Küçük Bir beylik olarak başlayıp dev bir İmparatorluk haline gelen Osmanlı İmparatorluğu Dünya Tarihinin dönüm noktalarından birisi sayılan ve İkinci viyana kuşatması sonrasında yaşanan yenilgi ile başlayan süreç sonrasında 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Barış antlaşması sonrasında gerileme dönemine girmiş ve çöküş süreci başlamıştır. Karlofça Barış Antlaşması, Avrupa Diplomasi Tarihinde de bir dönüm noktası olarak kabul edilir çünkü Avrupalı Devletler ilk defa Türklerle eşit olarak masaya oturmuş ve Osmanlı ile ilk önlerine koyulan bir metni imzalamak yerine müzakere edilmiştir.
Karlofça Antlaşması Osmanlı imparatorluğunun büyük çapta toprak kaybettiği ilk antlaşma olmuştur. Yine ilk defa tarafsız bir bölgede (Sırbistan’ın Sirem bölgesinde Karloviçi/Karlofça kasabası) antlaşma imzalanmıştır. Karlofça’da uğranılan prestij kayıpları bunlarla sınırlı kalmamış ve ilk kez Osmanlı tarihinde bir antlaşma için yabancı bir devletin (İngiltere ile Hollanda) tavassutu (arabuluculuk) kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Karlofça’da yaşanan önemli bir prestij kaybı da Osmanlı literatüründe daha önceleri “Moskof Prensi” olarak geçen Rus Çarı’nın “Çarlık” unvanının kabul edilmesi olmuştur. Tüm bu sonuçlar Karlofça’dan sonra Osmanlı dış politikası ve diplomasisinde önemli değişimleri beraberinde getirmiş ve saldırgan savaş politikalarının yerini savunma ağırlıklı bir dış politika anlayışı almıştır.
Karlofça Barış görüşmelerinin yapıldığı çadırın yerine inşa edilen Meryem Ana Şapelinde bulunan dört temsili kapıdan Türk tarafını temsil eden kapı bir daha Türkler buraya gelemesin temennisiyle kapalı inşa edilmiştir. Bu konuda görüşmeler yapan Türkiye Cumhuriyeti Sırbistan Büyükelçisi Süha Umar, Türklerin artık burada Barış amacıyla bulunduğunu belirterek kapının 27.01.2009 tarihinde açılmasını sağlamıştır.
1.Giriş: Dünya tarihine bir göz attığımızda: II. Viyana Kuşatmasında Osmanlı Devletinin başarısız olması, “Türkler Yenilmez” önyargısının kırılmasını sağladığından Avrupalı devletlerin saldırıları artmaya başlamış ve bu süreç Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla sonuçlanmıştır. Benzer bir şekilde üzerinde güneş batmayan ve asla yenilmeyecek bir imparatorluk olarak kabul edilen Büyük Britanya Çanakkale ve Kurtuluş savaşında Türklere Yenilince bu özelliğini yitirmiş ve bu sürecin sonunda dağılarak, sömürgelerini kaybetmiş ve geriye sadece İngiltere kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı zaferiyle Dev bir imparatorluk haline gelen SSCB ve onun yenilmez muhteşem ordusu Afganistan işgali Esnasında bir keleş ve kuru ekmekle savaşan Afgan mücahitlerine yenilmiş, bu yenilgi sonucunda başlayan süreç ile SSCB dağılmıştır.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti kurulduğunda küçük bir beylik olup, buna uygun olarak mütevazı bir dış politika ve diplomasi anlayışına sahiptir. Bu çerçevede kuruluş yıllarında uygulanan temel diplomasi anlayışı Batı (Bizans)’ya karşı kutsal cihat ve savaş, doğuya ve beyliklere karşı ise dostça ve barışçıl yollarla ittifaklar kurma şeklinde gelişti. Bu çerçevede siyasal evlilikler yoluyla güçlenen Osmanlı Devleti, Balkanların fethi ve sonrasında İstanbul’un fethiyle birlikte kendine özgü diplomasi anlayışı geliştirmeye başladı. Osmanlı Devleti’nde ad hoc diplomasi anlayışının yerleşmesiyle birlikte, “hiçbir devleti kendi ile eşit görmeme”, dolasıyla muhatap almama ilkesi doğrultusunda tek taraflı bir diplomasi anlayışı ortaya çıkmıştır. Burada sorulması gereken soru Osmanlı Devleti’nin ad hoc dönemde (1301-1718) nasıl diplomasi anlayışı ile hareket ettiğidir. Yani tek taraflı olmak ne demektir? Bunları birkaç madde halinde sıralamanın faydalı olacaktır:
- Osmanlı Devleti bu süre içerisinde yabancı devletlerden elçi kabul etmiş ve fakat kendisi geçici ve belirli bir amaç (cülus tebliğ/cülus tebriği) haricinde elçi göndermemiştir.
