
Yunan yönetimi Batı Trakya’da Müslüman Türk Azınlığı’nın Müftülüklerine el koyarak dini özgürlüğüne doğrudan müdahale etmeye devam ederken, Türkiye’de ABD destekli Fener Rum Patrikhanesi cemaatinin yaşamadığı bölgelere Yunanistan’dan ithal ettiği Metropolitler atıyor.
Fener Rum Patrikhanesi son 5 yıldır Türkiye’nin Batı Anadolu Bölgesinde ağırlıklı olmak üzere eskiden Rum nüfusun yaşadığı ancak en az 100 yıldır Rum nüfusunun olmadığı yerlere Metropolit atıyor. Dikkatlerden kaçmayan bu Lozan Antlaşmasına aykırı durum, akıllara “ABD ve Yunanistan destekli Patrikhane, kilise kalıntılarına Mitropolit atayarak ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu gündeme getirdi.
LOZAN ANTLAŞMASI İHLAL EDİLİYOR
Patrikhanenin en fazla cirit attığı ve Patriğin doğum yeri Gökçeada’nın bağlı olduğu Çanakkale merkezli canakkaledemokrat.com’da yer alan habere göre Patrikhane’nin bu şekilde kiliselerini taşıma yolu ile cemaat oluşturduklarını belirtiyor. Habere göre, bu durum Lozan’ın açık ihlali olarak değerlendiriliyor.
Öte yandan İstanbul’daki Gayrimüslim Azınlıkların karşılığı olarak Batı Trakya’da eşit haklarla bırakılan Türk Müslüman Toplumunun azınlık hakları Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Yunan devleti tarafından açıkça ihlal edilmeye devam ediyor. Türk kimliğini inkar eden Faşist Yunan devleti keyfi olarak kendi politikasına uygun sözde Müftüler atamaya, Türk nüfusun seçtiği Müftülere ise ceza davaları açarak makam gaspı suçlamasıyla yargılamaya devam ediyor.
Türkiye’de Lozan, tanınan hakların üzerinde haklar tanındığı için ihlal edilirken, Yunanistan’da devletin azınlığa tanınan hakları gaspıyla ihlal ediliyor.
Canakkaledemokrat.com haber sitesi, haberinde kamuoyunun merak ettiği şu çarpıcı soruları gündeme taşıdı:
CEMAATSİZ ÇANAKKALE, GELİBOLU, SİLİVRİ, ŞARKÖY, MUDANYA METROPOLİTLERİ NE İŞ YAPAR?
Geçtiğimiz günlerde Başpapaz (Patrik) Bartholomeos Gökçeada’ya gitti. Yanında ise Silivri Metropoliti Maksimos Avgenopulos ile Manisa Alaşehir Metropoliti Meliton Kapros vardı. Manisa’nın Alaşehir ilçesinde yaşayan Rum var mı? Peki Silivri de yaşayan Rum var mı? Bu soruların yanıtlarını merak ediyoruz. Bu arada Gelibolu’da yaşayan Rum nüfusu olmadığnı öğrendik Peki Gelibolu’da Metropolit ne iş yapıyor?
Kamuoyundaki yansımalara göre, (Lozan Antlaşması’na göre İstanbu Fatih İlçe Kaymakamlığı’na bağlı ve bunun dışında yetki alanı bulunmayan Başpiskoposluk) Patrikhanenin, yetkilerini aşarak Rum Ortodoks Cemaati yaşamayan (ki, yaşasa da oraya Metropolit atama yetkisi yok) bölgelere Metropolit ataması, uzun vadede burada kilise yoluyla cemaat taşıma ve etki alanları oluşturma gayreti olarak değerlendiriliyor.
Atatürk’ün işgal yıllarından fesat ve ihanet ocağı olarak nitelendirdiği Patrikhane’nin karanlık geçmişine göz atıldığında hakkındaki iddiaların yabana atılmaması gerektiği görülüyor.
