Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Yunanistan’a konuşlandırdığı askerler ve ABD’nin Dedeağaç başta olmak üzere söz konusu ülkede edindiği askeri üsler, Yunan kamuoyunda egemenlik hakları bağlamında tartışılmaktadır. Nitekim Makedonya, Mısır ve İtalya’yla acelece imzalanan anlaşmaların arkasında da ABD’nin baskısının olduğu bilinmektedir. Yunanistan Eski Başbakanı ve SYRIZA Partisi Genel Başkanı Aleksis Çipras’ın da Başkabakan Kyriakos Miçotakis’i ülke topraklarında süresiz yabancı askeri tesislere izin veren ilk başbakan olması ve ABD’yle yapılan anlaşmanın Türkiye’ye karşı destek taahhüdü içermemesi nedeniyle eleştirmesi, mevzubahis anlaşmalar için makul gerekçeler üretilmesini tetiklemektedir.
Yunanistan Eski Genelkurmay Başkanı Mikhail Kostarakos da bu konuda Kathimerini gazetesi için bir makale kaleme almıştır. Makalesinde Kostarakos, bir yandan muhtemelen Yunan kamuoyunu rahatlatmak amacıyla Yunanistan’ın ABD’yle ilişkilerindeki rolünü arttırmasının ehemmiyetine dikkat çeken yorumlarda bulunmuş; diğer taraftan da Türkiye’yle ilişkilerde uzun vadede yeni sorun başlıkları açabilecek iddialar ortaya atmıştır.
2011-2015 döneminde Genelkurmay Başkanlığı yapan Kostarakos’a göre Yunanistan, yeni strateji çerçevesinde Bulgaristan, Romanya ve Orta Avrupa’dan Rusya’nın tehdidini en fazla hisseden Baltık ülkelerine kadar uzanması gereken Avrupa’nın savunma duvarının köşe taşıdır. Kostarakos, Girit’teki Suda Körfezi’nden başlayıp “adalar üzerinden” Dedeağaç’a ve oradan da kara yoluyla uzanan iç savunma hattı nedeniyle Yunanistan’ın bu yeni düzenlemenin hayati parçası olduğunu iddia etmektedir.
Kostarakos’a göre, Ege’de birbirini takip eden üç savunma hattı vardır. Bunlar; Limnos (Limni)-Lesvos (Midilli); Evia (Eğriboz)-Kikladlar-Ikaria (Ahikerya)-Samos (Sisam); ve Kythira (Çuha)-Girit-Karpathos (Kerpe)-Rodos hatlarıdır. Zira yine Yunanistan’ın askeri strateji algısına göre Atina, Boğazlardan Türkiye’yi geçen herkesi durdurabilir ve Boğazların kontrolü, Türkiye’ye verilirken giriş ve çıkışların kontrolü de Yunanistan’a verilmiştir. Nitekim Soğuk Savaş sırasında Türkiye ve Yunanistan, Sovyetler Birliği’ne ve Varşova Paktı üyelerine karşı NATO’nun İspanya’dan Türkiye’ye uzanan güney kanadının bariyeriydi.
Kostarakos’a göre, Soğuk Savaş sonrasında “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politika tercihleri” bu stratejik zinciri alt üst etmiştir. Yine bu yaklaşıma göre, söz konusu siyasi tercihler, Türkiye’nin rolünü sarsmış ve Türk-Amerikan ilişkilerine gölge düşürmüştür. Dolayısıyla Güney Stratejisi’nin zincirini değiştirme ihtiyacı, 2014 yılında Kırım’da yaşanan gelişmelerin ardından bir kez daha Rusya’yı kontrol altına alma gerekliliğine bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
Yunanistan Eski Genelkurmay Başkanı’na göre Ankara, ABD’nin askeri yeteneklerinden korkmamakta, Türkiye aleyhine dönmeyeceklerini ve sonsuza dek orada kalmayacaklarını; dolayısıyla tehdit olmadıklarını bilmektedir. Ancak Batı’nın planlarının dışında bırakılmaktan ve yavaş yavaş duvarın diğer tarafına geçmekten de rahatsızlık duymaktadır.[1] Kostarakos, Türkiye’nin Dedeağaç’taki ABD üslerinden duyduğu huzursuzluğu dile getirmesine ve bunun iç kamuoyundaki etkisine karşı, akılcı görünmeyi hedefleyen bir açıklama getirmeye çalışsa da Yunan siyasiler tarafından Yunanistan’ın Türkiye’yle sınırları, Avrupa Birliği (AB) ve Batı’nın doğuyla olan sınırları şeklinde görülmektedir. Üstelik varlığını iddia ettiği stratejinin temelleri, işaret ettiği hususlar olamaz.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ya da Lozan ve Paris Barış Antlaşmalarının hiçbir şekilde Yunanistan’a Boğazları kontrol ödevi ya da hakkı tanımadığı, sözleşmelerin lafzında veya görüşme tutanaklarında bu yönde bir imanın dahi bulunmadığı dikkate alınırsa, Kostarakos’un Eski Genelkurmay Başkanı sıfatıyla yeni durumdan vazife çıkarmaya çalıştığı ve Ege’deki anlaşmazlıklar için Yunanistan lehine sözde hukuki zemin oluşturmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.[2]
Yunanistan hiçbir dönemde Boğazların kontrolünün bir parçası olmamıştır. Boğazların denetimi, uluslararası bir antlaşma olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin teyit ettiği üzere, sadece Türkiye’dedir ve Türkiye, düzenlenen rejimi kararlılıkla uygulamaktadır. Serbest geçiş rejimi yerine özel statü belirlenen üç boğazdan biri Türk Boğazlarıdır. Bu doğrultuda Montrö’de belirlenmiş kurallar çerçevesinde Boğazlardan geçiş yapmış bir geminin Çanakkale çıkışında Yunanistan tarafından durdurulmasının hukuki zemini bulunmamaktadır. Yunanistan’ın bir gemiyi durdurması halinde de bunun Boğazların güvenliğiyle ilgisi olmayacaktır.