- Bu süre içerinde batılı devletler ile yapılan antlaşmalarda tek taraflılık hâkim olup, antlaşmalar Osmanlı’nın hazırladığı metinlerin karşı tarafın kabulü ile gerçekleşmiştir.
- Bu süre içerisinde yapılan antlaşmalarda yabancı hükümdar ve diğer görevliler için kullanılan ifadeler oldukça sade ve hatta bazen küçük düşürücü tarzda olup, diplomatik üstünlüğün diplomatik üsluba yansıdığı görülmektedir.
- Bu süre içerisinde Osmanlı Devleti belirli bir amaç ve kısa süreler dışında yabancı devletlere elçi göndermezken, yabancı elçiler sürekli olarak kabul edilmiş ve gelen elçilere casus/rehine muamelesi uygulanmıştır.
Ancak belirtilen yıllar arasında Osmanlı diplomasi anlayışında bir takım çözülmelerin yaşandığı da olmuştur. Bunlardan ilki 1606 yılında Avusturya ile imzalanan Zitvatorok Antlaşması’dır. Nitekim toprak kaybı olmayan bu antlaşma ile Avusturya İmparatoru’nun “Kayzer”lik sanının kabul edilmesi ile Osmanlı Devleti’nin Batı karşısında üstünlüğü sona ermiş ve ilişkilerde müsavemet/eşitlik dönemi başlamıştır18. Yine aynı antlaşma ilk kez tarafsız bir bölgede “Zitve Boğazı” imzalanmış ve ilk kez süre tespitinde bulunulmuştur. Yani denilebilir ki Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı tarihindeki ilk diplomatik prestij kaybıdır. Bu kaybı XVII. yüzyılın sonlarında imzalanan Karlofça Antlaşması takip etmiştir. Nitekim antlaşmada daha önce toprak kaybı yaşamayan Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez büyük çaplı toprak kaybetmiştir. Yine ilk defa tarafsız bir bölgede (Sırbistan’ın Sirem bölgesinde Karloviçi/Karlofça kasabası) antlaşma imzalanmıştır. Karlofça’da uğranılan prestij kayıpları bunlarla sınırlı kalmamış ve ilk kez Osmanlı tarihinde bir antlaşma için yabancı bir devletin (İngiltere ile Hollanda) tavassutu (arabuluculuk) kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Karlofça’da yaşanan önemli bir prestij kaybı da Osmanlı literatüründe daha önceleri “Moskof Prensi” olarak geçen Rus Çarı’nın “Çarlık” unvanının kabul edilmesi olmuştur. Tüm bu sonuçlar Karlofça’dan sonra Osmanlı dış politikası ve diplomasisinde önemli değişimleri beraberinde getirmiş ve saldırgan savaş politikalarının yerini savunma ağırlıklı bir dış politika anlayışı almıştır.(Kurtaran U. TAD. 2006, s.104)
Osmanlı Devleti’nin Avrupa karsısında güç kaybetmeye başlaması, duraklamasının ve daha sonra toprak kayıplarıyla gerilemeye başlaması, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin en önemli sebeplerinden birisi olarak değerlendirilebilir. 1863’te Viyana’nın Osmanlı orduları tarafından ikinci defa kuşatılması Orta Avrupa ve Osmanlı tarihi için bir dönüm noktasıdır. Bu tarih Osmanlılar için zirveden dönüş ve sonun başlangıcı, Avrupalılar için ise tam tersine İstanbul’un ve Kuzey Afrika’nın Osmanlılar tarafından fethinden sonra karşı karşıya kaldıkları kuşatma çemberinin kırılması demektir. Devrin Türkçe kaynakları olayın nedenini Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın şöhret ve büyük bir başarı kazanma hırsı olarak açıklamaya çalışırlar. Kara Mustafa Paşa, Köprülü Mehmet Paşa ve Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın başarılarını devam ettirmeyi amaçlamış, böylece o tarihlerde Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olan Habsburg İmparatorluğu’na karşı başarı kazanmayı uygun görmüştür. (Uygunlar, 2007, s.29) Bu sebeple II. Viyana Kuşatması Osmanlı siyasi ve askeri tarihinde olduğu kadar Avrupa tarihi için de önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. II. Viyana Kuşatmasında yaşanan başarısızlık Osmanlı Devleti’nin gerilemeye başladığı tarih olarak gösterilmektedir. Nitekim 1526 yılında Mohaç Meydan Muharebesi ile başlayan Osmanlı-Avusturya ilişkilerinde bu tarihe kadar askerî üstünlük Osmanlı Devleti’ne aittir. Ancak Viyana önlerinde yapılan meydan savaşı sonrasında Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki mevcut kuvvet dengeleri bozularak, dengeler Habsburg Hanedanı lehine geçmiştir. (U. Kurtaran, 2017, s.1)