I. DÜNYA SAVAŞINDA PATRİKHANE
Patrikhane I. Dünya Savaşı boyunca Anadolu ve Rumeli’de onlarca örgüt kurdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan yenik çıkacağını düşünerek, olası Yunan işgaline destek olacak yerel yapılar oluşturdu. Pontus Cemiyeti’ne bağlı çeteler, Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basarak toplu öldürmeler yaptı. Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkacağı anlaşılınca, 1918’de Patrikhane’nin dış kapısına bağımsızlık anlamına gelen çift kartallı Bizans bayrağı çekildi. Patrikhane, bağımsızlık istemini bayrak çekmeyle sınırlamadı ve işgal güçlerinin kendisine verdiği desteğe dayanarak, Yunanistan’a bağlanma yönünde kararlar aldı. Önce, Osmanlı uyruğundan olmayan ve Türk düşmanlığıyla tanınan Atina Metropoliti Meletios, 8 Aralık 1921’de Patrik ilan edildi. Yasal dayanağı olmayan bu atamayı hükümet kabul etmedi ancak Meletios Patrik olarak çalışmalarını sürdürdü. Patrik vekili Nikola şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi, 6 Mart 1919 günü, Türk esaretinden kurtulduğunu ve anavatan Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan etmiştir.”
KURTULUŞ SAVAŞINDA PATRİKHANE
Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı papazlar, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna dek Yunan Ordusunu destekledi. Batı ve Orta Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerindeki hemen tüm Rum ayaklanmalarında etkin biçimde yer aldı. Kiliselerin bodrumuna silah depoluyor, çeteler oluşturuyor ve Yunan ordusuna asker topluyorlardı. Aynı işi, Doğu’da Ermeni papazlar yapıyordu. Patrik Meletios, Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’a gönderdiği telgrafta, “Patrikhane’nin ve Anadolu’daki Rum milletinin Yunan Ordusu’nun arkasında” olduğunu söylüyordu.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN PATRİKHANE HAKKINDAKİ TAVRI
Mustafa Kemal Paşa, dinî görünümlü emperyalist kışkırtmaya ve bu kışkırtmanın araçlarından biri olan Patrikhane’ye karşı önlem almakta gecikmedi. Kuvayı Milliye’nin silahlı gücünü kullanarak, Rum çetelerini önce etkisizleştirdi sonra ortadan kaldırdı. Kilise bodrumlarındaki silahlara elkoydu. Papazların Yunan yaymacası (propagandası) yapmasını önledi. Mustafa Kemal, Le Journal muhabiri Paul Herriot’a, 25 Aralık 1922 günü Patrikhaneyle ilgili olarak şunları söyledi: “Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındıramayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız ne gibi gerekçe ve nedenle ileri sürülebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan değil midir?
PATRİKHANE’NİN BUGÜNKÜ DURUMU
Türkiye’nin güçlü dönemlerinde susan, güçsüz dönemlerinde hareketlenen Fener Rum Patrikhanesi’nin sesi bugünlerde de gür çıkıyor. İstekler yerine getirildikçe yeni istekler ileri sürülüyor. İstemediği bir durum karşısında da özellikle ABD başta olmak üzere uluslararası alanda elçilikleri ile Türkiye karşıtı söylemlerde bulunuyor ve yandaşları vasıtasıyla bunu körüklüyor.
Türkiye hükümetinin hoş görülü azınlık politikası ve Türk-Yunan dostluğunun bir nişanesi olarak alınan kararıyla, Ekim 2010 ve 2011’de Yunanistan yurttaşı 20 üst düzey papazı Türk yurttaşı yapıldı. Lozan’a aykırı bir biçimde yapılan bu uygulamayla Fener Rum Patrikhanesi’nin buyruğunda çalışmaya başlayan bu papazlardan ikisi, Çanakkale ve Isparta’ya metropolit yapıldı. Daha sonra İzmir’e atama yapıldı. Arkasının geleceği belli olan bu girişimler Türk basınında pek yer almadı ve Patrikhane’ye Yunanistan’dan kadro aktarımı yapıldı. 20. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Teoloji Araştırma Merkezi adlı özel araştırma kuruluşu konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi Bizans döneminin kadrosunu topluyor. Bir tek Ortodoks’un olmadığı illere metropol atanıyor. Gereksinim duyulan kadrolar için Yunan papazlar, ağır ağır yürütülen bir programla Türk vatandaşı yapılıyor”.
