyordu. Birçok isimler teklif edilmiş ve sonuçta gizlilik bakımından en uygun olan Tank ismi uygun görülmüştür. Bisley’de Siberie Camp (Siberya Kamp) bölgesinde ilk tank eğitim sahası kuruldu. Mürettebat, ordu birlikleri içinden ve gönüllüler arasından seçildi. Bu mürettebat ne için seçildiklerini ve geldiklerini bilmiyorlardı. Zira henüz ortada kullanacakları silâhları yoktu. İlk eğitim programları piyadecilik, makineli tüfek, haritacılık, motor tekniği ve 6 paundluk topun kullanılması idi. İlk tank “Mark 1” eğitim merkezine geldiği zaman gönüllülerin bir çoğu bu cismi gördükten sonra bu sınıfa geçmeyi reddettiler. Onlar bu biçimsiz demir kitlesinin yürüyeceğinden bile şüphe ediyorlardı. Bununla beraber ilk teşkilat kurulmaya başlandı ve bu sınıfa “Motorlu Makineli tüfek” adı verildi. 27 Temmuz 1917 yılından itibaren bu sınıfın adı Tank olmuş ve bu suretle bugünkü tank sınıfının temeli atılmıştır.
Tankın Taktik Anlamda Kullanımının Kronolojisi
15 Eylül 1916 sabahı Almanlar, mevzilerini çevreleyen sıralar halindeki tel örgülerin ve ölüm kusan makineli tüfeklerin emniyeti altında ve aşılmaz zannettikleri mevzilerinde baskına uğramışlardı. Sabahın erken saatlerinde, hafif puslu bir havada, içi su dolu bir mermi çukurunda, uykusuzluktan ve yorgunluktan bitkin bir halde bulunan gözcü Fritch’i, bir hadise canlandırmıştı. Gözlerine inanamıyordu. Asap bozan madeni gürültüler ve yaklaştıkça büyüyen cisimlerin çukur, hendek, çamur, tel örgü dinlemeden ilerlemekte olduklarını hayret ve şaşkınlıkla seyrediyordu. Derhal telefonuna sarıldı, gördüklerini anlatmak istedi. Onunla alay ettiler. Nöbet yerini terk ederek gördüklerini şifahi olarak anlatmak istedi. Onu korkaklıkla itham ettiler. Çaresiz bu ejderhaları bekledi ve kısa bir süre sonra Fritch ve yüzlerce arkadaşı bu amansız silâhların paletleri altında can verdiler. Bu insanlar, çamur ve cesetler arasında ilerleyen, harp tarihinde büyük bir inkılap yaratan yeni bir harp vasıtasıyla; “Tank” ile tanışmışlardı.
İngilizlerin kısmen eğitim ve teşkilatı tamamlanmış iki tank bölüğü Fransa’ya geçirilmişti. 10 Eylül 1916 günü bu tanklar trenlerle Somme cephesine yakın Loop istasyonuna indirilmişlerdi. Bu istasyon cepheye 10 mil kadar uzaklıkta idi. İndirme geceleyin yapılmış ve birlik önceden keşfedilmeyen ve bu birlik tarafından bilinmeyen bir bölgede toplanmıştı. Ertesi gün taarruzun hazırlanması amacıyla bu bölüklerin komutanları cephedeki kolordu ve tümen komutanlarını ziyaret etmişlerdir. Maksat düşman durumu ve arazi hakkında bilgi edinmek ve taarruzu plânlamaktı. Fakat bölük komutanları isteklerini anlatacak ne bir komutan ne de bir karargâh subayı bulamadılar. Başkomutanlığın emriyle bir konferans gerçekleştirildi. Muhtelif sınıf subaylarından ve komutanlarından müteşekkil bu konferansta tank subaylarına piyadenin taarruz ve topçunun destek plânları şifahi olarak anlatıldı ve tankların piyadenin taarruz saatinden bir buçuk saat önce harekete geçmeleri kararlaştırıldı. Bulunulan bölge tank subayları tarafından bilinmiyordu.
Ellerinde bölgenin haritası dahi yoktu. Bu şartlar altında tank subaylarının tek yapabildikleri iş şoförlere görülebilen arazi kısımlarını göstermek olmuştur. 14-15 Eylül gecesi tanklar taarruz mevziine yaklaşmak için toplanma bölgesini terk ederek bilinmeyen bir arazide güçlükle ilerlemiştir. Birçok tank yolda arızalanmış ve bu sebeple 49 tanktan ancak 32 tanesi cepheye varabilmişti. Cepheye 32 tankın varışı evvelce 49 tanka göre yapılmış olan plânın değiştirilmesini gerektirmiş ve 17 tank 14’üncü ve 15’inci kolordulara, 8 tank 30’uncu kolorduya verilmiş ve 7 tank da ihtiyat kuvvetlerine tahsis edilmişti.
Tanklar piyadenin taarruz saatinden bir buçuk saat evvel harekete geçmişti. Düşman cephesi kısa bir zamanda yarılmış ve birkaç mil geriye atılmıştı. Fakat ne yazık ki bu ejderlerin de takati burada tükeniyordu; çünkü benzinleri azalmıştı. Bütün bunlara rağmen, bu ilk tank taarruzu bir tank taktiğinin doğmasına sebep olmuştu.
Her ne kadar bu silâh baskın tesiri yapmış ve ümit edilmeyen az bir zayiatla, Alman cephesinin sınırlı bir kısmını yarabilmişse de istenilen netice tam olarak şu sebeplerle elde edilememişti;
- Personelin yetersiz eğitim görmüş olması,
- Tankın hareket sığasının azlığı,
- Teknik bakımdan kullanma güçlüğü,
- Tankın kullanılması için bir taktik tespit edilmiş olmaması,
- Tankın kitle halinde kullanılmış olmaması.
İlk tank taarruzunu müteakip bir çok askeri yazarlar şu ana fikir etrafında toplanıyorlardı; “İngilizler büyük bir askeri baskın imkânını kaybetmişlerdir. Eğer bu silâh çok miktarda ve zamanında kullanılabilseydi harbin seyri de değişebilirdi.” Bu görüşlerin gerçeğe uygun olduğu kabul edilebilir. Ancak tankın ilk yaratıcısı olan Yb.Swinton’un bu silâhın muharebeye sokulması için bir müddet daha tatbikatlarda denenmesi düşüncesi İngiliz generallerince kabul edilmemiştir. Generaller:“Böyle bir silâh dost arazisinde değil, gerçek muharebede ve düşmana karşı tecrübe edilmelidir” tezini savunarak Yb.Swinton’u susturmuşlardır.
Almanlar ise taarruzdan üç ay sonrasına kadar dahi bu taarruzun tesirinden kurtulamamışlardı. Böyle bir silâha karşı aynı tip bir silâhla karşı koymak fikrini çok geç ele aldılar. Almanları buna sevk eden ana fikir, onların harbin birkaç ay içinde biteceğine inanmış olmaları idi. Bu sebepledir ki Ocak 1918 tarihine kadar hiçbir teşebbüse geçmemişler ve ancak bu tarihte beş tanklık bir kısmı cepheye sürmüşlerdi.
Hatta bu kısmı teftiş eden Mareşal Hindenburg “Bu araçların fazla bir iş yapacaklarını zannetmiyorum. Fakat mademki bir defa yapılmış tabiidir ki biz de kullanacağız” demişti. Mareşâlin bu silâh üzerindeki güvensizliği bu sınıfı teşkil eden Alman mürettebat üzerinde çok kötü bir tesir yapmıştı.
Her ne kadar ilk tank taarruzu kısmen başarılı olmuşsa da sevk ve idaredeki hatalar ve eğitim noksanlığı bariz bir şekilde göze çarpıyordu. Cepheye varabilen tanktan piyadeye yol açarak ilerlemelerini sağlamış ve düşman mevzilerinde oldukça önemli tahribat yapmışlardı. 9 tank taarruz eden kuvvetlere katılmamışlarsa da geride kalan mukavemetlerin temizlenmesinde büyük işler başarmışlardı. Geri kalan 9 tank arızalanmış, 5 tanesi de tahrip edilmişti. Görülüyor ki, asıl taarruza katılan 9 tanka rağmen başarılan iş ve alınan netice oldukça iyiydi. Bu taarruzun sonunda şu teknik ve
taktik sonuçlara ulaşılmıştır;
- Tank, etkili bir taktikle kullanılmadığı taktirde bu silâh dramatik bir icattan başka bir mana ifade etmez.