Diğer taraftan Kostarakos’un adalar üzerinden oluşturulduğunu iddia ettiği iç savunma hattında saydığı adalar da Lozan ve Paris Barış Antlaşmalarında gayri askerî statüde olmak kaydıyla Yunanistan’ın kullanımına verilmiştir. Türkiye’nin 26 Mart 1987 tarihli ve 19412 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) Semadirek, Limni, Midilli, Sakız ve İpsala açıklarında petrol arama ruhsatı veren Bakanlar Kurulu kararı da dikkate alındığında, Yunanistan’ın Ege’ye iç deniz muamelesi yapma hakkının bulunmadığı ve Türkiye tarafından bunun tanınmadığı anlaşılmaktadır.
Muhtemelen Kostarakos da öne sürdüğü stratejik bakış içindeki hatalı varsayımların Türkiye’de herhangi bir karşılığının olmadığının farkındadır. Yine de gelişmelerden Yunanistan lehine sonuçlar çıkarmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Söz konusu çabanın ABD askeri gücünün gölgesinde; Rusya’ya karşı Balkanlarda set oluşturma projesi çerçevesinde verildiği açıktır. Ancak Yunan iç kamuoyunda Amerikan üs ve askerlerinden duyulan rahatsızlık artmaktadır ve bu tür açıklamalar, Atina’nın rolünü Yunan kamuoyunun gözünde büyütme amacı taşımaktadır.
Anlaşılacağı üzere, Yunanistan’da ABD’nin Rusya’yı çevreleme siyasetinden ziyade; Türkiye’ye karşı Washington yönetiminin desteğinin alınmasına odaklanılmıştır. Lakin bu konuda tam tatmin olunmadığı görülmektedir. ABD’nin Doğu Akdeniz’de çıkacak hidrokarbonu sıvılaştırılmış gaz olarak Dedeağaç üzerinden Avrupa’ya sevk etme projesinin Yunanistan’a hem Doğu Akdeniz’deki hak iddiaları hem de enerji güvenliği açısından faydaları, ilgili ülke kamuoyunda memnuniyetle kabul edilmektedir. Ancak yine de ABD’ye süresiz askeri tesis kurmasına verilen izin, ciddi bir tedirginlik yaratmaktadır.
Yaşanan gelişmeler, Balkanlarda ABD’nin artan etkisiyle birlikte ele alındığında, hedefi sadece Rusya’yı ya da Rusya’yla birlikte Türkiye ve Çin’i de bölgede etkisizleştirme amacı taşıyan dönüşüm sürecinin, Doğu Akdeniz’deki yetki alanları meselesini Ege Denizi’ne de taşıyabileceği görülmektedir. Atina da karşılanmayan beklentileri için temel hukuki zemini dönüştürme ve hatta çarpıtma girişiminde bulunmaktadır.
[1] Mikhail Kostarakos, “Turkey’s Crocodile Tears over Alexandroupoli”, Ekathimerini, https://www.ekathimerini.com/opinion/1172892/turkey-s-crocodile-tears-over-alexandroupoli/, (Erişim Tarihi 1.12.2021)
[2] 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ne ek olarak imzalanan Protokol’ün 1. maddesi, “Türkiye, işbu Sözleşmenin Başlangıç (Préambule) kesiminde, tanımlandığı biçimde Boğazlar bölgesini hemen yeniden askerleştirebilecektir.” (Turkey may immediately remilitarise the zone of the Straits as defined in the Preamble to the said Convention) hükmünü düzenlemiştir. Burada sadece Türkiye için Boğazlar çevresindeki gayri askerî statü kaldırılmıştır. Bu durumda Yunanistan için hem Lozan (1923) hem Paris (1947) Barış Antlaşmalarında hükme bağlanan adaların gayriaskerî statüsü bağlayıcılığını sürdürmektedir.