Konuya duyarlı Türk basınında yapılan değerlendirmelere göre, “Yunanistan’dan papazların Türk yurttaşlığına alınması ve Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik yapılması konusunda ABD’de yoğun çalışmalar yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve Lozan Anlaşması’na aykırı olan bu tutum sürekli gündemde tutuluyor. Fatih Kaymakamlığı’nın denetimine bağlı bir dini birim olan Patrikhane, uluslararası siyasetin Türkiye’ye yönelen unsuru durumuna getiriliyor, bu tutumla yüzyıl öncesine adeta geri dönülüyor.”
KALANCİS’TEN İTİRAF GİBİ AÇIKLAMALAR
Yunanistan, ABD’nin de desteklediği Patrikhane’nin Türkiye’deki haklarının ihlal edildiğini her platformda dile getirirken, kendi vatandaşı olan Batı Trakya’daki Müslüman Türk Toplumunun Azınlık haklarını Lozan’ı çiğneyerek ihlal ediyor. Son olarak Batı Trakya’yı ziyaret eden ve menfi icraatları nedeniyle Batı Trakya Türkleri tarafından istenmeyen Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis açıklamalarında, “Batı Trakya’da Müftülük konusunda seçim yapılmayacak, çünkü anayasaya aykırıdır. Seçimle müftü, devlet içinde bağımsız yapılanmaya yol açacağı için sakıncalıdır. Bu konuda Yüksek Mahkemenin kesin kararı var.” diyerek, Yunanistan’ın haksız tutumunu bir kez daha ortaya koydu.
Patrikhane’nin, Heybeliada Ruhban Okulu’nun Türkiye’deki herhangi bir kuruma bağlı olmadan tamamen kendi denetiminde bağımsız bir şekilde açılmasının Türk Anasayası’na aykırılığını görmezden gelen Kalancis gibi yetkililerin çifte satandardı ve dolayısıyla samimiyetsiz tutumu Batı Trakya Türklerinin ve sağduyulu kesimlerin tepkisine neden oluyor. Türkiye’de Patrikhane’nin yetkileri Lozan ile belliyken, hükümetin esnek tutumu ve hoşgörüsü ile yetkilerini aşarak cemaati olmayan bölgelere Metropolit atadığı görülüyor. Yunanistan’da buna benzer bir uygulamaya rastlamak imkansızdır. Orada tam tersine Batı Trakya’daki Müslüman Türkler tarafından blirlenen Müftü ve din görevliler devlet tarafından baskılara maruz kalırken, Batı Trakya dışındaki bölgelerdeki camilerde ibadet yapma talepleri bile reddediliyor.
MÜFTÜLÜKLERE YAPILAN HAKSIZLIKLAR TÜRKİYE’DE PATRİKHANE’YE YAPILSAYDI NASIL TEPKİ VERİRLERDİ?
Türkiye Lozan ile Patrikhane’ye tanınan haklara riayet ederek dini kurumların kurumsal yapılarına, işleyişine, patrik seçimine müdahale etmemektedir. Tam bu noktada Kalancis ve arkasındaki zihniyete şu soruyu yöneltmek icap ediyor: Yunanistan’ın Batı Trakya’daki müftülüklere müdahalesi gibi bir müdahaleyi Türkiye devleti yapsa nasıl tepki verirdiniz?
Lozan Antlaşması, Patrikhane ve Batı Trakya’daki Müftülüklere aynı hakları sağlıyor. Ancak buna rağmen Yunan devlet yetkilileri kendilerine göre uydurdukları milli güvenlik gerekçeleriyle müftülüklere el koyuyor ve keyfi düzenlemelerle dindaşı olmadıkları Müslüman Türklerinin doğrudan dini iradesine ve yaşantısına İslam’a ve insan haklarına aykırı bir şekilde müdahale etmektedirler. Keyfi düzenlemelerle müftülüklere Hristiyan memurlar atanıyor. Atina’daki bir türlü açılamayan sözde cami mütevelli heyetine Hristiyanların atandığı gibi. Bu tür skandalların sadece Yunanistan’da yer aldığı söylenebilir. AB’de ve Balkanlarda bir benzerine henüz rastlanmış değil. Lozan’a aykırı bir şekilde ve Azınlığın tepkisine rağmen “240 Kutsal Öğretici” adıyla kanun çıkararak Batı Trakya’daki camilere imam ve görevli, okullara din öğretmeni atamak da ayrı bir skandal olarak tarihe geçmiştir. Yunan medyasında yer alan haberlere göre, Yunanistan’ın özenle seçerek belirlediği kendi politikası için “kullanışlı” bu sözde imamlarla (Bunların imamlık ve din görevliliği tartışmalıdır) yakın gelecekte sözde müftüleri seçtirmeyi planlıyor.