- Tank taktiği geliştirilmeli ve tanklar kitle halinde kullanılmalıdır.
- Eğitim önemli bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. Gerek tank ve gerekse desteklediği birlikler müşterek eğitime tabi tutulmalı ve buna gereken önem verilmelidir.
- Tank, teknik bakımdan birçok kısımlarıyla ele alınmalı ve geliştirilmelidir.
- Zırh kalınlığı yeterli değildir.
- Tankın gerisindeki kuyruklu tekerlekler ağır ve mahzurlu görülmüştür.
- Tankın hareket sığası çok azdır.
15 Eylül 1916 tarihinde Flers’de Mark-1 tankının kullanılmasını müteakiben, Fransa da ilk defa 16 Nisan 1917 tarihinde Schneider tanklarını Berry Aubac’te ve ardından 5 Mayıs ‘ta St. Chamond (Seint Kamond) ‘da muharebeye soktu.
1917 yılı sonunda İngiltere’de orta tankların serisi olan Whiffet tankı hizmete girdi. Bunun ağırlığı 14-20 ton ve menzili 100 km idi. Fransa’da 1918 yılında Renault-FT hafif tanklarının seri halinde üretimine başlandı. Fransız ve Amerikan kuvvetleri hemen bu tanklarla donatıldı. Daha sonra birçok ülkeye yayılan bu tanklar iki dünya savaşı arasındaki devrede zırhlı silâhların temeli olmuştur.
1918 yılında taarruz hazırlıkları ağır tankların ortaya çıkmasına yol açtı. Bunun Fransız prototipi olan FCM I-A tankının ağırlığı 42 ton idi ve 105 mm topla donatılmıştı. Özellikle FCM II-C tankı 68 ton ağırlığında ve Fransa’nın kuzey kanallarından geçebilecek güçteydi. 35 tonluk, 57 mm iki top taşıyan ve 1918’de İngiltere’de üretilen Mark-V tankı 1930’a kadar hizmette kaldı.
Burada tankın dünya silah sistemlerine katılmasının Birinci Dünya Savaşının kaderi üzerinde çok önemli bir etkisi olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
1919 barışını izleyen 15 yıl boyunca birçok ülkede başarılı tank modelleri yapıldı, fakat savaş stoklarının bolluğu yüzünden seri üretime geçilmedi. Fransa, taret altında 155 mm’lik top taşıyan bir tankı incelerken, İngiltere 1921’de ilk amfibi tankı çıkardı; ABD ise orijinal ilk tankı Christie (Kristi)’yi 1931’de üretti. Bu tank 13 ton ağırlığında idi ve tekerlek veya palet üzerinde hareket ediyordu.
Aynı tarihte Fransa’da üretilen D-1 tankı (47 mm’lik top, 13 ton ağırlık, hızı 18 km/saat) Birinci Dünya Savaşından kalma tankların sonuncusudur. Ancak, bu modelde de bir değişiklik yapılmış ve bir telsiz eklenmiştir. Gerçekten, 1933’de yapılan birçok hafif tank yeni bir eğilimi gösterir. Bir ağır makineli tüfekle donatılan ve 10-12 mm kalınlığında zırhları bulunan, 3,5 ton ağırlığındaki bu yeni tankların hızı saatte 40-60 km ‘ye ulaşmıştı.
Bunlar arasında Fiat Ansaldo, İngiliz Vickers ve Fransız Renault tanklarını sayabiliriz. 1936 yılında yeniden genel silâhlanma ile İkinci Dünya Savaşının başlangıcında yeni tanklar ortaya çıktı. Bu tanklarda motorlarda gerçekleştirilen gelişmeler ton başına 10 bg ‘nün aşılmasını sağladı. Optik aletler daha duyarlı hale getirildi. Hemen hemen bütün tanklara yerleştirilen telsiz, o güne kadar kullanılan flama sisteminin yerini aldı. Bununla birlikte bu tankların yapımında güç (silâh), hız (motor) ve ağırlık (zırh) etkenlerini uzlaştırma amacı güdülmüştü ve bu tanklar birer deneme niteliğindeydi. Bu tanklar arasında 10 tonluk hafif tanklar Renault R-35, R-40, Hotchkis H-35, H-39, FCM-36 sayılabilir.
Almanya’da ise önce çok hafif tanklar yapıldı; bunlar sadece ağır makineli tüfekle donatılmıştı. Fakat, İspanya iç savaşında alınan derslerden sonra daha ağır ve daha iyi zırhlandırılmış tankların üretimine başlandı.
37 mm’lik top taşıyan Amerikan M-3 ve M-5 tankları İkinci Dünya Savaşının ikinci yarısında en iyi hafif tanklardı. Bunların gücü ve dolayısıyla ağırlıkları önemli derecede artmıştır. Alman silâhlı kuvvetleri ise Panter ve daha sonra Tiger tanklarını kullandı. Rusya ise bu konuda başarılarını T-34 tankına borçludur.
T-34 tankı sahraya uygundu ve yumuşak toprakta hareket etmeye çok elverişli geniş paletlere sahipti. 1944’te 122 mm’lik topla teçhiz edilmiş, kalın zırhlı ve oldukça düşük hızlı Stalin tankı ortaya çıktı.
Başlangıçta teçhizatı bulunmayan ABD önce Fransız B tankının kötü bir kopyası olan Grand tanklarından faydalandı. Sonra seri halinde Sherman Tanklarının üretimini başardı. Bu tank daha sonra çok sayıda, bütün müttefik ordularına yayıldı. Bunlar, Fransız FT ve Rus T-34 tanklarıyla birlikte tank tarihinin en başarılı örneklerinden biridir.
İngiltere ise bu dönemde 26 tonluk Matilda, 16 tonluk Valentin, Churchill tanklarının yanında; süratli, 47 mm’lik topla teçhiz edilen Cruiser tanklarının değişik tiplerini kullandı.
Yine Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı’nda da tankların çok önemli bir rol üstlendiği söylenebilir.
İkinci Dünya Savaşından sonra ordular, yaklaşık olarak 50 tonluk tanklarla donatıldı. Rusya’da Stalin tankları, ABD ve batı ülkelerinde Patton tankları, İngiltere’de Centurion ve Conqueror tankları; bunlar taret içinde 80-112 mm çapında toplarla teçhiz edilmiştir ve çoğunda telemetre ve uçaksavar topu bulunur. Aynı yıllarda Alman ordusu, Panter’in değişik bir versiyonu olan 40 tonluk tanklarla teçhiz edildi.
1945’den sonra güdümlü mermiler ve çukur imlâ haklı mermiler gibi tankın amansız düşmanı olan iki silâhın ortaya çıkması üzerine tankın değeri tartışma konusu oldu. Fakat nükleer silâhların keşfi tankın gerçek değerini yeniden ortaya koydu.
Gerçekten de tank yalnız infilak yelinden, ısı ve ışınımdan korunmayı sağlamakla kalmaz, paletleri sayesinde alt üst olmuş araziden bile geçerek radyoaktif kirliliğe maruz kalan bölgeden hızla uzaklaşabilir.
Muharebe sahnesine 1916’larda çıkarak kullanıldığı ilk günden bu yana artan bir performans ve kapasiteyle 2 ‘nci Dünya Harbi ve sonrasındaki mahalli harplerin karar silâhı olma özelliğini taşıyan ve zırhlı birlikler kavramının merkezinde yer alan tank, özellikle 1970’li yıllarda gelişen tanksavar silâhları karşısında etkinliği açısından tartışılmaya başlanmış ise de, seyyar ateş gücü, darbe etkisi, bekâ yeteneği gibi belirgin ve üstün özellikleri sayesinde tercihler tank yönünde ağır basmış, Zırhlı Birlikler dendiğinde akla ilk gelen tank olmuştur.
Kendisine karşı özellikle kullanılan tanksavar silâhları ve diğer silâhlar karşısında bekâ yetenekleri açısından yıllardan beri tank lehine olan üstünlüğün bozulmak istenmesi yönünde sarf edilen her türlü gayrete rağmen bu üstünlük bozulmamış, hiçbir silâh tankın sahip olduğu yetenekleri ve onun silâh sistemleri içindeki ayrıcalığına tek başına sahip olamamıştır.
