Kosova’da 2025 Parlamento Seçimleri Sonrası Kriz

Yeni Milletvekillerinin Yemini

9 Şubat 2025 tarihinde gerçekleşen erken parlamento seçimlerinin ardından Kosova Meclisi, 15 Nisan tarihinde kuruluş oturumu için toplandı. İlk başta oturum, yeni seçilen milletvekillerinin mazbatalarının doğrulanması sürecinde zorluklarla karşılaştı. Muhalefet partileri, Başbakan vekili Albin Kurti ve milletvekili olarak seçilen bakanların istifalarının resmen teyit edilmesini talep ederek, Doğrulama Komisyonu raporunu oylamayı reddetti. Bu istifaların teyidi rapora dahil edildikten sonra rapor, hazır bulunan milletvekilleri tarafından oy birliğiyle onaylandı. Böylece yeni seçilen 120 milletvekili, Kosova Meclisi’nde ayağa kalkarak yemin metnini okudular. Bu ilk prosedür adımı, iktidar ve muhalefet arasındaki anlaşmazlık nedeniyle iki kez ertelenen oturumların ardından nihayet başarıyla tamamlandı.

Meclisin Kurulamaması ve 14 Başarısız Girişim

Milletvekillerinin yemin etmelerine rağmen, Kosova Meclisi tam olarak oluşturulamadı çünkü yeni Meclis Başkanlığı seçimi üst üste 14 kez başarısız oldu. Seçimlerin üzerinden üç ay geçmesine rağmen kurumsal tıkanıklık devam ediyor: 15 Nisan’daki ilk kurucu oturumdan beri milletvekilleri yalnızca ilk iki maddeyi tamamlayabildiler (mazbataların doğrulanması ve yemin töreni), ancak üçüncü madde olan Meclis Başkanı (Başkanlık Divanı Başkanı) seçiminde tıkanma yaşandı. Bu durum, Meclis İç Tüzüğünün başkan seçimi gerçekleşene kadar oturumların sınırsız kez ertelenmesine izin vermesi nedeniyle, her 48 saatte bir tekrar eden bir döngü oluşturdu. Yapılan 14 girişimin hiçbirinde, başkan adayı gerekli olan 61 oyu elde edemedi. İlk girişimlerde tek aday 57 oy aldı, ancak sonraki oturumlarda bu sayı daha da azalarak 54’e düştü (örneğin 8. girişimde). Sonuç olarak yeni yasama dönemi (IX. Yasama Dönemi) halen işlevsel hale gelmedi ve sürekli ertelenen oturumlar sonuçsuz kaldı.

 

Hukuki Boyutlar-Kosova Anayasa Mahkemesi’nin 2014 yılında aldığı bir karara göre (2014 yılında yaşanan benzer parlamenter kriz örneği), Meclis Başkanı adayını önerme hakkı seçimleri kazanan partiye aittir. Bu durumda, 2025 seçimlerinde en fazla sandalyeyi kazanan Vetëvendosje Hareketi (LVV), önceden bir koalisyon kurma zorunluluğu olmadan Meclis Başkanı adayını önerme hakkına sahip. Görevdeki Başbakan Albin Kurti, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararıyla meclis oluşumu sürecini “siyasetten arındırarak” yalnızca prosedürel bir formalite haline getirdiğini belirtti. Ancak siyasi gerçeklik, bu formalitenin asgari düzeyde bir uzlaşı olmadan tamamlanamayacağını ortaya koydu. Prosedür gereği, Meclis Başkanının seçilmesi için 120 milletvekilinden 61’inin oyu gerekiyor ve LVV tek başına bu çoğunluğa sahip değil. (LVV, toplam 100 çoğunluk sandalyesinden yaklaşık 48 sandalye kazanmış, buna ek olarak küçük azınlık partilerinden aldığı destekle birlikte oy sayısını yaklaşık 57’ye çıkarmıştı.) Meclis İç Tüzüğü, Meclis Başkanı seçiminde açık oylama yapılmasını öngörüyor; yani her milletvekilinin oyu açıkça görünür durumda. Bu da partilerin tutum ve taktiklerini etkileyen önemli bir unsur oldu.

 

Siyasi Boyutlar-Krizin temelinde, LVV ile muhalefet partileri arasındaki Meclis Başkanı adaylığı konusundaki anlaşmazlık yatmaktadır. LVV, seçimleri kazanan parti olarak Meclis Başkanlığı makamının kendisine ait olduğunu ve bu sürecin yalnızca formal bir onaylama olduğunu savunmaktadır. Öte yandan, üç ana muhalefet partisi olan PDK, LDK ve AAK, Vetëvendosje’nin Meclis Başkanı adayı olarak gösterdiği ismin uzlaşıcı olmadığını belirterek, LVV’den daha kabul edilebilir başka bir aday göstermesini talep etmektedir. LVV ise adayının meşru olduğunu ve değişiklik yapmaya gerek olmadığını vurgulayarak herhangi bir uzlaşıya yanaşmayı reddetti. Bu nedenle, ardışık oturumlar siyasi iradelerin karşı karşıya geldiği ve her iki tarafın da karşı tarafı blokajın sorumlusu olarak gösterdiği bir arenaya dönüştü.

