MAYKAMIN MUTFAĞINDAN BAHARAT KOKULU HİKAYELER – YILBAŞI KUTLAMASI

Kış mevsiminde dedemlere pek gidemezdik, babam yıllık iznini daha ziyade yazın kullanırdı. Ancak bir kış babam kış tatbikatına giderken annemle birlikte bizi Ankara’ya gönderdi. Neredeyse boyum kadar kar vardı bağda, ağaçlar çoktan yapraklarını dökmüştü, birkaç çam ağacı hariç. Dedemin bağ köşkü, yapraksız ağaçların arasından adeta peri kızlarının evi gibi görünüyordu. Maykamı dış mutfakta bulmuştuk, sıcak sıcak kahvaltı için bişi kızartıyordu. ” Ayde bre kızanım kızçem gelmiş, te duriler üle…” diye herkesi ayaklandırdı. Tüm aile bir anda çok kollu çok kafalı ama tek yumak oluverdik.

Maykamın bişisi ile anneannemin reçellerini bir güzel gömdükten sonra, bahçede kardeşimle kar meleği yaptık. Kar meleğini babam öğretmişti, karın üstüne sırt üstü atıyorsun kendini, sonra kollarını bacaklarını açıp kapayarak kanat yapıyorsun. Soğuktan dudaklarımız morarana, ellerimiz uyuşana kadar karlarda yuvarlanıp ardından evde mutfak kuzinesinin yanına koşup annemin pişirdiği mis gibi tarçınıyla sahlep içmek, içerken sütün kaymağı damağına yapışıp yakınca çığlık atmak hep bir oyunun parçasıydı kardeşimle benim için.

Henüz okula başlamamıştım, o yüzden bayramlar, yılbaşılar her türlü eğlenceli ritüeller, müthiş merakımı çekiyordu. Semoş teyzem bunu bildiği için, bir anda hadi bahçedeki çam ağacını süsleyelim dedi. Annem yılbaşnda evi süslerdi ve komşuları çağırırdı ama, hiç bahçede gerçek bir çam ağacı süslememiştik. Evde bir telaş başladı, şimdiki gibi süsler olmadığı için ağacı neye süsleyeceğimizi bilemiyorduk. Anneannem gündelikçi terziden kalan simli kumaş parçaları verdi bize, onlardan teyzem güzel fiyonklar hazırladı. Sonra dedemin bize dükkanından getirdiği şemsiye çikolataları biraz yedik biraz ağaca astık, böylece çikolata ağacı yapmış olduk, simli fiyonklarla da kocaman hediye paketi gibi oldu. Biz çikolata ağacımızı süslemeye dalmışken, dedemin kuzeni Remziye Hala geldi ziyaretimize. “Marı ne tüveriverirler bu çupçeler” (Kızım ne itişiyor bu çocuklar) diye hem bize söyleniyor hem kollarını beline destek yapmış bağ yolundan eve yürüyordu ki, biz birden onun üstüne atlayıp zavallı kadıncağızı da karlara yuvarladık.

Biz kardeşimle bir içeri bir dışarı, bir ıslak bir kuru öylece günü tamamlarken maykam da akşam için fasulnik yapmıştı bize. Fasulnik pitası için, aslında bir gün önceden kurutulmuş arnavut biberiyle güveçte bir kurufasulye pişirilir, yenilen yenir, kalan ertesi gün börek yapılır. Ona da fasulnik pitası denir. Arası yağlanmış el açma yufkaları alt üst böreği için hazırlanır. Fasulye zaten suyunu iyice çekmiştir, adeta bir fasulye lapası olarak böreğin ortasına konur. Biraz kuru nane ve pul biber tereyağı ile kızdırılıp dökülür. Böreğin üst yufkaları da yerleştirilip kastrada pişirilir. Bol köpüklü ayranla parmaklarımızı da yutarcasına yedik.

Yemekten sonra dedem yine hepimizi etrafına topladı, radyoda ajans bitmiş, sanat müziği çalıyordu. Dedem bize yılbaşının ne olduğunu sordu. “Kış” dedik, “güzel yemekler” dedik, “hediye” dedik ama, pek de bilemedik. Dedem kardeşimle bana 24 saatlik 1 günden başlayarak haftayı, ayları ve nihayetinde yılın nasıl oluştuğunu anlattı. İşte o “sene” denilen şeyin biri bitip diğeri başlarken insanlar, yeni gelen yılı neşeyle karşılamak ve gelen senenin bereketini ihtiyacı olanlarla paylaşmak için kutlamalar yapıyordu. Aslında bizim gündüz bahçede süslediğimiz ağaç da, orta asyadan beri süregelen bir Türk geleneği imiş. O zamandan beri yılbaşında evin bereketi artsın diye, hazırlanan yiyecekler komşularla ve ihtiyacı olanlarla paylaşılırmış. Birkaç yıl sonra okula başlayınca, narduganı (gün doğumu), akağacı ve ağaca asılan ekmekleri, şaman geleneklerini öğrenmiştim. O zaman dedemin ne demek istediğini daha iyi anladım.

Anneannem radyonun sesini biraz açınca, odaya bir anda Balkan ezgileri doldu.

Rodop Dağları be Pakizem çiçek döşeli

Pakizem bahçeleri mor menevşeli

Aman Pakizem nazlı da Pakizem gel beri beri

Ben seni sevdim güzelim Pakizem küçükten beri

Annem de bağın üzümlerinden maykamın hazırladığı pekmezle yaptığı paluze (bir nevi pelte) tatlılarını üstlerinde bol cevizle getirdi. Ben mutluluktan kalbim pır pır birkaç gün sonraki yılbaşının hayalini kurarken gözüm ayışığında simleri parlayan çikolata ağacımızda, elim paluzenin kaşığında belki de ilk kez aile kavramının ne anlama geldiğini duyumsuyordum. Aile, kesinlikle kuzine başında fasulnik pitası yemek, kahkahayla gülmek, dedemin hikayelerini dinlemekti. Aile çok güzel bir şeydi, babam yılbaşında tatbikattan dönünce, mutluluk tastamam olacaktı.

Aysun KILIÇASLAN SOKU

RUBASAM Bşk. Yrd.

aysun_kilicaslan@yahoo.com

Sosyal Medyada Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER

BALKAN SAVAŞLARI – 4

1908 yılındaki 2.Meşrutiyet’in ilanı sonrası siyasal çalkantılar devam etmekteydi ve