Bununla birlikte, günümüzde süratle gelişen teknolojinin de yardımıyla Zırhlı Muharebe Araçları, Zırhlı Personel Taşıyıcılar, Kundağı Motorlu Top ve Uçaksavarlar ile Roket Sistemleri, Zırhlı Helikopterler, Zırhlı Birlik Harekâtını destekler ve bütünler hale gelmiştir.
Günümüzde paktların dağılması, dengelerin değişmesi sonucu dünya jeopolitiğindeki süratli ve ani gelişmeler, bölgesel kriz ve çatışma ihtimallerinin daha da artmasına, yeniden elde edilen bağımsızlıklar ise etnik ya da dini kökenli karışıklıkların çıkmasına neden olmuştur.
Bu karışıklıklar ve çeşitli sebepler sonucu çıkan çatışmalar nedeni ile bir türlü devamlılığı sağlanamayan barış ve güvenlik ihtiyaçları, sahip olduğu özellikleri itibari ile tankların gelecekteki karar silâhı olmaya devam edip edemeyeceği yukarıda da ifade etmiş olduğum üzere tartışılmaya açıktır. 2nci ve üçüncü nesil savaşlar adeta bir spor müsabakası şeklinde belirli ilkeler dâhilinde yapılırken günümüz savaşları, nizami olmayan harp unsurlarının ön plana çıktığı, kural ve temel harp prensiplerini ve insani değerlerin önemsenmediği bir yozlaşma içerisinde gerçekleştiği görülmektedir. Taktik ve konvansiyonel kullanıma uygun olarak üretilmiş, konvansiyonel savaşlarda etkin bir enstrüman olarak karar silahı olarak kullanılan tankın, ilkesi olmayan savaşlardaki etkisi günümüzde uzmanlarca tartışılmaya başlanmıştır.
Şimdi bu tartışmaya bakarken tankı daha iyi tanımak adına tanklardaki beklenen gelişmeleri yine onun temelini oluşturan ateş gücü, bekâ yeteneği, komuta kontrol ve hareket yeteneği başlıkları altında incelemenin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Ateş Gücü / Silâh Sistemi
Halen batı ülkeleri tanklarında kullanılan tank topu çapları 105/120 mm, Doğu Bloğu ülkeleri tarafından üretilen tanklarda kullanılan tank topu çapları ise 115/125 mm’dir. Yakın gelecekte, modernize edilecek ara nesil tanklarda tank topu çaplarını 105 mm’ den 120 mm’ye ya da 115 mm’ den 125 mm’ye çıkarılması hariç önemli bir değişikliğin olacağı beklenmemektedir.
Tnk. K. ve Nşc.ya sağlanan termal görüş imkânı, zaman içinde Tnk. K. ve şoförüne bağımsız görüş sağlayabilecek şekilde geliştirilmiştir.
Atış Kontrol Sistemi
Tankların büyük bölümünde YAG tipi, bir kısmında ise CO2’li lazer mesafe ölçücüler kullanılmaktadır. Yapılacak modernizasyonlarda bütün tanklarda CO2’li tipte lazer mesafe ölçücülerinin kullanılacağı, daha sonraki yıllarda üretilecek yeni tip tanklarda lazeri yedekleyen ikinci bir mesafe ölçücü sisteminin kullanılacağı beklenmektedir. 2’nci Dünya Savaşı sonrası üretilen tanklarda kullanılan hesaplayıcılar, 1970 yılı sonrası üretilen 2’nci ara nesil tanklarda, yerini analog hesaplayıcılara bırakmıştır. Üçüncü nesil tanklarda kullanılan hesaplayıcılar dijital olup tüm balistik bilgiler (Hava sıcaklığı, mermi sıcaklığı, rüzgâr hızı, hava basıncı, tankın eğimi vb.) algılayıcılar vasıtasıyla otomatik olarak iletilmektedir.
Cephane
Tank toplarıyla atılabilen iki tip tank topu cephanesi vardır. Bunlar, Tank vb. kalın zırhlı hedeflere karşı kullanılan “Kinetik enerjili” mühimmat ile “Kimyasal enerjili” mühimmattır. Kuyruk dengeli sabotlu zırh delici izli APFSDS-T mühimmatını tanklarda esas mühimmat olarak kullanımına devam edileceği ancak ilk hızının yükseltilmesi, mermi boyunun uzatılması, merminin delme özelliğinin arttırılması amacı ile zayıflatılmış uranyum kullanılarak performansın arttırılması çalışmalarının sürdürüleceği değerlendirilmektedir. Kimyasal enerjili mühimmat HEAT-T’nin yerini çok amaçlı kullanılabilen HEAT-MPT mühimmatı almış olup halen kullanılmaktadır. Geçmişte tam atım olarak kullanılan tank topu cephanesi kovanı, yerini yanar tip kovana bırakmıştır. Top çaplarının büyümesi nedeni ile tanklarda otomatik doldurucunun kullanımı sonucu gelecekte mühimmatın tamamen yanar tip kovanlı üretileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Otomatik Doldurucu
Doğu Bloğunda tank mürettebatının azaltılarak zayiatın düşürülmesi maksadıyla T64 Tankıyla birlikte otomatik doldurucu kullanımına başlanmış, batı ülkelerinde ise ilk uygulama Fransa tarafından üretilen Leclerc tankında yapılmıştır. Mürettebatın azaltılması, tank boyutlarının küçültülmesi yanında; büyüyen top çaplarına paralel olarak kullanılan mermi ağırlığının artması nedeni ile dolduruşun insan gücüyle yapılmasının zorlaşması, tankta taşınacak cephane miktarının azalması ve iki atım arasındaki zaman farkının artması zafiyetini ortadan kaldırmaya yönelik olarak kullanılan otomatik doldurucu; hedefin süratle ateş altına alınabilmesi yönünde avantajlar sağladıysa da sistemin arıza yapması halinde tekrar elle dolduruş yapabilme zorluğunun aşılamaması sistem için yeni bir zafiyet doğurmuştur. 2000 yılı sonrasında üretilecek yeni model tanklarda top çaplarının arttırılması ihtimalinin, otomatik doldurucu sisteminin uygulanmasını zorunlu hale getireceği değerlendirilmektedir.
Bekâ Yeteneği / Zırh Koruması
Zırh koruması tankın ortaya çıktığı 1916 yılından beri bekâ yeteneğinin temelini oluşturmuş ve hem tank üretiminde hem de tanksavar silâhlarının geliştirilmesi üzerinde en çok çalışılan konu olmuştur. Tankların 1’inci Dünya Savaşında ortaya çıkışında, ortalama 12 mm ‘lik bir zırhla kaplı oldukları biliniyordu. 1945 ‘lerde ise Amerikan Pershing tanklarında 102 mm, King Tiger tanklarında 185 mm’lik homojen (döküm çelik) zırh kullanılmıştır. Daha sonra çukur imlâ prensibi ile çalışan tanksavar mermilerinin ortaya çıkışı ile mevcut tank zırhlarının geliştirilmesi gerekliliği doğdu ve kuvvetlendirilmiş çelik, alüminyum ve değişik maddelerin kullanıldığı boşluklu ikinci bir zırh ilâvesi ile çukur imlâ haklı mermiler karşısındaki zafiyet aşılmaya çalışıldı. Zırh geliştirme çalışmaları İsrail ‘in bulduğu ve 1982 yılında kullandığı “Reaktif Zırh” ile devam etti. Bu zırh çok basit olarak tankın en çok tehlikeye maruz kalan bölmelerine yerleştirilen özel ve hassas patlayıcılar içeren kutulardan oluşur. Bu patlayıcıya temas eden çukur imlâ haklı mermi, bu patlayıcının derhal patlamasıyla meydana gelen etki sonucu geri itilir ve zırha zarar veremez. Bu avantajın yanında reaktif zırha sahip tankların ağırlığı 850-1500 kg artmaktadır. Fakat reaktif zırhın sağladığı korumanın ancak 10 tonluk çelikle sağlanacağı da göz ardı edilmemelidir. Zırhın tanksavar mermilerine karşı bu üstünlüğü “Tandem” çift infilaklı harp başlığına sahip yeni füzeler ortaya çıkarmıştır. Ayrıca hem kinetik hem çukur imlâlı mermiler (Explosively Formed Project) ile geliştirilmesine başlanmıştır. Tanka üstten isabet edecek füzeler de reaktif zırha rağmen etkili olabilmektedir.