Meclis Başkanı Seçimindeki Tıkanıklık

Kosova Meclis Başkanlığı (Parlamento Başkanlığı) için ana aday, Vetëvendosje Hareketi’nin (LVV) milletvekili ve eski Adalet Bakanı olan Albulena Haxhiu’dur. Haxhiu, en baştan itibaren her kurucu oturumda LVV tarafından resmî olarak aday gösterilmiştir. Muhalefet partileri, siyasi bir uzlaşı sağlanamadığı ve anayasal yorumlamaya göre ilk aday gösterme hakkının seçimleri kazanan partiye ait olması nedeniyle, alternatif bir aday göstermemiştir. Bu nedenle tüm oylamalar yalnızca Haxhiu’nun ismi üzerinden yürütülmüş, ancak şimdiye kadar hiçbir oylamada gerekli olan 61 oy elde edilememiştir. İlk girişimlerde Haxhiu 57 evet oyu alırken, milletvekillerinin geri kalanı ya karşı oy kullanmış, ya çekimser kalmış ya da oylamaya katılmamıştır. Örneğin, arka arkaya yapılan altıncı girişimde Haxhiu yine gerekli çoğunluğu sağlayamamış (sadece 54 evet, 44 hayır ve 3 çekimser oy) ve seans başkanı, her defasında oturumu iki gün sonra yeniden toplanmak üzere ertelemek zorunda kalmıştır.

 

Albulena Haxhiu Neden Karşı Çıkılıyor?

Muhalefet partileri, Haxhiu’yu “bölücü bir figür” olarak nitelendirerek, onun partiler arası iş birliğini sağlayamayacağını iddia etmektedirler. PDK ve AAK gibi partiler, Haxhiu’nun Meclis Başkanlığı için uzlaştırıcı bir aday olmadığını açıkça ifade etmiştir. Hatta AAK, LVV’nin Saranda Bogujevci veya Shqipe Selimi gibi daha uzlaşmacı isimleri önermesi durumunda bu isimlere oy verebileceklerini belirtmiştir. PDK da Haxhiu yerine başka bir adayın önerilmesi gerektiğini söylerken, LDK ise LVV tarafından önerilen hiçbir adaya, ismi ne olursa olsun oy vermeyeceğini açıklayarak daha sert bir tutum sergilemiştir. Bu durum, sorunun sadece Haxhiu’nun kişiliğiyle ilgili olmadığını, Vetëvendosje’ye karşı daha geniş çaplı siyasi rekabet ve güvensizlikten kaynaklandığını ortaya koymaktadır. LVV ise Albulena Haxhiu’nun adaylığını güçlü biçimde savunarak, onu “liyakatli bir aday” olarak nitelendirmiş ve muhalefetin taleplerini haksız bulmuştur. Başbakan Albin Kurti de Haxhiu’nun adaylığından vazgeçmeyi reddetmiş ve bu görevin seçimlerde elde edilen halk mandası ile kendilerine ait olduğunu belirtmiş, muhalefetin taleplerine boyun eğmenin bu demokratik ilkeyi zedeleyeceğini savunmuştur.

 

 

Prosedürel Engelleme – Gizli Oylama Meselesi

Açık oylama ile yapılan birçok başarısız girişimin ardından LVV, tıkanıklığı aşmak amacıyla Meclis Başkanı seçiminde gizli oylama yapılmasını önerdi. LVV, gizli oylama sayesinde muhalefet milletvekillerinin kamuoyu baskısı olmaksızın özgürce oy kullanabileceklerini umuyordu. Ancak bu girişim muhalefetin sert direnciyle karşılaştı. PDK, LDK, AAK ve Sırp Listesi, gizli oylamayı organize edecek olan geçici komisyona üye atamayı reddetti. Oturum başkanı Avni Dehari partileri bu geçici komisyona temsilcilerini göndermeye davet etti, ancak muhalefet bu çağrıya uymayarak prosedürün alternatif biçimde uygulanmasını engelledi. Muhalefetin tavrı, yasal ve ilkesel gerekçelere dayanıyordu: Meclis İç Tüzüğü’nün kuruluş oturumlarında Meclis Başkanı seçiminde gizli oylamaya izin vermediğini ve oylama şeklinin “oyun ortasında” değiştirilmesinin kabul edilemez olduğunu savundular. LVV’nin girişimlerinden birinde, gizli oylama lehine 56 milletvekili oy kullanırken, muhalefet oylamaya katılmadı ve bu nedenle gerekli çoğunluk sağlanamadı (54-56 evet oyu yeterli olmadı). Sonuç olarak son oturumlarda aday için oylama yapılamadı ve oylama yöntemindeki bu prosedürel tıkanıklık Haxhiu’nun isminin ötesine geçti. 11 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleşen 14. girişimde senaryo aynen tekrarlandı: LVV yeniden gizli oylama önerdi, muhalefet bunu reddetti ve oturum, prosedür değişikliği için gereken çoğunluğa ulaşılamadığı (sadece 54 evet oyu) için başarısızlıkla sonuçlandı.

 

Muhalefetin Süreci Bloke Etmedeki Rolü

Birleşik muhalefet (PDK, LDK, AAK ve diğer muhalefet partileri, Sırp Listesi dahil), Meclis’in oluşturulmasını engellemede kilit bir rol oynadı. Daha ilk prosedür adımı olan mazbataların doğrulanması sırasında bile, muhalefet partileri kendi şartları (bakanların ve Başbakan vekili Albin Kurti’nin istifalarının rapora dahil edilmesi) yerine getirilene kadar doğrulama komisyonunun raporunu oylamayı reddederek blokaj gücünü gösterdi. Ardından her oturumda, hiçbir muhalefet milletvekili, Meclis Başkanı adayı Albulena Haxhiu lehine oy kullanmadı. Olumlu oylar sadece Vetëvendosje (LVV) ve azınlık müttefiklerinden geldi. Muhalefet ise toplam sandalyelerin yaklaşık yarısına sahip olmasına rağmen, toplu olarak ya karşı oy kullandı ya da çekimser kaldı. Muhalefetteki üç ana partinin ve Sırp Listesi’nin bu yakın koordinasyonu, Haxhiu’nun gerekli 61 oyu almasını imkânsız kıldı. Muhalefet, kendi adayını hiçbir zaman ne Meclis’te ne de kamuoyu önünde önermedi, böylece aday belirleme sorumluluğunu tamamen LVV’ye bıraktı. Bu tutum, muhalefetin şu aşamada Meclis yönetimini doğrudan ele geçirmeye çalışmadığını, ancak aktif iş birliği yapmayarak LVV’yi geri adım atmaya veya taviz vermeye zorladığını göstermektedir.