Karlofça Barış görüşmelerinin yapıldığı çadırın yerine Viyana Savaş Konseyinin kararı sonrasında 1814 yılında Meryem Ana barış Şapeli (Küçük kilise) inşa edilmiştir. Bina Sırbistan’ın Novi Sad ilinin Karloviçi kasabasında bulunmaktadır. Kasaba ayrıca şaraplarıyla dünyada tanınmaktadır. Meryemana şapelinin tabelasında Dünya tarihinin en önemli olaylarından birisi olan Karlofça barış anlaşmasının burada imzalandığı belirtilmektedir. Ayrıca Avrupa diplomasi tarihinde ilk olarak yuvarlak masa toplantısının burada yapılarak bir anlaşma için görüşmelerde kullanıldığı, bunun diplomasi tarihinde bir dönüm olduğu belirtilmektedir. Yapılan incelemelerde ayrıca diplomasi tarihinde bir önemli olayın da Avrupalıların ilk defa bir anlaşmada görüş belirttikleri ve Türklerle ilk defa eşit şartlarda anlaşma masasına oturdukları öğrenilmiştir. Tabelada ayrıca (1683-1699) yılları arasında yapılan büyük Viyana savaşından sonra Karlofça barışının yapıldığı, uzun ve zorlu müzakereler sonucunda anlaşmanın imzalandığı, görüşmelere savaşan tarafların katıldığı, bir tarafta Türklerin olduğu karşı tarafta ise Avusturya, Venedik, Polonya ve Rusya’nın bulunduğu, İngiltere ile Hollanda’nın arabulucu olarak görüşmelere katıldığı belirtilmektedir. Ayrıca kilise kısmının önünde görüşmeler esnasında ölen Venedikli bir diplomatın mezarının bulunduğu belirtilmiştir.
( Not: tüm Resim ve gravürler http://www.ulrich-menzel.de/odw/1699.html adresinden alınmıştır.)
Karlofça Barış anlaşmasının yapıldığı çadırın dört kapısı bulunmaktaydı. Bu görüşmelerin yapıldığı çadırı temsilen tüm tarafların ilk defa Türklerin karşısına eşit olarak çıkmasını sağlamak için bu düzenleme yapılmış ve görüşen taraflar birbirlerine diplomatik bir üstünlük olmadan aynı anda dört kapıdan girmişlerdir. Rusya ile asıl anlaşma daha sonra İstanbul’da imzalanmıştır. Bu çadırı temsilen yapılan Meryem Ana Şapeline de dört kapı yapılmış fakat Türklerin bir daha bölgeye gelmemesi umuduyla Türklerin görüşmelerde kullandığı tarafı temsil eden kapı kapatılmıştır. Bu konuda görüşmeler yapan Türkiye Cumhuriyeti Sırbistan Büyükelçisi Süha Umar, Türklerin artık burada Barış amacıyla bulunduğunu belirterek kapının 27.01.2009 tarihinde açılmasını sağlamıştır.
Sonuç:
Karlofça antlaşması, Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin başladığının göstergesi olduğu gibi Macaristan’daki Türk hâkimiyetinin Temeşvar hariç sona ermesi olmuştur. Macaristan bu tarihten sonra Avusturya’nın hâkimiyeti altına girmiştir. Birçok Macar asilzâde ve Macar Osmanlıya sığınmak zorunda kalmıştır. ( Özkan, 2012, s. 189 ) Karlofça antlaşması, Aynı zamanda Osmanlı’nın ilk toprak kaybettiği antlaşma olup, burada başlayan Türk geri çekilmesi Kurtuluş savaşındaki Sakarya Meydan Savaşına kadar devam etmiş ve burada son bulmuştur.
Karlofça Barış antlaşması Avrupa diplomasi tarihi açısından da dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. Çünkü Avrupalı devletler İlk defa Osmanlı devleti ile masaya eşit şartlarda oturmuş, İlk defa bir antlaşma Osmanlı Devleti ile müzakere edilmiştir.
Karlofça Dünya tarihi açısından da büyük önem taşımaktadır; II. Viyana Kuşatmasında Osmanlı Devleti’nin başarısız olması, “Türkler Yenilmez” önyargısının kırılmasını sağladığından Avrupalı devletlerin saldırıları artmaya başlamış ve bu süreç Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla sonuçlanmıştır.
Dr. Burhanettin ŞENLİ
Kaynakça:
ÖZKAN, Selim Hilmi, Karlofça Antlaşması Sonrası Osmanlı –Avusturya İlişkilerinde Macarların Durumu, TİKA, Avrasya Etüdleri, 41/2012-1
UYGUNLAR, Alkım, YYLT, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ocak 2007,
KURTARAN Uğur, Karlofça Antlaşması’nda Venedik, Lehistan ve Rusya’ya Verilen Ahidnamelerin Genel Özellikleri ve Diplomatik Açıdan Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi, 2006, C. 35, s.97-139
KURTARAN Uğur, Osmanlı Gerilemesi ve Karlofça Antlaşması, http://www.beyaztarih.com/osmanli-tarihi/karlofca-antlasmasi-ile-neden-gerileme-donemi-baslatilir