Çift infilaklı mermilere karşı yürütülen zırh geliştirme çalışmaları sonucunda İngilizler tabakalı ve birleşik (Chobham) zırhı buldular. Bu zırhta tabakalar halinde çelik, plastik ve özellikle seramik mevcuttur. Ana madde seramiktir ve çelikten sert olup erimez. Challenger, M1 Abrams, Leopard2, T64/72/80 serisi tanklar bu zırh çeşidinin ürünüdür. Bu zırh çukur imlâlı mermilere karşı tam, kinetik enerjili ve Tandem mermilere karşı kısmen koruma sağlar ve bunların deliş gücünü emebilecek özelliktedir.
Kinetik etkili mermilerin delici özelliklerini tamamen ortadan kaldırabilmek için Amerikalıların geliştirdiği zayıflatılmış uranyumlu zırh, zırhları tekrar delinmez hale getirmiştir. Bu zırh çeşidi 1988 yılından itibaren M1A1 ve M1A2 tanklarında kullanılmaktadır.
Tanksavar mermilerindeki gelişmenin bir sonucu olarak zırh teknolojisi zayıflatılmış uranyumlu zırhlarla yetinmeyip “Aktif Zırh” tasarımı ortaya çıkmıştır. Bu zırhın esası, tanka fırlatılan merminin tespit edildikten sonra aktif veya pasif tedbirler ile etkisiz hale getirilmesine dayanmaktadır.
Pasif tedbirli zırhlı araç, tehdidi algıladıktan sonra çeşitli yöntemlerle kendini saklayarak veya decoy (sahte görüntü) fırlatarak füzeyi yanıltmaktadır. Aktif tedbirli zırhlı araçlar ise tehdidi algılayarak tanka isabetinden önce karşı ateşle tahrip prensibine dayanmaktadır. Tehdidin algılanması ve tahribi 12 mili/saniyede gerçekleşmektedir ve füze bu süre içinde ancak cm ile ifade edilecek kadar yer değiştirebilmektedir.
NBC Koruması
İkinci nesil tanklarda gaz maskesi ve gaz zerre süzgeçleri ile basınçlı tip NBC koruması kullanılmaya başlanmış olup, halen modern tanklarda basınçlı tip NBC koruması kullanılmaktadır.
Yangın Söndürme Sistemleri
Günümüz tanklarının dizel hale gelmesi onları kullanan personelde yangın tehlikesini tamamen ortadan kalktığı düşüncesini oluşturmuş, bu nedenle beklenmeyen bir tehlike olduğunda yangın söndürme sistemlerini kontrolü konusunda gevşek davranılmıştır. Yeni geliştirilen tankların tamamında kullanılan gövde ve kulelerde yangın ve infilakların önlenmesi amacı ile yangını 23 milisaniyede tespit edip 710 milisaniyede bastıran modern tanklardaki enfraruj algılayıcı ve ısı detektörlü sistemlerin gelecekte de kullanılacağı beklenmektedir. Ancak yukarıda da belirtilen nedenlerle personelin bu sistemlerin devamlılığını daha ciddi kontrol etmeleri gerekmektedir.
Komuta Kontrol
Bugünün ve geleceğin muharebelerinde tek tanka, birliğe komuta etmek ve aynı anda muharebe etmek birbirinden ayrılmayacak unsurlardır. Bu amaçla Frekans Atlamalı Telsizler, Mevki Tayin Sistemleri ve Araç içi Bilgilendirme Sistemleri kullanılmakta olup gelecekte de kullanılmaya devam edecektir.
Motor Gücü
Hareket yeteneğini mükemmele ulaştırmada dikkate alınacak en önemli husus güç kaynağıdır. Bu husus tank modernizasyonu ve yeni dizaynın en önemli parçasıdır. Tankın ağırlığının artmasına paralel olarak motor güçleri de 1500-1800 B.G’ ne çıkarılmıştır. Halen kullanılan 1500 – 1800 B.G’ lü gaz türbin motorla, elektrikli transmisyon ve hidropnömatik süspansiyon sistemleri gelecekte de kullanılacaktır.
Halen Dünya Ordularında Kullanılan Modern Tankların Genel Özellikleri ve Maaliyetleri
M1 Abrams
- 120 mm yivsiz-setsiz top,
- Yatay ve dikey stabilizasyon sistemli,
- Termal gece görüş sistemli,
- Elektronik kompüter,
- 1500 BG gaz türbinli motor,
- NBC koruma tertibatlı,
- Seramik-alüminyum alaşımlı Chobham zırhlı,
- Atış sürati dakikada 9 atım,
- Savaş bölmesi ve yakıt depoları cephane bölmelerinden emniyetli kapaklarla ayrılmıştır.
- Cephanenin infilakında personele zarar gelmemektedir.
M1 Abrams savaşta kendini kanıtlamış bir tanktır. M1 Abrams Irak’ta görev almış ve herhangi bir Sovyet tankına göre üstünlüğünü kanıtlamıştır. Abrams’ın son sürümü olan bu modelin ağırlığı 69 tonun üzerindedir ve fiyatı ise 8,6 milyon $’dır.
Leopard 2
120 mm yivsiz-setsiz topu bulunan, Alman yapımı bu tankta, M1 Abrams tankı özelliklerinde olup, emniyetli kapak sistemi yerine otomatik yangın söndürme sistemli hava boşluklu zırh ile kaplıdır.
Yeni eklemeleri ve geliştirmeleri ile birlikte 63 tonluk bu tank diğer Batı tankları gibi 120 mm yivsiz top kullanmaktadır.
Yüksek isabetli ateş gücüne sahiptir. Tarihteki en başarılı tank tasarımlarından biri olarak kabul edilen Leopard 2 şu anda Almanya, Kanada, Finlandiya, Yunanistan ve Portekiz gibi ülkeler tarafından kullanılmaktadır. Maliyeti ise 8,6 milyon $’dır.
AMX-40
Fransız yapımı pasif gece görüş sistemli, azami hızı ve atış sürati düşük olup, zırhı 100 mm çaplı silâhlara karşı koruma sağlayabilmektedir.
Ön kule ve gövde zırhı, yüksek sertlikte dış çelik plakalara sahip aralıklı zırh bölmeleri içermektedir. Perdeler, nera dizilerini içerir ve 76 mm zırh delici mermilere ve RPG-7 savaş başlıklarına dayanacak şekilde tasarlanmıştır. Kulenin kenarları, 23 mm zırh delici mermilerin darbelerine dayanacak şekilde tasarlanmış aralıklı zırhtan yapılmıştır. Muhtemelen AMX-40, hareketli çatıya bir kompozit dozer bıçağı ve ek bir zırh ile donatılabilir.
AMX-40’a sağlanan zırha rağmen, Soğuk Savaş standartlarına göre, özellikle daha ağır M1 Abrams , Leopard 2 ve Challenger 1 gibi NATO çağdaşları ile karşılaştırıldığında, hala hafif kabul edilir. Zırhı, T-72 ve T-80 gibi tankların ateşlediği Sovyet cephanelerini etkili bir şekilde durduramaz. Maliyeti ise 5,4 milyon $’dır.
AMX-56 Leclerc
Dünyanın en pahalı tankı olan AMX-56 Leclerc tankı Fransız Nexter şirketi tarafından üretilmiş olup ismini Normandiya Çıkarması’ndan Paris’e kadar ilerleyen 2. Özgür Fransa Zırhlı Tümeni’nin komutanı olan Philippe Leclerc de Hauteclocque’den almıştır. Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından aktif olarak kullanılmakta olup bazı otoriteler tarafından en iyi asimetrik harp tankı olarak gösterilmektedir.
AMX-56 Leclerc tankı neredeyse dünyanın en etkili topu olan Altay tankında da kullanılan Alman Rheinmetall L55 topu kadar yüksek ateş gücüne sahip CN120-26/52 topu kullanmakta olup en yüksek ateş gücüne sahip defans tankıdır. Tankın içerisinde elle komuta edilebilen 12.7mm uçaksavar (1000 mermi) ve 7.62 (3000 mermi) makineli tüfek bulunmaktadır. Dakikada 12 atım yapabilen otomatik doldurucaya sahip olup dakikada en fazla atış yapabilen tanktır. Otomatik doldurucusu elektronik olarak sıkça sorun çıkardığından dolayı defalarca iyileştirmeler yapılmıştır ve en sonunda sorunların büyük çoğunluğu çözüme kavuşturulmuştur.