 

Muhalefetin kullandığı parlamento taktikleri şunları içermektedir:

 

Kısmi Boykot ve Kritik Prosedürlerde Oy Kullanmama: İlk aşamada muhalefet mazbata doğrulama raporunu boykot etti; sonrasında gizli oylama komisyonunu da boykot etti. Meclis Başkanı seçimi için yapılan oylamalarda ise muhalefet milletvekilleri genellikle oturumlara katılarak toplantı yeter sayısını (kvorumu) sağladı (prosedür engellemesi suçlamasından kaçınmak için), ancak LVV adayına olumlu oy kullanmadı. Böylece muhalefet, sorumluluğu LVV’ye yükleyerek “biz katıldık ama çoğunluk oylamayı kazanamadı” argümanını kullanma imkânına sahip oldu.

 

Durumsal Uzlaşının Reddedilmesi: Muhalefet, sırf “kurumların hatırı için” desteklemedikleri bir adaya oy verme fikrini açıkça reddetti. AAK milletvekili Time Kadrijaj, bu tutumu açıkça dile getirerek “Muhalefetin iktidarın Meclis Başkanı seçimini garantileme gibi bir yükümlülüğü yoktur” dedi. Muhalefet, çoğunluk sağlama sorumluluğunun seçim galibi partiye ait olduğunu, kendilerinin ise muhalefet olarak uygun görmedikleri bir adaya karşı çıkma haklarının bulunduğunu savundu.

 

Kamuoyu Baskısı ve Adayın Meşruiyetini Sorgulama: Muhalefet liderleri, Albulena Haxhiu’nun adaylığını uygunsuz göstermek için yoğun bir kamuoyu kampanyası yürüttü. Örneğin, PDK lideri Memli Krasniqi, Başbakan Kurti’nin Meclis oluşumunu tıkadığını ve “Kurti’nin vatandaşlardan daha çok Albulena Haxhiu’yu önemsediğini” söyleyerek kamuoyu önünde LVV’yi hedef aldı. LDK yetkilisi Lutfi Haziri de sorunun siyasi uzlaşmazlıktan kaynaklandığını belirterek, krizi LVV’nin esnek davranmamasına bağladı ve böylece LVV’yi sorumlu tuttu. Bu açıklamalarla muhalefet, suçun algısını LVV’ye yüklemeye ve kendilerini ilkeli, uzlaşmaz bir adaylığa karşı çıkan taraf olarak göstermeye çalıştı.

 

Muhalefetin Birliği ve Koordinasyonu: Muhalefet partileri (özellikle geleneksel rakip olan PDK ve LDK ile AAK) bu süreçte ortak hareket ederek, siyasi rakipleri Albin Kurti ve LVV’ye karşı birleşik bir cephe oluşturdu. Ayrıca Sırp Listesi de aynı çizgide davranarak LVV’ye destek vermedi ve alternatif aday da önermedi. Muhalefetin bu birlikteliği, blokaj gücünü maksimum seviyeye çıkardı. Muhalefet partileri, LVV adayını değiştirmedikçe veya geniş çaplı bir anlaşma sağlanmadıkça bu tutumu sürdüreceklerine dair sinyaller verdiler. Şu ana kadar gerçekleşen tek diyalog girişimi olan 1 Mayıs tarihinde Başbakan Albin Kurti’nin PDK lideri Memli Krasniqi ve LDK lideri Lumir Abdixhiku ile yaptığı görüşme de herhangi bir uzlaşma sağlayamadı. Bu durum, muhalefetin uyguladığı siyasi blokajın istikrarlı ve hesaplı olduğunu göstermektedir.

Kurumsal İstikrar ve Devletin İşleyişine Etkileri

Uzayan kurumsal tıkanıklık, Kosova için hem iç düzeyde hem de uluslararası imaj açısından ciddi sonuçlar doğurmuştur. Şu ana kadar yeni seçilen Meclis işlevsel değildir: Meclis Başkanı, başkan yardımcıları ve meclis komisyonları oluşturulamamıştır. Bu durum, yasama organının çalışmasını engellemiş; yeni yasaların çıkarılamamasına, hükümet üzerindeki parlamenter denetimin yapılamamasına ve Meclis oylaması gerektiren önemli kararların alınamamasına neden olmuştur. Örneğin, yasal girişimler veya uluslararası anlaşmalar, onları inceleyip onaylayacak bir Meclis olmadığından askıda kalmıştır. Bazı muhalefet milletvekilleri, Meclis resmî olarak kurulmadan da yetkilerini kullanmaya çalışmış (örneğin Anayasa Mahkemesi’ne bir konuyu götürmek üzere imza toplamışlar) ancak bu izole girişimler genel durumu çözmemiştir.