Türk hükümeti Yunanistan’ın yaptığına benzer bir şekilde alacağı karar ve yapacağı düzenlemerle mevcut Patriği tanımadığını ve bundan sonra patrikhaneye el koyarak tamamen kendisinin uygun göreceği Müslüman Türk memurları atayacağını ve buraları yeniden tanzim edeceğini ilan etse Yunanistan’ın ve Kalancis’in tepkisi acaba nasıl olurdu? Kalancis’in Batı Trakya’daki müftülüklere ilişkin açıklamalarına benzer şekilde Türk yetkilisi çıkıp Patrikhane ve metropolitler hakkında yapsa dünya kamuoyunun tepkisi nasıl olurdu? Eminiz ki, kıyameti koparırlardı. Din özgürlüğünün ve Lozan’ın ihlalinden dem vururlardı. Şu durumda bile şikayet ettiklerine bakıldığında öyle bir durumda tepkilerini varın düşünün.
Ama Yunanistan ve kendisine gaz veren ağababaları kendilerine yapılınca ağlarlar, feveran ederler, kendileri yapınca biz dünyada benzeri olmayan bir Müslüman Azınlık ve insan hakları politikası uyguluyor derler. Eğriyi doğru, doğruyu eğri göstermekte üstüne yoktur bunların. Azerbaycan’a uygulanan çifte standart ibretlik bir örnektir. Toprakları işgal edilen Azerbaycan, ama suçlanan yine Azerbaycan. Yunanistan ve destekçisi devletlerin desteği terör devleti Ermenistan’dan yanadır. Sebebi ise, dindaş ve Türk İslam düşmanlığı.
Başlık ekleBatı Trakya’da Müftülüklere darbe, Türkiye’de cemaatsiz bölgelere Metropolitler
29 Ekim 2020Cengiz Ömercengiz.omer8@gmail.com
Yunan yönetimi Batı Trakya’da Müslüman Türk Azınlığı’nın Müftülüklerine el koyarak dini özgürlüğüne doğrudan müdahale etmeye devam ederken, Türkiye’de ABD destekli Fener Rum Patrikhanesi cemaatinin yaşamadığı bölgelere Yunanistan’dan ithal ettiği Metropolitler atıyor.
Fener Rum Patrikhanesi son 5 yıldır Türkiye’nin Batı Anadolu Bölgesinde ağırlıklı olmak üzere eskiden Rum nüfusun yaşadığı ancak en az 100 yıldır Rum nüfusunun olmadığı yerlere Metropolit atıyor. Dikkatlerden kaçmayan bu Lozan Antlaşmasına aykırı durum, akıllara “ABD ve Yunanistan destekli Patrikhane, kilise kalıntılarına Mitropolit atayarak ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu gündeme getirdi.
LOZAN ANTLAŞMASI İHLAL EDİLİYOR
Patrikhanenin en fazla cirit attığı ve Patriğin doğum yeri Gökçeada’nın bağlı olduğu Çanakkale merkezli canakkaledemokrat.com’da yer alan habere göre Patrikhane’nin bu şekilde kiliselerini taşıma yolu ile cemaat oluşturduklarını belirtiyor. Habere göre, bu durum Lozan’ın açık ihlali olarak değerlendiriliyor.
Öte yandan İstanbul’daki Gayrimüslim Azınlıkların karşılığı olarak Batı Trakya’da eşit haklarla bırakılan Türk Müslüman Toplumunun azınlık hakları Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Yunan devleti tarafından açıkça ihlal edilmeye devam ediyor. Türk kimliğini inkar eden Faşist Yunan devleti keyfi olarak kendi politikasına uygun sözde Müftüler atamaya, Türk nüfusun seçtiği Müftülere ise ceza davaları açarak makam gaspı suçlamasıyla yargılamaya devam ediyor.