Aynı zamanda en yüksek isabet yüzdesine sahip olup hareket halinde hareketli hedefleri en başarılı şekilde vurabilen tanktır. Bunu da stabilizasyon sisteminin sahip olduğu özel elektronik yapısına borçludur.
Leclerc, Fransa’nın ana muharebe tankıdır ve dünyanın en pahalısıdır. Fransız hükumetine muhalif görüşler bu tankın ülkeye 23 milyon dolardan daha fazla bir maliyeti olduğunu söylenmektedir. Fakat uzmanlar tarafından tahmin edilen fiyatı ise 12,6 milyon $’dır.
Merkava Mark-4
İsrail’in Merkava serisi tanklarındandır. 120 mm topu olan bu tankın en önemli özelliği tehdit algılama özelliğidir. Kule üzerindeki algılayıcı cihazlar tanka yöneltilecek lazer ışınlarını ve milimetrik dalga yayınlarını tespit ederek mürettebatı ikaz edecek sistemi faaliyete geçirir. Merkava Mark-4 tankı 120mm’lik Alman Rheinmetall L44 topundan esinlenerek üretilen MG251 topunu kullanmakta ve 12.7mm’lik uçaksavar taşımaktadır. Ayrıca 2 adet komutan ve doldurucunun kullanabildiği 7.62 makineli tüfek bulundurmaktadır. Günümüz tanklarına göre L44’den bozma bir topa sahip olduğu için ateş gücüne oranla oldukça kötü durumda olan Merkava Mark-4 tankı atabileceği en iyi mühimmatlar olan DM53A1 ve M289A4 APFSDS mühimmatları ile maksimum 820mm delebilmektedir ve L55 kullanan Altay tankının delebileceği maksimum değerin 300mm altındadır. LAHAT ATGM’sinin ise maksimum deliş değerine ait elimizde net veriler olmasa da sahip olduğu çapa göre rakipleriyle kıyasladığımızda günümüzün enleri olarak görülen Leopard 2A7, Leclerc gibi tankları kesinlikle tankların en çok isabet aldığı bölüm olan ön taret yanak kısımlarından delemeyecektir. 48 adet mermi taşıyabildiği gibi diğer tanklarda olmayan 10 adetlik mühimmatı içine alabilen elektrikli yarı-otomatik bir doldurucu bulunmaktadır.
Lazer güdümlü füzelere ve milimetrik dalga yayını ile güdülen Tas ve topçu mühimmatına karşı koruma sağlamıştır. Ayrıca zırhı reaktif zırhla kaplı olup modüler yapıda olduğundan sahrada kısa sürede değiştirilebilmektedir
1979’da üretimine başlanılan bu tanklar 55 km/h hıza çıkabilir. Bu tankın fiyatı ise 6 milyon $’dır.
T-80
3. nesil Sovyet yapımı bir ana muharebe tankıdır. 125 mm topu aynı zamanda AT-8 füze lançerli, 3 kişilik mürettebatlı, otomatik doldurmalı, Reaktif zırh korumalı, Lazerli mesafe ölçücü ve kompütere sahip, Gece görüş imkânı olan bir tanktır.
Üretimine 1976 yılında başlanan T-80, gaz türbin motoru kullanan ilk seri üretilen tank. Batı dünyası bu tankı 1980’lerin başında tanıdı.
Günümüzde Rusya, Güney Kore, Ukrayna gibi ülkelerin ordularında kullanılmaktadır.
Maliyeti 3,7 milyon $’dır.
***
Şimdi buraya kadar genel olarak tankların gelişimini ve dünya üzerinde öne çıkan tankların genel bir özelliğine değindikten sonra Rus yapımı T-72B3 tankı üzerine dikkatlerimizi yoğunlaştıralım.
T-72 Tank
Sovyetler Birliğinin ikinci nesil tankı olarak kabul edilmektedir. 1971 yılında üretime ve geliştirme çalışmalarına başlamış olan T-72 Tankı, ilk kez 1973 yılında aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1960’lı yıllarda servise alınan Alman Leopard 1 ile Amerikan M60 tanklarına karşı Doğu Avrupa düzlüklerinde üstün gelmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ana karasını koruması için 1967 yılında T-72 tanklarının tasarım süreci başladı. 1968 yılında, “Object 172” olarak isimlendirilen ilk T-72 prototipi ortaya çıktı. 1970 yılında yaşanan bazı problemler sebebiyle yeniden tasarım aşamasına dönüldü ve bu aşamada T-64 tanklarından çok fazla esinlenildi. 1 Ocak 1972’de SSCB hükümeti tarafından yayınlanan bir kararname ile T-64A tanklarının üretiminin durdurulmasına ve Object 172’nin seri üretime geçmesine izin verildi. Seri üretim hazırlık aşamasında yapılan küçük değişikliklerle yenilenen ve Object 172M olarak adlandırılan, gelecekte ikonik bir tank olacak olan T-72 tanklarının üretimi 7 Ağustos 1973 tarihinde başladı.
Uralvagonzavod şirketi tarafından üretilmiştir. Şirket Sovyetler zamanında ve Rusya Devletinde de en gelişmiş makine inşa şirketidir. Aynı zamanda çok önemli bir Tank imalatçısıdır. Şirketin 2014 yılı itibari ile geliri 6 milyar Dolar seviyesinde seyretmektedir.
T-72 tankının birim maliyeti 2,5 milyon Dolar seviyesinde olup, T-55 Sovyet tanklarının kardeşi, ayrıca geliştirilmiş T-90 tankının da abisi olarak adlandırılır.
Modelleri sırasıyla T-72 Ural (1973 Haziran), T-72A (1979 Mayıs) , T-72M, T-72B( Ocak 1985) Ayrıca M serisi ve çeşitli isimlerle modernize ve ihtiyaçları karşılanmış T-72 tankı eski Sovyet ülkelerine ve Balkan ülkelerine satılmıştır.
Varyantları ise BMPT destek aracı, TOS-1 füze ateşleyici sistem entegresi, MTU-72 ise özellikle zor coğrafya koşullarında, dağlık bölgelerde operasyona çıkabilmesi için tırmanma özelliğine sahip olarak geliştirilmiştir. T-72 standart ağırlığı 45-49 Ton ağırlığındadır.
Birim maliyeti geliştirildiği ve eklendiği özelliklere göre değişmektedir. Örneğin Kuzey Afrika’ya satılan bir T-72 tankı ile Balkanlara satılan bir T-72 tankı arasında ağırlık, meziyet ve en önemlisi fiyat farkları bulunmaktadır. Şu an kullanılan en profesyonel T-72 tankları Ukrayna ve Rusya’da hizmettedir. T-72 tanklarının çeşitli varyant ve modellerde üretilmesine devam edilmektedir. Çeşitli ülkelerden hala sipariş almaktadır, son zamanlarda Suriye savaşında test edilen tank kendisine yeniden Pazar bulmaya başlamıştır.
Suriye Devleti’nin en büyük silah ve tank tedarikçisi olan Rusya, T-72 tankını cephede yine alıcıya çıkarmış ve üzerinde bazı oynamalar yaparak tankı test etme şansı bulmuştur. T-72 tankları artık üzerine eklenen Radar ile gelen RPG veya AGTM füzelerini takip edebilmekte ve havada imha şansı yakalamaktadır. Bu tanklar için eski bir düşünce olmasına rağmen özellikle Rusya’nın uzman olduğu radar ve tank teknolojisinin Suriye’de başarı ile işlemesi ve birçok tankın bu şekilde kurtarılması dikkatleri tekrar bu tank üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Teknik Özellikleri
Tank 9,50 metre uzunluğundadır. Üzerinde 7,62 mm PKT makineli tüfek mürettebat kısmına monte edilen klasik ağır silahı vardır. Maksimum 1350 litre yakıt almaktadır. Ortalama hızı son modellerde 75 kilometreye değin çıkmıştır. Hiç durmadan 620 kilometre yol yapabilecek şekilde tasarlanmıştır (Full yakıt ile birlikte). Eleştirildiği motor sorunları için ArGe çalışmalarına devam etmektedir, radar bulunmayan tanklar ufak bir RPG darbesi aldığı zaman özellikle ateşleme kısmı ve tank motorunda olağanüstü patlamalar meydana geldiği yine cephede bizzat gözlemlenmiştir.