Yürütme açısından, önceki hükümet geçici yönetim (caretaker) statüsünde görev yapmaya devam etmektedir. Albin Kurti ve mevcut kabinesi, yalnızca rutin idari işleri yürütebilecek şekilde sınırlı yetkiyle görevdedir ve yeni hükümet kurulana kadar tam yetkili değildir. Yeni hükümetin kurulması için Meclis’in önce oluşturulması gereklidir (önce Meclis Başkanı seçilecek, ardından ülke Cumhurbaşkanı seçimleri kazanan parti liderine başbakanlık görevini verecek ve yeni kabine Meclis’te oylanacaktır). Bu süreç şu anda sıfır noktasında kilitlenmiş durumdadır. Mevcut koşullarda, bu krizin çözümü için net bir zaman sınırı bulunmamaktadır; çünkü Kosova Anayasası, Meclis’in kuruluşunun süresiz olarak başarısız olabileceği bir senaryoyu öngörmemiştir. Böylece, yeni kurumlar oluşturulamamakta, eski kurumlar ise meşruiyetlerini yitirmiş durumdadır (önceki Meclis seçim çağrısıyla dağıtılmıştır ve hükümet teknik olarak geçici görevdedir).

Görevdeki Başbakan Albin Kurti, muhalefetin bu blokajı kullanarak “Kosova kriz içinde” algısını yaratmak istediği uyarısında bulunmuştur. Ona göre Meclis’in işleyişini engelleyen muhalefetin tavrı, ülkeye zarar veren gereksiz ve gayrimeşru bir eylemdir. Öte yandan, LDK yetkilisi Lutfi Haziri gibi muhalif sesler, “kurumsal boşluk olmadığını” iddia etmekte; mevcut hükümetin temel işlevlerini sürdürdüğünü ve sorunun siyasi düzeyde – Meclis Başkanlığı konusunda anlaşma sağlanamaması nedeniyle olduğunu belirtmektedirler. Ancak analist ve gözlemcilerin çoğu, durumu anayasal normalitenin dışında görmektedir. Kosova Demokratik Enstitüsü (KDI), mevcut durumu “absürt bir oturum döngüsü” olarak nitelendirerek, Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani’yi kurumların düzenli işlemesini sağlama sorumluluğu çerçevesinde çözüm girişimlerini yoğunlaştırmaya çağırmıştır. Cumhurbaşkanlığı makamı ise tüm siyasi liderlerle görüşmeler yapmaya hazır olduğunu açıklamıştır, ancak bugüne kadar kapsamlı görüşmeler henüz gerçekleşmemiştir.

Bu kurumsal belirsizliğin doğurduğu bazı somut ve potansiyel sonuçlar şunlardır:

  • Yasama Faaliyetlerinde ve Reformlarda Durgunluk: Acil meseleler ertelenebilir. Örneğin, yeni bütçe onayı (bütçe revizyonu gerekirse), ekonomik veya yargısal reformlar için gerekli yasalar ve devlet kurumlarına yapılacak atamalar gibi önemli kararlar, Meclis olmaksızın alınamaz. Bu durum reformların ilerlemesini geciktirir ve ülkenin iyi yönetimini olumsuz etkiler.
  • Anayasal Gerilim ve Tehlikeli Bir Emsal: Meclis oluşumundaki bu uzun süreli blokaj, Kosova tarihinde görülmemiş bir durumdur. Bu durum, Anayasa ve Meclis İç Tüzüğü’nde mevcut yasal boşlukları gündeme getirmiştir. Bazı sesler, çözüm sağlanamazsa yeni bir anayasal yorumlama gerektiğini ya da krizin aşılması için yeniden erken seçimlerin düşünülebileceğini dile getirmektedir. Ancak seçimlerin yenilenmesi, halkın tepkisi nedeniyle henüz hiçbir tarafça açıkça talep edilmemiş radikal bir adımdır. Yine de, blokajın süresiz devam etmesi durumunda tam kapsamlı bir anayasal krizin oluşması riski mevcuttur.
  • Kamu Güvenine Etkisi: Vatandaşlar, siyasi partiler arasındaki bu çekişmeyi, devletin normal işleyişini engelleyen bir güç mücadelesi olarak algılamaktadır. Bu tür bir blokaj, siyasi sınıfa ve kurumlara olan güveni azaltabilir; vatandaşlar, parti çıkarlarının kamu yararının önüne geçtiği düşüncesine kapılabilir. Kamuoyunda durum “siyasi sirk” olarak nitelendirilmekte ve vatandaşlar televizyon tartışmalarında ve sosyal medyada hayal kırıklıklarını ifade etmektedirler.
  • Uluslararası Tepkiler: Kosova’nın uluslararası ortakları, mevcut krizden endişe duymaktadır. QUINT ülkeleri (özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri), Kosova’da kurumsal istikrarı desteklemektedir. Medyada yer alan haberlere göre, Priştine’deki ABD Büyükelçiliği durumu yakından takip etmekte ve blokaj nedeniyle memnuniyetsizliklerini göstermek için son Meclis oturumlarına temsilci göndermemektedir. ABD’li diplomatlar, demokratik kurumların işleyişinin önemine vurgu yaparak dolaylı biçimde çözüm çağrısında bulunmuştur. İşlevsiz bir Meclis, Kosova’nın uluslararası arenadaki yükümlülüklerini yerine getirmesini – örneğin AB ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (MSA) kapsamında istenen reformların gerçekleştirilmesini veya ikili anlaşmaların onaylanmasını – engellemektedir.

Sonuç olarak, Meclis oluşum sürecinin tamamlanamaması, Kosova’da kurumsal istikrarı tehdit eden ciddi bir anayasal ve siyasi kriz yaratmıştır. Kamu idaresi, polis gibi temel devlet işlevleri normal şekilde devam etmekte olsa da yeni bir Meclis ve hükümetin olmaması, demokratik yönetişimi ciddi biçimde kısıtlamaktadır. Bu durumun ancak siyasi diyalog veya kamuoyu baskısı aracılığıyla çözülebileceği beklenmektedir.