Türkiye’de Lozan, tanınan hakların üzerinde haklar tanındığı için ihlal edilirken, Yunanistan’da devletin azınlığa tanınan hakları gaspıyla ihlal ediliyor.
Canakkaledemokrat.com haber sitesi, haberinde kamuoyunun merak ettiği şu çarpıcı soruları gündeme taşıdı:
CEMAATSİZ ÇANAKKALE, GELİBOLU, SİLİVRİ, ŞARKÖY, MUDANYA METROPOLİTLERİ NE İŞ YAPAR?
Geçtiğimiz günlerde Başpapaz (Patrik) Bartholomeos Gökçeada’ya gitti. Yanında ise Silivri Metropoliti Maksimos Avgenopulos ile Manisa Alaşehir Metropoliti Meliton Kapros vardı. Manisa’nın Alaşehir ilçesinde yaşayan Rum var mı? Peki Silivri de yaşayan Rum var mı? Bu soruların yanıtlarını merak ediyoruz. Bu arada Gelibolu’da yaşayan Rum nüfusu olmadığnı öğrendik Peki Gelibolu’da Metropolit ne iş yapıyor?
Kamuoyundaki yansımalara göre, (Lozan Antlaşması’na göre İstanbu Fatih İlçe Kaymakamlığı’na bağlı ve bunun dışında yetki alanı bulunmayan Başpiskoposluk) Patrikhanenin, yetkilerini aşarak Rum Ortodoks Cemaati yaşamayan (ki, yaşasa da oraya Metropolit atama yetkisi yok) bölgelere Metropolit ataması, uzun vadede burada kilise yoluyla cemaat taşıma ve etki alanları oluşturma gayreti olarak değerlendiriliyor.
Atatürk’ün işgal yıllarından fesat ve ihanet ocağı olarak nitelendirdiği Patrikhane’nin karanlık geçmişine göz atıldığında hakkındaki iddiaların yabana atılmaması gerektiği görülüyor.
I. DÜNYA SAVAŞINDA PATRİKHANE
Patrikhane I. Dünya Savaşı boyunca Anadolu ve Rumeli’de onlarca örgüt kurdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan yenik çıkacağını düşünerek, olası Yunan işgaline destek olacak yerel yapılar oluşturdu. Pontus Cemiyeti’ne bağlı çeteler, Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basarak toplu öldürmeler yaptı. Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkacağı anlaşılınca, 1918’de Patrikhane’nin dış kapısına bağımsızlık anlamına gelen çift kartallı Bizans bayrağı çekildi. Patrikhane, bağımsızlık istemini bayrak çekmeyle sınırlamadı ve işgal güçlerinin kendisine verdiği desteğe dayanarak, Yunanistan’a bağlanma yönünde kararlar aldı. Önce, Osmanlı uyruğundan olmayan ve Türk düşmanlığıyla tanınan Atina Metropoliti Meletios, 8 Aralık 1921’de Patrik ilan edildi. Yasal dayanağı olmayan bu atamayı hükümet kabul etmedi ancak Meletios Patrik olarak çalışmalarını sürdürdü. Patrik vekili Nikola şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi, 6 Mart 1919 günü, Türk esaretinden kurtulduğunu ve anavatan Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan etmiştir.”
KURTULUŞ SAVAŞINDA PATRİKHANE
Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı papazlar, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna dek Yunan Ordusunu destekledi. Batı ve Orta Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerindeki hemen tüm Rum ayaklanmalarında etkin biçimde yer aldı. Kiliselerin bodrumuna silah depoluyor, çeteler oluşturuyor ve Yunan ordusuna asker topluyorlardı. Aynı işi, Doğu’da Ermeni papazlar yapıyordu. Patrik Meletios, Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’a gönderdiği telgrafta, “Patrikhane’nin ve Anadolu’daki Rum milletinin Yunan Ordusu’nun arkasında” olduğunu söylüyordu.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN PATRİKHANE HAKKINDAKİ TAVRI
Mustafa Kemal Paşa, dinî görünümlü emperyalist kışkırtmaya ve bu kışkırtmanın araçlarından biri olan Patrikhane’ye karşı önlem almakta gecikmedi. Kuvayı Milliye’nin silahlı gücünü kullanarak, Rum çetelerini önce etkisizleştirdi sonra ortadan kaldırdı. Kilise bodrumlarındaki silahlara elkoydu. Papazların Yunan yaymacası (propagandası) yapmasını önledi. Mustafa Kemal, Le Journal muhabiri Paul Herriot’a, 25 Aralık 1922 günü Patrikhaneyle ilgili olarak şunları söyledi: “Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındıramayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız ne gibi gerekçe ve nedenle ileri sürülebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan değil midir?