Kullanımı ve Sorunları
İlk ciddi sınavına, 1982 Lübnan Savaşı esnasında İsrail Merkava tankları karşısında çıktı. Üstün rakibine karşı diş göstermiş olsa da Merkava tanklarına karşı üstünlük sağlanamaması ve karşılaşılan problemlerin çözülmesi amacıyla 1985 yılında ’B’ modernizasyonu gerçekleştirildi. Bu modernizasyonunu en önemli kılan durum; günümüz Rus AMT (Ana Muharebe Tankı)’lerinin temelini oluşturan T-90 tanklarının, T-72B tankları üzerinden geliştirilmiş olmasıdır. Bu modernizasyonda 2A46-M topuna geçilmiş, taret korunması arttırılmış ve ön gövde zırhına ‘appliqué zırh’ eklenmiştir. İlk olarak T-55 Enigma tankında NERA tabanlı zırha çok benzer bir zırh yapısı deneyen Ruslar, T-72B tanklarının taret yanak korunması için de bu yapının daha gelişmiş halini kullanmışlardır. Sanılanın aksine Ruslar da her ne kadar bazı önemli farklılıklar olsa da Batı ülkeleri gibi NERA tabanlı sandviç zırh yapısı kullanmaktadır.
NERA (Non-Explosive Reactive Armor), ERA ile benzer korunmayı hedefler fakat patlayıcı madde bulundurmaz. İki metal plaka, aramid gibi ısıya dayanıklı ve güçlü astarı sandviçler. HEAT başlıklı bir mühimmat tarafından vurulduğunda, darbe enerjisinin bir kısmı astar tabakasına dağılır ve ortaya çıkan yüksek basınçtan dolayı çarpma alanındaki plakalar şişer ve bükülür. Bu sayede zırhın etkin kalınlığı artar ve oluşan şekil değişimlerinden dolayı jetin düzgün bir yol alması engellenerek maksimum efektiftik sağlanır. Tek bir NERA plakası, ERA’ya kıyasla daha az korunma sağlar fakat zırhta şişme miktarına bağlı olarak boşluklu şekilde birden fazla plaka yerleştirilmesi ile daha fazla korunma sağlanır. Tek kullanımlık olmaması ve tandem başlıklı mühimmatlara karşı birden fazla kullanıldığı takdirde daha etkili olması ile ERA’dan daha avantajlıdır. Yaklaşık 5 yıllık ömre sahip olup, bu süreden sonra değiştirilmelidir. Bu değiştirme işlemi ise oldukça kolay bir şekilde gerçekleşmektedir.
T-72 tankları bir sonraki ciddi sınavını ise 2003 Irak Askeri Müdahalesinde verecekti. T-72 tankları, bu süreçte hiç daha önce karşılaşmadığı kadar ağır bir hezimete uğrayacaktı. Öyle ki bu müdahalede bulunan birçok İngiliz tankçıları anılarında, “Bir düşman tankına atış yaptığımızda, tankı vurup vuramadığımızı anlayamıyorduk. İlk zamanlarda emin olmak için birden fazla atış icra ederdik fakat vurduğumuz tankların yanına gittiğimizde gerçeği anladık. Yaptığımız atışlar sonucunda tanka isabet eden mühimmat; çoğunlukla isabet ettiği yerden girip zıt bölgeden çıkıyordu, zırhta inanılmaz kırılmalar meydana geliyor ve tanklar tanınmaz hale geliyordu.” gibi benzer ifadeler kurmuştur. Burada yaşanan hezimet, T-72B tanklarından esinlenerek üretilen T-90 tanklarında da taret korunması üzerine büyük bir devrime sebep oldu. 2004 yılında T-90A modernizasyonu gerçekleşti ve T-90 tanklarının tamamı bu modernizasyona uğrayıp bir önceki versiyon bir nevi tarihten silindi. Bu modernizasyon ile altıgen bir taret yapısı ortaya çıktı ve bu yapı ile bu tanklar adeta taret korunmasında çağ atladı. Benzer şekilde T-72B3 modernizasyonu da ilerleyen yıllarda gerçekleşecekti.
T-72 tankları; tıpkı T-34 tankları gibi kolay üretimi, muadillerine göre oldukça ucuz olması, iyi kabul edilebilecek bir ateş gücüne sahip olması, korunma açısından belirli ölçüde güven vermesi ve T-34-85’de olduğu gibi dönemin gereksinimlerini karşılamakta geride kaldığı süreçlerde başarılı modernizasyonlar ile çağa tekrar ayak uydurması ile sembol haline geldi. Öyle ki günümüzde devam etmekte olan farklı bölgelerdeki çatışmalarda T-72 tankları, en önde görev almayı sürdürmektedir.
Rusya’nın günümüzde en yaygın kullanılan T-72 ve en son modifikasyonu olan T-72B3 tankıdır.
Hanedanı devam ettiren model T-72B3 tankının bir önceki modeli, T-72’nin modernize edilmiş modifikasyonu olan T-72B tankıdır. Söz konusu tank, onu T-72 ailesinden daha önce üretilen tüm tanklardan farklı kılan birçok karakteristik özelliğe sahipti. Bu özelliklerse ‘Svir’ güdümlü roket fırlatıcısı, güdümlü füzenin hedefe kitlenmesini sağlayan 1K13 nişan alma aygıtı ve dinamik koruma sistemleriydi.
T-72B3 tankı, Rusya Savunma Bakanının 19 Ekim 2012 tarihli emriyle Rus ordusunda kullanılmaya başlanmıştır.
Yapılan ek çalışmalarla tanka, gece-gündüz nişan alma periskobunun da dâhil olduğu yeni atış güdüm sistemi eklendi. Bu sistem sayesinde tank, 24 saatin her diliminde çevrede 5 kilometrelik mesafeye kadar bulunan hedefleri tespit edip tanıyabiliyor. Tank ayrıca meteorolojik ve topografik koşullarını algılayan sensörlerin bulunduğu sayısal balistik hesaplama cihazı ile donatıldı. Söz konusu cihaz, atış hazırlık sürecinin otomatik olarak yapılmasını sağlıyor ve atışın isabet oranını önemli oranda arttırmış oluyor. Yeni atış güdüm sistemi, sabit konumdan veya hareket halinde yapılan atışlarda kullanılan füzelerin etrafta 5 kilometrelik mesafeye kadar bulunan hedeflere yüksek isabet olasılığını garantiliyor. Hedef takip otomasyon sisteminin entegre edilmesiyle de hareket halinde ve hareketli hedeflere atış yapılması sırasında nişancının çalışmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca mükemmelleştirilen tank, daha modern dinamik koruma sistemleriyle ve sayısal haberleşme araçlarıyla donatıldı.
Ağırlığı artan tankın hareket özelliklerinin iyileştirilmesi amacıyla, T-72B3 tankında temel ürüne göre yüzde 30’dan fazla güçlendirilmiş turbo dizel motor kullanılmaktadır.
Modernize edilen T-72B3, dünyanın en iyi tanklarıyla eşit şartlarda rekabet edebiliyor olarak gösterilmekteydi.
Rus ordusunda be denli önemli olan bir enstrüman nasıl oldu da etkinliğini kaybetmeye başladı ve bekâsıyla ilgili tartışmaları gündeme getirdi?
Belki de tarihin tozlu sayfalarına karışmadan önceki son zamanlarında olan T-72 tankları, en büyük ve zorlu sınavını ise Türk SİHA’larına karşı vermek zorunda kaldı. B ve B3 modernizasyonlarında HEAT başlıklı anti-tank mühimmatlarına karşı korunmayı arttırmak için Kontakt5 ve Relikt gibi ağır sınıf ERA’lar, T-72 tanklarına eklendi. Hatta Javelin gibi tankın hedeflendiği takdirde ölümcül hasar alması muhtemel bölgeleri içinde en zayıf bölge olan tavan zırhını hedef alan mühimmatlara karşı bir reaksiyon gösterebilmek için taretin tavanında da belirli bölgelere ERA döşendi. Ağır sınıf Relikt ERA’lar taretin etrafını sararken Kontakt1 ERA’lar tavanda belirli kesimlere yerleştirildi. Tandem başlıklı mühimmatlara karşı ERA’lar kesin bir korunma sağlamıyor olsa da bu tip mühimmatlara karşı isabet alındığı anda ortaya çıkan patlama esnasında yaşanan genleşme sayesinde ortaya çıkan geçici zırh etkisi ile önemli bir korunma sağlıyor.