 

 

 

Kriza paszgjedhore në Kosovë pas zgjedhjeve parlamentare 2025

Betimi i deputetëve të rinj

Pas zgjedhjeve të parakohshme parlamentare të 9 shkurtit 2025​, Kuvendi i Kosovës u mblodh për seancën konstituive më 15 prill. Fillimisht, seanca u përball me vështirësi në verifikimin e mandateve të deputetëve të rinj. Opozita nuk pranoi të votojë raportin e Komisionit të verifikimit, duke kërkuar që të konfirmohej dorëheqja e Kryeministrit në detyrë Albin Kurti dhe ministrave të tij të zgjedhur si deputetë​. Pas përfshirjes së këtij konfirmimi në raport (që garantoi se zyrtarët ekzekutivë kishin dhënë dorëheqje përpara marrjes së mandatit parlamentar), raporti u miratua njëzëri nga deputetët e pranishëm​. Kështu, 120 deputetët e rinj bënë betimin e tyre në Kuvendin e Kosovës, duke u ngritur në këmbë për të lexuar tekstin solemn të betimit​. Ky hap i parë procedurial u finalizua me sukses pas dy pezullimeve të mëparshme të seancës konstituive, të shkaktuara nga mospajtimet midis pozitës dhe opozitës rreth verifikimit të mandateve​.

14 tentativa të pasuksesshme për konstituimin e Kuvendit

Edhe pas betimit të deputetëve, Kuvendi i Kosovës nuk ka arritur të konstituohet plotësisht, pasi ka dështuar 14 herë radhazi të zgjedhë kryesinë e re parlamentare. Tre muaj pas zgjedhjeve, ngërçi institucional vazhdon: që nga seanca e parë konstituive më 15 prill, deputetët kanë mundur të përmbyllin vetëm dy pikat e para (verifikimin e mandateve dhe betimin), por kanë ngecur tek pika e tretë – zgjedhja e kryetarit (kryeparlamentarit) të Kuvendit​. Kjo situatë ka krijuar një cikël seancash të përsëritura çdo 48 orë, pasi Rregullorja e Kuvendit lejon ndërprerjen dhe vazhdimin e seancës konstituive pa kufizim deri në zgjedhjen e kryetarit​. Në secilën prej 14 tentativave, votimi për kryeparlamentarin ka dështuar për mungesë të shumicës absolute prej 61 votash. Në përpjekjet e para, kandidatja e vetme mori 57 vota pro, ndërsa në seancat pasuese ky numër madje ra në 54 vota (p.sh. në tentativën e 8-të)​ – dukshëm nën pragun e kërkuar. Për pasojë, legjislatura e re (Legjislatura e IX) ende nuk është funksionale, me seanca konstituive që shtyhen vazhdimisht pa rezultat​.

Aspektet ligjore – Sipas praktikës kushtetuese të krijuar nga një vendim i Gjykatës Kushtetuese (rasti i ngërçit parlamentar në vitin 2014), e drejta ekskluzive për të propozuar kandidatin për kryetar Kuvendi i takon partisë fituese të zgjedhjeve​. Kjo do të thotë se Lëvizja Vetëvendosje (LVV), si subjekti me më shumë ulëse në zgjedhjet e 2025, ka të drejtën të propozojë kryeparlamentarin, pa pasur detyrim të ketë një koalicion paraprak. Kryeministri në detyrë, Albin Kurti, ka theksuar se Kushtetuesja e ka “depolitizuar” procesin konstituiv, duke e kthyer atë thjesht në një formalitet procedural – ku partia fituese propozon dhe Kuvendi voton. Megjithatë, realiteti politik ka treguar se ky “formalitet” s’mund të kryhet pa konsensus minimal: procedura kërkon 61 vota pro nga 120 deputetë, çka LVV nuk i ka e vetme (LVV ka fituar rreth 48 ulëse nga 100 vendet e pakicës shumicë, plus mbështetjen e disa deputetëve të pakicave jo-serbe që e çojnë numrin rreth 57 vota​). Rregullorja e Kuvendit parashikon votim të hapur për kryetarin, pra me shfaqje publike të votës së secilit deputet – një element që ka ndikim në qëndrimet e palëve dhe taktikat e tyre.

Aspektet politike – Në themel të ngërçit qëndron përplasja midis LVV-së dhe opozitës lidhur me kandidaturën për kryeparlamentar. LVV këmbëngul që posti i kryetarit të Kuvendit i takon asaj si fituese e zgjedhjeve dhe se procedura duhet të jetë thjesht konfirmuese​. Nga ana tjetër, tri partitë opozitare kryesore – PDK, LDK dhe AAK – kanë shfrytëzuar mungesën e shumicës së Vetëvendosjes për të kërkuar kompromis politik. Ata pretendojnë se kandidati i propozuar nga LVV nuk gëzon karakter konsensual dhe se LVV duhet të ofrojë një emër tjetër më të pranueshëm për ta​. Përplasja është thelluar nga fakti që LVV ka refuzuar çdo mundësi kompromisi për emrin e kandidatit, duke e cilësuar propozimin e saj si legjitim dhe duke mos pranuar të tërhiqet​. Kështu, seancat e njëpasnjëshme janë shndërruar në përballje politike të vullneteve, ku secila palë fajëson tjetrën për bllokadën.