PATRİKHANE’NİN BUGÜNKÜ DURUMU
Türkiye’nin güçlü dönemlerinde susan, güçsüz dönemlerinde hareketlenen Fener Rum Patrikhanesi’nin sesi bugünlerde de gür çıkıyor. İstekler yerine getirildikçe yeni istekler ileri sürülüyor. İstemediği bir durum karşısında da özellikle ABD başta olmak üzere uluslararası alanda elçilikleri ile Türkiye karşıtı söylemlerde bulunuyor ve yandaşları vasıtasıyla bunu körüklüyor.
Türkiye hükümetinin hoş görülü azınlık politikası ve Türk-Yunan dostluğunun bir nişanesi olarak alınan kararıyla, Ekim 2010 ve 2011’de Yunanistan yurttaşı 20 üst düzey papazı Türk yurttaşı yapıldı. Lozan’a aykırı bir biçimde yapılan bu uygulamayla Fener Rum Patrikhanesi’nin buyruğunda çalışmaya başlayan bu papazlardan ikisi, Çanakkale ve Isparta’ya metropolit yapıldı. Daha sonra İzmir’e atama yapıldı. Arkasının geleceği belli olan bu girişimler Türk basınında pek yer almadı ve Patrikhane’ye Yunanistan’dan kadro aktarımı yapıldı. 20. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Teoloji Araştırma Merkezi adlı özel araştırma kuruluşu konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi Bizans döneminin kadrosunu topluyor. Bir tek Ortodoks’un olmadığı illere metropol atanıyor. Gereksinim duyulan kadrolar için Yunan papazlar, ağır ağır yürütülen bir programla Türk vatandaşı yapılıyor”.
Konuya duyarlı Türk basınında yapılan değerlendirmelere göre, “Yunanistan’dan papazların Türk yurttaşlığına alınması ve Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik yapılması konusunda ABD’de yoğun çalışmalar yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve Lozan Anlaşması’na aykırı olan bu tutum sürekli gündemde tutuluyor. Fatih Kaymakamlığı’nın denetimine bağlı bir dini birim olan Patrikhane, uluslararası siyasetin Türkiye’ye yönelen unsuru durumuna getiriliyor, bu tutumla yüzyıl öncesine adeta geri dönülüyor.”
KALANCİS’TEN İTİRAF GİBİ AÇIKLAMALAR
Yunanistan, ABD’nin de desteklediği Patrikhane’nin Türkiye’deki haklarının ihlal edildiğini her platformda dile getirirken, kendi vatandaşı olan Batı Trakya’daki Müslüman Türk Toplumunun Azınlık haklarını Lozan’ı çiğneyerek ihlal ediyor. Son olarak Batı Trakya’yı ziyaret eden ve menfi icraatları nedeniyle Batı Trakya Türkleri tarafından istenmeyen Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis açıklamalarında, “Batı Trakya’da Müftülük konusunda seçim yapılmayacak, çünkü anayasaya aykırıdır. Seçimle müftü, devlet içinde bağımsız yapılanmaya yol açacağı için sakıncalıdır. Bu konuda Yüksek Mahkemenin kesin kararı var.” diyerek, Yunanistan’ın haksız tutumunu bir kez daha ortaya koydu.
Patrikhane’nin, Heybeliada Ruhban Okulu’nun Türkiye’deki herhangi bir kuruma bağlı olmadan tamamen kendi denetiminde bağımsız bir şekilde açılmasının Türk Anasayası’na aykırılığını görmezden gelen Kalancis gibi yetkililerin çifte satandardı ve dolayısıyla samimiyetsiz tutumu Batı Trakya Türklerinin ve sağduyulu kesimlerin tepkisine neden oluyor. Türkiye’de Patrikhane’nin yetkileri Lozan ile belliyken, hükümetin esnek tutumu ve hoşgörüsü ile yetkilerini aşarak cemaati olmayan bölgelere Metropolit atadığı görülüyor. Yunanistan’da buna benzer bir uygulamaya rastlamak imkansızdır. Orada tam tersine Batı Trakya’daki Müslüman Türkler tarafından blirlenen Müftü ve din görevliler devlet tarafından baskılara maruz kalırken, Batı Trakya dışındaki bölgelerdeki camilerde ibadet yapma talepleri bile reddediliyor.