Suriye’de Libya’da ve Karabağ’da toplamda 70’den fazla T-72 tankı MAM-L tarafından imha edildi. Suriye’de aktif olarak kullanılan T-72 tanklarının modellerine baktığımızda karşımıza M, A, AV, B ve B3 modelleri çıkarken; Karabağ’da A, AV, B ve B3 modelleri işgalci Ermeni güçleri tarafından kullanılmaktadır. Libya’da ise T-72A ve AV modelleri darbeci General Hafter güçlerine hizmet etmektedir.
700mm RHA’dan fazla delme kapasitesine sahip tandem başlıklı MAM-L, genellikle tankın kulesinin arka bölümünden tankın tam ortasına yani mühimmatların otomatik doldurucu etrafında dizildiği bölgeye yönelik bir açı ile T-72 tanklarını vurarak imha etmektedir. Tam tersi yönden aynı açı ile yapılan atışlar, top kalkanına üstten açılı bir isabet gerçekleşebilme ihtimali ve bu ihtimal dahilinde MAM-L’nin yaratacağı maksimum etkinin oldukça indirgenebilir olması ile tercih edilmemektedir. Benzer açı ile yan bölgelere yapılacak atışlar da Relikt ya da Kontakt5 gibi ağır sınıf ERA’ların önemli derecede geçici zırh etkisi oluşturması ve açıdan dolayı efektif korunmanın artması sebebiyle tercih edilmemektedir. SİHA’ların uçtuğu irtifalardan 90 dereceye yakın açılarla tankları hedefleyip vurmak pek mümkün olmaması sebebiyle optimum çözüm 2000 yıldan daha fazla zamandır süregelen TSK bilgi birikimi ile ortaya konmaktadır. Türk mühendisleri ve Türk şirketlerinin göstermiş olduğu başarılı ürünler, TSK bilgi birikimi ve becerikli personeller bir araya geldiğinde ortaya büyük bir başarı çıkmaktadır.
ROKETSAN tarafından Lazer Güdümlü Anti-Tank Füzesi (L-UMTAS) üzerinden geliştirilen MAM-L, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tarafından geliştirilen ANKA ve Baykar Savunma tarafından geliştirilen Bayraktar TB2 tipi Silahlı İnsansız Hava Araçları’ndan atılarak; Suriye, Libya ve Karabağ’da büyük çoğunluğu tıpkı T-34 gibi bir devrin sembolü haline gelmiş, 25.000’den fazla üretilmiş T-72 tankı olmak üzere şu ana kadar 150’den fazla tankın imha edildiğini söyleyebiliriz.
Sonuç
Soğuk savaş sonrası dünya üzerinde bozulan güç dengesi ABD’nin lehine olacak şekilde değişmiştir. Bu gelişen durumdan istifade eden ABD ve Batı yönetimleri Doğu’ya doğru hareket etmeye başlamıştır. Bu hareket, küresel teröre karşı mücadele, demokratikleştirme, insan hakları ihlallerinin önlenmesi gibi sebepler öne sürülerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Tarihe milât olarak geçen 11 Eylül 1999 sonrası şekillenen “Yeni Dünya Düzeni” içerisinde stratejik menfaatlerin odaklandığı Orta Doğu istikrarsızlık merkezi addedilerek burada ABD menfaatlerine karşı tehdit olarak algılanan iki güç kaynağı, “Radikal İslam” ve “milliyetçilik” akımlarının bölgeye uygun demokrasi ve ekonomik kalkınma hareketlerinin ateşlenmesi suretiyle “Ilımlı İslam Kuşağı”na dönüştürecek uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesi hedeflenmektedir.
Milenyum sonrası değişen yeni dünya düzeni beraberinde bir çok riskler ve fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Bu konudaki fikirlerimizi daha önceki yazılarımda detaylı olarak ele almıştım. Bir Karadeniz hakimiyeti söz konusu, Rusya’nın imparatorluk dönemine olan tutkuları ise Putin’in başka bir motivasyon konusu. Putin için uzun zamandır söylenen söylemlerin içinde Deli Petro’nun yapamadığını yapan lider ifadesi yer almakta. Çünkü Putin Rusların ilk defa sıcak denizlere inmesini sağlayan bir lider olarak tarihe geçmesini sağladı. Bir de bölgede sessiz bir oyuncu daha var. O da Çin’dir. Yüzyılın başından bu yana, Çin’in yükselişi küresel tartışmalara yol açmaktadır. Günümüzde Çin’in uluslararası jeopolitikte başgösteren etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Bu bağlamda Çin’in büyüyen satın alma gücü ile politik zayıflığı arasındaki paradoks Çin politikalarını önümüzdeki süreçte daha da agresif bir hale getirebileceği düşünülmektedir. Duruma böyle bakıldığında Putin’in Çinle olan ilişkilerinin dikkatli bir şekilde takip edilmesi gerçeği karşımıza çıkacaktır.
Putin bu savaşa sonunu bilmeden mi girdi? Bilindiği üzere Uganda-Tanzanya savaşı, Ekim 1978’den Haziran 1979’a kadar sürmüş ve Uganda Devlet Başkanı İdi Amin’in devrilmesiyle sonuçlanan ve Tanzanya lehine sonuçlanmış bir savaş olmuştu. Keza 24 Aralık 1979’da Sovyet lideri Leonid Brejnev’in emriyle Afganistan’a giren Rus birlikleri, 14 Nisan 1988’de, Birleşmiş Milletler’in girişimiyle Cenevre’de imzalanan Cenevre Anlaşması sonrasında 15 Şubat 1989’da Sovyet güçlerinin çekilişiyle sona erdi. Bu geri çekilme, SSCB’yi dağılmasına yol açan olay olarak gösterilir. Sovyetler Birliği’nin dağılması, 25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla 26 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağıldığı olaydır.
7 Ekim 1952, tarihinde Leningrad’da doğan, Rusya’nın şu anki başkanı olan Putin aynı zamanda eski bir istihbarat görevlisidir. Putin, 1999-2000 yılları arasında başbakanlık, 2000-2008 yılları arasında Başkanlık, 2008-2012 yılları arasında tekrar başbakanlık görevini üstlenmiştir. Başbakanlığı döneminde İktidar partisi Birleşik Rusya’nın genel başkanlığı görevini üstlenmiştir. 2004 yılında yapılan seçimlerde ise %72 oyla tekrar devlet başkanı seçilmiştir. Döneminde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan ekonomik çöküş sonrası tekrar toparlayan Rusya ekonomisi hızlı büyüme rakamları yakalanmış, bununla birlikte ülkesinin bağımsızlığı yolunda çeşitli adımlar atılmış, merkezi otorite kuvvetlendirilmiş ve Rusya Silahlı Kuvvetleri’nde çeşitli modernizasyon uygulamaları başlatılmıştır. Hatırlanacağı üzere 4 Mart 2012 tarihinde yapılan seçimler sonucu %63,6 oyla Rusya Federasyonu’nun 3. kez devlet başkanı seçilmişti.
Şimdi böylesi güçlü bir lider Ukrayna’da ne hatalar yapmış olabilir birlikte göz atalım.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali planlandığı gibi gerçekleşmiyor. Ukrayna savunması, ülkenin en büyük ikinci şehri olan Harkov’da büyük bir saldırıyı püskürtmüş gibi görünüyor. Güneyde ise Putin’in kuvvetleri bir miktar toprak ele geçirdi, ancak Ukrayna kasabalarından kısmen uzak durdu. Ukraynalılar Kiev çevresinde birçok saldırıyı durdurdu. Başkentte ise Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski meydan okuyan bir figür olarak ortaya çıktı. Zelenski, Putin’in konuşmalarında tasvir ettiği gibi uyuşturucu bağımlısı bir Nazi olarak değil de, cesaret ve vatanseverlikle bir araya gelen bir ulusun lideri olarak gönüllerde yer aldı.