Ngërçi në zgjedhjen e Kryetares së Kuvendit

Kandidatja kryesore për Kryetare të Kuvendit (kryeparlamentare) është Albulena Haxhiu, deputete e LVV-së dhe ish-ministre e Drejtësisë. Ajo është propozuar zyrtarisht nga LVV në çdo seancë konstituive që nga fillimi​. Asnjë kandidat alternativ nuk është futur zyrtarisht në garë, pasi opozita nuk ka paraqitur emra të vetin në mungesë të një marrëveshjeje politike dhe nisur edhe nga interpretimi kushtetues që propozimi i parë i takon partisë fituese​. Kësisoj, votimi është zhvilluar vazhdimisht vetëm për emrin e Haxhiut, e cila deri tani nuk ka arritur të marrë 61 votat e nevojshme. Në tentativat e para, Haxhiu mori 57 vota pro, ndërsa pjesa tjetër e deputetëve ose votuan kundër, abstenuan, ose nuk morën pjesë në votim​. Për shembull, në përpjekjen e 6-të radhazi, asaj i munguan sërish votat e mjaftueshme (vetëm 54 deputetë votuan pro, 44 kundër dhe 3 abstenuan)​. Çdo rezultat nën 61 vota e detyron kryesuesin e seancës ta ndërpresë seancën dhe ta thërrasë atë sërish pas dy ditësh, me shpresën e gjetjes së një zgjidhjeje.

Pse kundërshtohet Albulena Haxhiu? Opozita e ka cilësuar Haxhiun si “figurë përçarëse” që nuk garanton bashkëpunim ndërpartiak​. Partitë si PDK dhe AAK kanë deklaruar publikisht se nuk e mbështesin atë për kryeparlamentare, duke argumentuar se nuk është figurë konsensuale për gjithë Kuvendin​. Madje, AAK ka sugjeruar se do të votonte kandidatë tjerë nga radhët e LVV-së, po të propozonin emra më pajtueshëm – si p.sh. deputetet Saranda Bogujevci ose Shqipe Selimi​. Edhe PDK-ja ka bërë thirrje që LVV të zëvendësojë Haxhiun me një kandidat tjetër, ndërsa LDK-ja ka shkuar më tej duke thënë se nuk do ta votonte asnjë kandidat të propozuar nga LVV për kryetar Kuvendi, pavarësisht emrit​. Kjo tregon se ngërçi nuk lidhet thjesht me personin Haxhiu, por më gjerë me rivalitetin politik ndaj Vetëvendosjes. Nga ana e saj, LVV ka mbrojtur fuqishëm kandidaturën e Albulena Haxhiut, duke theksuar se ajo është “kandidate meritore”dhe se kërkesat e opozitës për ta zëvendësuar janë të padrejta​. Kryeministri Kurti ka refuzuar të tërhiqet nga propozimi i Haxhiut, duke deklaruar se ky post i takon LVV-së me mandat popullor dhe se pranimi i diktateve të opozitës do të cënonte këtë parim​.

Ndalimi procedural – votimi i fshehtë: Përballë dështimit të përsëritur me votim të hapur, LVV tentoi një manovër procedurale për të dalë nga ngërçi: propozoi kalimin në votim të fshehtë për kryetaren e Kuvendit, me shpresën se votimi me fletë të fshehtë do t’u jepte mundësi deputetëve opozitarë të votonin lirshëm pa presion publik. Kjo nismë hasi menjëherë në kundërshtimin e opozitës. PDK, LDK, AAK dhe Lista Serbe refuzuan të propozojnë anëtarë në komisionin ad-hoc që duhej të organizonte votimin e fshehtë​. Kryesuesi i seancës, Avni Dehari, i ftoi partitë të dërgonin përfaqësuesit e tyre në këtë komision zgjedhor, por opozita e bojkotoi komisionin, duke e bërë të pamundur procedurën alternative​. Arsyeja e tyre ishte ligjore dhe parimore: sipas tyre, Rregullorja e Punës së Kuvendit nuk lejon votim të fshehtë për zgjedhjen e kryetarit në seancë konstituive, dhe ndryshimi i rregullave “në mes të lojës” është i papranueshëm​. Në njërën nga seancat, LVV arriti t’i bindë 56 deputetë të votojnë pro votimit të fshehtë, por pa asnjë votë kundër apo abstenim nga opozita (që nuk mori fare pjesë në votim)​. Kjo nismë dështoi, pasi nuk u arrit shumica e nevojshme për miratimin e komisionit (54-56 vota “pro” nuk mjaftuan)​. Për pasojë, në seancat e fundit as që është zhvilluar votimi për vetë kandidaten – ngërçi procedural rreth mënyrës së votimit ka bllokuar procesin përtej vetë emrit të Haxhiut. Në përpjekjen e 14-të (më 11 maj 2025), skenari u përsërit identikisht: LVV kërkoi sërish votim të fshehtë, opozita refuzoi, dhe seanca u mbyll pa sukses, me vetëm 54 vota që nuk mjaftuan për ndryshimin e procedurës​.

Roli i opozitës në bllokimin e procesit

Opozita e bashkuar (PDK, LDK, AAK dhe subjekte të tjera opozitare, përfshirë Listën Serbe) ka luajtur rol kyç në pamundësimin e konstituimit të Kuvendit. Që në hapin e parë procedural – verifikimin e mandateve – partitë opozitare treguan fuqinë e tyre bllokuese duke mos e votuar komisionin verifikues derisa u plotësuan kushtet e tyre (përfshirja e dorëheqjeve në raport)​. Më pas, në çdo seancë, asnjë deputet opozitar nuk ka votuar pro Albulena Haxhiut si kryetare e Kuvendit. Votat “për” kanë ardhur vetëm nga Vetëvendosje dhe aleatët e saj minoritarë, ndërsa opozita, me rreth gjysmën e ulëseve parlamentare, ka votuar bllok kundër ose ka abstenuar​. Ky koordinim i ngushtë midis tri partive kryesore opozitare dhe Listës Serbe ka siguruar që Haxhiu të mos arrijë kurrë 61 vota. Opozita, në asnjë moment, nuk e ka propozuar një kandidat të vetin për kryeparlamentar – as në seancë e as publikisht – duke e lënë tërë barrën e emërimit mbi LVV-në, në përputhje edhe me kornizën kushtetuese​. Kjo do të thotë se opozita nuk po kërkon të marrë vetë drejtimin e Kuvendit në këtë fazë, por po shfrytëzon taktikën e mosbashkëpunimit aktiv për të detyruar Vetëvendosjen të tërhiqet ose të bëjë lëshime.