MÜFTÜLÜKLERE YAPILAN HAKSIZLIKLAR TÜRKİYE’DE PATRİKHANE’YE YAPILSAYDI NASIL TEPKİ VERİRLERDİ?
Türkiye Lozan ile Patrikhane’ye tanınan haklara riayet ederek dini kurumların kurumsal yapılarına, işleyişine, patrik seçimine müdahale etmemektedir. Tam bu noktada Kalancis ve arkasındaki zihniyete şu soruyu yöneltmek icap ediyor: Yunanistan’ın Batı Trakya’daki müftülüklere müdahalesi gibi bir müdahaleyi Türkiye devleti yapsa nasıl tepki verirdiniz?
Lozan Antlaşması, Patrikhane ve Batı Trakya’daki Müftülüklere aynı hakları sağlıyor. Ancak buna rağmen Yunan devlet yetkilileri kendilerine göre uydurdukları milli güvenlik gerekçeleriyle müftülüklere el koyuyor ve keyfi düzenlemelerle dindaşı olmadıkları Müslüman Türklerinin doğrudan dini iradesine ve yaşantısına İslam’a ve insan haklarına aykırı bir şekilde müdahale etmektedirler. Keyfi düzenlemelerle müftülüklere Hristiyan memurlar atanıyor. Atina’daki bir türlü açılamayan sözde cami mütevelli heyetine Hristiyanların atandığı gibi. Bu tür skandalların sadece Yunanistan’da yer aldığı söylenebilir. AB’de ve Balkanlarda bir benzerine henüz rastlanmış değil. Lozan’a aykırı bir şekilde ve Azınlığın tepkisine rağmen “240 Kutsal Öğretici” adıyla kanun çıkararak Batı Trakya’daki camilere imam ve görevli, okullara din öğretmeni atamak da ayrı bir skandal olarak tarihe geçmiştir. Yunan medyasında yer alan haberlere göre, Yunanistan’ın özenle seçerek belirlediği kendi politikası için “kullanışlı” bu sözde imamlarla (Bunların imamlık ve din görevliliği tartışmalıdır) yakın gelecekte sözde müftüleri seçtirmeyi planlıyor.
Türk hükümeti Yunanistan’ın yaptığına benzer bir şekilde alacağı karar ve yapacağı düzenlemerle mevcut Patriği tanımadığını ve bundan sonra patrikhaneye el koyarak tamamen kendisinin uygun göreceği Müslüman Türk memurları atayacağını ve buraları yeniden tanzim edeceğini ilan etse Yunanistan’ın ve Kalancis’in tepkisi acaba nasıl olurdu? Kalancis’in Batı Trakya’daki müftülüklere ilişkin açıklamalarına benzer şekilde Türk yetkilisi çıkıp Patrikhane ve metropolitler hakkında yapsa dünya kamuoyunun tepkisi nasıl olurdu? Eminiz ki, kıyameti koparırlardı. Din özgürlüğünün ve Lozan’ın ihlalinden dem vururlardı. Şu durumda bile şikayet ettiklerine bakıldığında öyle bir durumda tepkilerini varın düşünün.
Ama Yunanistan ve kendisine gaz veren ağababaları kendilerine yapılınca ağlarlar, feveran ederler, kendileri yapınca biz dünyada benzeri olmayan bir Müslüman Azınlık ve insan hakları politikası uyguluyor derler. Eğriyi doğru, doğruyu eğri göstermekte üstüne yoktur bunların. Azerbaycan’a uygulanan çifte standart ibretlik bir örnektir. Toprakları işgal edilen Azerbaycan, ama suçlanan yine Azerbaycan. Yunanistan ve destekçisi devletlerin desteği terör devleti Ermenistan’dan yanadır. Sebebi ise, dindaş ve Türk İslam düşmanlığı.
Kaynak:millet gazetesi/Cengiz Ömer