Savaşın sonucunun ne olacağı an itibarıyla belirsiz olsa bile şunlar söylenebilir. Savaşın başında Rusya Devlet Başkanı, siviller ve her iki tarafın askerleri için korkunç kayıplar olsa dahi Kiev de dâhil olmak üzere Ukrayna şehirlerini kuşatmak için askeri kuvvetlerinin rezervlerini de kullanabilir. Bu durumda Putin, büyük bir maliyet ve kayıpla bu savaşı kazanabileceği öngörülebilir. Zaman içinde Kiev’de veya Sovyet Ukrayna’sının doğal başkenti olan Harkov’da kukla bir hükümet kurabilir.
Ancak daha geniş bir açıdan bakıldığında Putin, böyle bir yıpratma savaşını yürütmek zorunda kaldığı anda zaten kaybetmiş olacaktır. Ukrayna’da şehirlerin ve sakinlerinin hedef alınmasından doğan vatanseverlik ruhu, onun adına hüküm sürecek herhangi bir hükümetin gayri meşru görülmesini sağladı bile. Dünyanın dört bir yanında daha da dışlanacak. Kendi ülkesinde ise yaptırımlarla boğulmuş ve baskıcı rejimi altında çiğnenmiş bir toplumun başında olacak.
Rus seçkinlerinin, Putin’in paranoyak maceracılığı karşısında dehşete düştüğü ve yoksullaştığı her zamankinden daha açık görünüyor. Ukrayna’daki planları ne kadar kötüye giderse, rejimindeki çatlaklar o kadar çabuk ortaya çıkacak ve Rus halkının daha büyük bir kısmı sokaklara dökülecek. Putin, Kremlin’de tutunmak istiyorsa, Rusya’da on yıllardır görülmemiş bir şiddette terör rejimi uygulamak zorunda kalabilir.
Putin’in ilk hatası, düşmanını küçümsemek oldu. Belki de kendi propagandasına inanıyordu: Ukrayna’nın gerçek bir ülke olmadığı, CIA tarafından ortaya çıkarılmış sahte bir ülke olduğu ve yönettikleri halk tarafından nefret edilen hırsızlar tarafından idare edildiği propagandası. Eğer Ukrayna’nın, Rus gücüyle ilk karşılaştığı anda çökeceğini umduysa bundan daha fazla yanılamazdı. Eski bir KGB subayının bu denli büyük bir yanılgıya nasıl düştüğü akıl karıştırıcı olarak görülüyor.
Putin’in ikinci hatası ise kendi silahlı kuvvetlerini kötü yönetmek oldu. Onun hava kuvvetleri şimdiye kadar gökyüzüne hâkim olmayı başaramadı. Halkını, Rusya’nın bir savaşta olmadığını, yalnızca bir tür “Nazilerden arındırma” operasyonu gerçekleştirdiği konusunda ikna etmeye çalıştı. Ne yapacaklarından emin olmayan askerler, kurtarıcı olarak karşılanma beklentisiyle Ukrayna’ya girdiler. Eğer askerlerine Ukraynalı akrabalarını katletme emri verirse, askerler bu emre itaat etmeyebilirler. Eğer Ukrayna şehirlerini ele geçirme denemelerinde çok fazla askeri ölürse bunu kendi ülkesinde örtbas edemeyebilir.
Üçüncü hatası ise Batı’yı küçük görmek oldu. Batı’nın, herhangi bir cevap veremeyecek kadar yozlaşmış ve bencil olduğuna inandı belki de.
İnsanların demokrasiye olan inancının samimi olduğuna inanmakta zorluk çeken bir diktatör olarak Ukrayna’ya yönelik halk desteğinin bu kadar artması eminim onu şaşırtmıştır. Bu destek kendisini Londralıların Ukrayna milli marşında ayakta durması ve Berlin’deki Brandenburg Kapısı’nın Ukrayna bayrağındaki mavi ve altın renkleri ile aydınlatılmasıyla gösterdi.
Ukraynalıların cesareti ile ilham bulan ve kendi vatandaşları tarafından teşvik edilen Batılı hükümetler sonunda savaşma iradesine sahip oldu. Haklı olarak uçuşa yasak bölge ilan etmek gibi Rusya’ya yönelik doğrudan askeri faaliyetlerden kaçındılar. Bunun yerine, 26 Şubat’taki üçüncü denemelerinde Rusya’nın merkez bankasına ve finansal sistemine yönelik gerçekten güçlü yaptırımlar üzerinde anlaştılar. Bu yaptırımlar Rusya’nın rezervlerine ulaşmasını engelleyebilir ve bankalarını zayıflatabilir.
Bir sonraki gün bu yaptırımlar oldukça öfkeli bir Rus cevabı ile karşılaştı. Askeri yetkililerine danışan Putin, ülkenin nükleer kuvvetlerini teyakkuza geçirdi. Ekonomik yaptırımları nükleer savaş ile eşdeğer görüyordu.
Bu, hem etik açısından yanlış hem de bir felaketi tetikleyecek bir tırmanışın ihtimalini yükseltiyor. Bu, Batı’nın yaptırım uygulamasının bir hata olduğu anlamına gelmiyor. Putin’in bu saldırganlığı, onun ne kadar tehlikeli birisi olduğunun kanıtlıyor. Yapabileceklerinden korkarak geri adım atmak yalnızca ileride büyük krize davetiye çıkaracaktır.
Bunun yerine, Rusya’nın tehdidine, BM Güvenlik Konseyi’ndeki Çin ve Hindistan dâhil olmak üzere tüm nükleer güçler tarafından, nükleer tehditlerde bulunmanın kabul edilemez olduğuna dair açık bir bildirge ile karşı çıkılmalıdır.
Aynı zamanda üst düzey Amerikalı subaylar, eylemlerinden şahsen mesul tutulacakları konusunda onları uyarmak için Rus meslektaşları ile yakın temasta kalmaları gerekmektedir. Dünya, Putin’in tekrar ciddi bir hata yapmasını kaldıramaz.
Rusya Savunma Bakanının 19 Ekim 2012 tarihli emriyle Rus ordusunda kullanılmaya başlanan T-72B3 tankının Ukrayna Savaşı’nda göstermiş olduğu beklenmeyen başarısızlıklardan yola çıkılarak hazırladığımız bu yazıda Ukrayna-Rus Savaşına ve neden olabileceklerine de kısa olarak değinilmiştir.
Savaşların doğası değişmiş savaşlar sınır ve kural tanımaz bir hale evirilmiştir. Böylesi değişen bir savaşta konvansiyonel savaşların karar silahı olarak bilinen tank nereden geleceği belli olmayan imha gücü karşısında gizlenmesi çok zor olan hedef durumuna düşmüştür.
Unutmayalım savaşa sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün; “…Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz…” Savaş, saldırganlardan korunmak için bir kurtuluş savaşı olursa gerekçe taşıyabilir. Bunun dışındasavaşın kazananı olmaz. Sadece insanlık kaybeder. Yazıma Platon’un bir sözüyle son vermek istiyorum; “Savaşın sonunu sadece ölüler görür.”
Kaynaklar
Alexei BOGATUROV, Foreign Policy of the Russian Federation
Halida MAULIDIA, Russia’s Foreign Policy under Vladimir V. Putin’s Administration
Metin GÜRCAN, Preparing for the Previous War: The Impact of the Changing Global Security Enviroment on Traditonal Warfare
Sait SÖNMEZ, Moskova’nın Kutuplaşma Çabaları: Putin Dönemi Rus Dış Politikası, Avrasya Etütleri
Süleyman ÖZMEN, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) Kapsamında Orta Doğu Üzerinde Uygulanan Planların Genel Bir Analizi
Yusuf ÖZER, Savaşın Değişen Karakteri: Teori ve Uygulamada Hibrit Savaş
https://tanktarihi.tr.gg/Tank-Nedir.htm
https://www.savunmasanayist.com/dunyanin-en-pahali-tanki-amx-56-leclerc/
https://www.cfr.org/global-conflict-tracker/conflict/conflict-ukraine
https://www.bbc.com/news/world-60525350
https://www.wsj.com/articles/cause-ukraine-war-robert-service-moscow-putin-lenin-stalin-history-communism-invasion-kgb-fsb-11646413200 https://www.politico.eu/article/fight-ukraine-russia-worldwar-risk