Taktikat parlamentare të opozitës kanë përfshirë:

  • Bojkot të pjesshëm dhe mungesë votash në procedura kyçe: Siç u përmend, fillimisht opozita bojkotoi votimin e raportit të mandateve, pastaj bojkotuan edhe komisionin për votim të fshehtë​. Gjatë votimit për vetë kryetaren, opozitarët kryesisht kanë marrë pjesë në seanca për të siguruar kuorumin (për të mos u akuzuar për bllokim procedural), por nuk kanë dhënë votat e tyre pro kandidates së LVV-së. Kjo strategji e lejon opozitën të deklarojë se “ne morëm pjesë, por shumica nuk i ka votat”, duke ia lënë përgjegjësinë palës tjetër.
  • Refuzimi i kompromisit ad-hoc: Opozita ka refuzuar hapur idenë se “për hir të institucioneve” duhej t’i jepte votat një kandidateje të cilën s’e mbështet. Deputetja e AAK-së, Time Kadrijaj, e artikuloi qartë këtë qëndrim duke thënë se partitë opozitare “s’kanë asnjë detyrim t’ia sigurojnë votat” pushtetit për zgjedhjen e kryeparlamentarit​. Opozita ngul këmbë se përgjegjësia e krijimit të shumicës i takon partisë fituese, ndërsa ajo vetë, si opozitë, është brenda të drejtës së vet të votojë kundër një kandidati që nuk i bind.
  • Presion publik dhe delegjitimim i kandidatit: Krerët opozitarë kanë zhvilluar një fushatë deklaratash për ta paraqitur kandidaturën e Albulena Haxhiut si të papërshtatshme. P.sh. kryetari i PDK-së, Memli Krasniqi, deklaroi se kryeministri Kurti po e mban peng konstituimin sepse “për të, Albulena Haxhiu qenka më e rëndësishme se qytetarët”​, duke nënkuptuar se këmbëngulja tek ky emër po dëmton interesin publik. Edhe zyrtarë të LDK-së (si Lutfi Haziri) kanë deklaruar se mungesa e marrëveshjes politike është problemi, duke hedhur poshtë idenë e një vakuumi institucional dhe duke fajësuar kryeministrin për mungesë fleksibiliteti. Këto deklarata synojnë ta zhvendosin perceptimin e fajit tek LVV, ndërsa opozita paraqitet si palë parimore që po kundërshton një emër të papranueshëm.
  • Unitet opozitar dhe koordinim: Vlen të theksohet se opozita në këtë rast po vepron në unison. Tradicionalisht, PDK dhe LDK kanë qenë rivale, por në këtë situatë ato (së bashku me AAK) po bashkëpunojnë kundër armikut të përbashkët politik – Albin Kurtit dhe LVV-së. Madje edhe Lista Serbe (që përfaqëson pakicën serbe) po e mban të njëjtin pozicion, duke mos dhënë votat e saj dhe duke mos propozuar kandidatë alternativë​. Ky unifikim i opozitës maksimizon ndikimin e tyre bllokues. Opozita ka dhënë shenja se do të vazhdojë këtë qasje deri sa LVV të ndryshojë kandidatën ose të krijohet një marrëveshje më e gjerë. Përpjekja e vetme për dialog deri tani – një takim i inicuar nga Albin Kurti me Memli Krasniqin (PDK) e Lumir Abdixhikun (LDK) më 1 maj – nuk prodhoi ndonjë kompromis​. Kjo tregon se bllokada opozitare është e qëndrueshme dhe e kalkuluar politikisht.

Pasojat për stabilitetin institucional dhe funksionimin e shtetit

Ngërçi i zgjatur institucional ka sjellë pasoja të dukshme për Kosovën, si në planin e brendshëm ashtu edhe në imazh ndërkombëtar. Deri më tani, Kuvendi i ri nuk funksionon: nuk ka kryetar, nënkryetarë e as komisione parlamentare të konstituara. Kjo do të thotë se legjislativi është jofunksional – nuk mund të miratohen ligje të reja, nuk mund të ushtrohet mbikëqyrja parlamentare ndaj Qeverisë dhe as të merren vendime të rëndësishme që kërkojnë votim parlamentar. Për shembull, iniciativat ligjore apo marrëveshjet ndërkombëtare mbeten pezull, sepse s’ka kuvend të gatshëm t’i shqyrtojë. Disa deputetë opozitarë kanë tentuar të përdorin mandatin e tyre edhe pa konstituimin formal – p.sh. duke mbledhur nënshkrime për të dërguar një çështje në Gjykatën Kushtetuese​ – por këto veprime të izoluara nuk e zhbllokojnë dot gjendjen e përgjithshme.

Në anën ekzekutive, Qeveria e vjetër vazhdon në kapacitet kujdestarie (caretaker). Albin Kurti dhe kabineti i tij janë në detyrë vetëm për çështje rutinë derisa të formohet qeveria e re. Formimi i qeverisë së re nuk mund të ndodhë pa u konstituuar Kuvendi (duhet zgjedhur kryetari i Kuvendit dhe më pas Presidentja e vendit t’i japë mandatin për kryeministër fituesit të zgjedhjeve, që të votohet kabineti). Kjo do të thotë se procesi i krijimit të qeverisë është i bllokuar në fazën zero. Në kushtet aktuale, duket se nuk ka një afat të qartë kohor brenda së cilit ky ngërç duhet zgjidhur – Kushtetuta nuk parashikon një skenar ku seanca konstituive dështon pafundësisht. Kështu, institucionet e reja nuk po formohen, ndërsa të vjetrat e kanë humbur legjitimitetin (Kuvendi i vjetër është shpërndarë kur u thirrën zgjedhjet, dhe qeveria është teknikisht me mandat të përkohshëm).

Kryeministri në detyrë Kurti ka paralajmëruar se opozita po synon të krijojë “imazhin e një Kosove në krizë” me këtë bllokadë​. Ai e quan bllokimin e Kuvendit një veprim të panevojshëm që dëmton vendin pa arsye të ligjshme​. Nga ana tjetër, zërat opozitarë (p.sh. Haziri i LDK-së) këmbëngulin se “s’ka vakuum institucional”, me argumentin se qeveria kujdestare po i kryen funksionet bazë dhe se problemi është thjesht politik – mungesa e marrëveshjes për kryeparlamentarin​. Sidoqoftë, shumica e analistëve dhe vëzhguesve e shohin situatën si jashtë normalitetit kushtetues. Instituti Demokratik i Kosovës (KDI) e ka quajtur këtë gjendje një “cikël absurd seancash” dhe i ka bërë thirrje Presidentes Vjosa Osmani të intensifikojë përpjekjet për një zgjidhje, duke kujtuar se Kushtetuta e ngarkon atë me përgjegjësinë për funksionimin e rregullt të institucioneve​. Presidenca ka shprehur gatishmërinë për konsultime me të gjithë liderët politikë për të tejkaluar ngërçin​, megjithëse deri tani takimet gjithëpërfshirëse nuk janë realizuar.

Pasiguria institucionale e krijuar ka disa pasoja konkrete dhe potenciale:

  • Paralizë legjislative dhe reformuese: Çështje urgjente mund të shtyhen. Për shembull, miratimi i buxhetit të ri (nëse do të nevojitej ndonjë rishikim), ligje për reforma ekonomike apo gjyqësore, dhe vendime të rëndësishme si emërime në agjenci shtetërore nuk mund të bëhen pa Kuvend. Kjo mund të ngadalësojë reformat dhe të ndikojë negativisht në mirëqeverisjen e vendit.
  • Tension kushtetues dhe precedent i rrezikshëm: Një bllokim kaq i gjatë i konstituimit është i paprecedentë në Kosovë. Kjo ngriti pyetje mbi boshllëqet ligjore në Kushtetutë dhe Rregullore. Disa zëra sugjerojnë se, në mungesë të zgjidhjes, mund të kërkohet interpretim i ri kushtetues ose madje të mendohet për zgjedhje të parakohshme sërish si dalje nga kriza. Mirëpo, rikthimi te zgjedhjet do të ishte një hap drastik që deri tani asnjëra palë s’e ka kërkuar haptas, nga frika e reagimit të elektoratit. Gjithsesi, rreziku i një krize të plotë kushtetueseekziston nëse bllokada vazhdon pafundësisht.
  • Ndikimi te besimi publik: Qytetarët po e shohin përplasjen e partive si një luftë për pushtet që po mba peng funksionimin normal të shtetit. Një bllokim i tillë mund të thellojë mosbesimin e publikut ndaj klasës politike dhe institucioneve, duke krijuar përshtypjen se interesat partiake po vendosen mbi interesin e qytetarëve. Kjo u vu re edhe nga retorika e ashpër publike: situata u cilësua si “cirk” politik nga disa media​, dhe qytetarët kanë shprehur zhgënjim në debate televizive e rrjete sociale.
  • Reagime ndërkombëtare: Partnerët ndërkombëtarë të Kosovës kanë shprehur shqetësim për këtë ngërç. Shtetet e QUINT-it (veçanërisht SHBA dhe vendet evropiane) tradicionalisht inkurajojnë stabilitet institucional në Kosovë. Mediat raportuan se Ambasada Amerikane në Prishtinë po e ndjek nga afër situatën dhe madje ka vendosur të mos dërgojë përfaqësues në seancat e radhës si shenjë pakënaqësie ndaj bllokadës​. Diplomatët amerikanë kanë bërë thirrje indirekte për zgjidhje, duke nënvizuar rëndësinë e funksionimit të institucioneve demokratike. Një Kuvend jofunksional e pengon Kosovën edhe në arenën ndërkombëtare – p.sh. miratimi i marrëveshjeve dypalëshe apo zbatimi i reformave të kërkuara nga proceset integruese (si MSA me BE) mbetet pezull.

Në përmbledhje, mospërmbyllja e procesit konstituiv ka krijuar një krizë kushtetuese-politike që kërcënon stabilitetin institucional. Edhe pse funksionet bazë shtetërore vazhdojnë (p.sh. administrata publike, policia, etj., punojnë normalisht), mungesa e një parlamenti dhe qeverie me mandat të ri kufizon rëndë qeverisjen demokratike. Kjo situatë pritet të zgjidhet vetëm përmes dialogut politik ose presionit publik.

Festim EGER

Sosyal Medyada Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER İÇERİKLER

KAMUOYUNUN DİKKATİNE

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” söylemleriyle başlayan sürecin sonunda  Bölücü Terör Örgütü PKK’nın

İLK KURŞUN (15 MAYIS 1919)

Osmanlı’nın Balkanlardan çekildiği topraklarda kalan Türkler, kimlikleri ve dini inançları