AB PUSULASI NASIL İCAT OLDU?
2014 Mart’ı, Rusya’nın Kırım’ı gayri-hukuki yollardan işgal ve ilhakıyla birlikte küresel güvenlik gündemini derinden sarstı. Bunun etkileri dalga dalga sürerken ABD’de Trump’ın işbaşına gelmesiyle Batı dünyası yeni çalkantılara sürüklendi. Trump için NATO modası geçmiş bir teşkilat, AB ise hasım bir güçtü. Transatlantik bünyede dağınıklığın, vizyonsuzluğun tohumları böylece atıldı.
Bir yandan Trump yönetiminin tutumuna, diğer yandan Obama döneminde başlayan Hint-Pasifik bölgesine (Çin)
yoğunlaşma sürecine karşı AB liderlerinin yanıtı gecikmedi.2017 Mayıs ayında Taormina/İtalya’da düzenlenen G7 Zirvesivesilesiyle zamanın Almanya Şansölyesi Merkel, ‘Avrupa’nınkendi kaderini kendi ellerine alması gerektiğini’ vurguladı.Bu söylem, 2016 yılında AB Komisyonu Başkanı Juncker’in‘AB Ordusu’ kurulması yönünde ortaya attığı fikirle örtüşüyordu. ABD’nin Suriye dahil Ortadoğu’daki askeri mevcudiyetini tek yanlı kararlarla yeniden yapılandırmaya gideceğini açıklaması ve Türkiye’nin Suriye’de başlattığı sınır ötesi harekat bu coğrafyada tarihten gelen rol iddiasına sahip Fransa için bardağı taşıran damla oldu.
2019 Kasım’ında Macron NA-TO’nun ‘beyin ölümünü’ ilan etti. Bundan iki yıl sonra 2021 Kasım’ında AB Yüksek Temsilcisi Borrell ise, Macron’a adeta nazire oluşturacak bir söylemle güvenlik ve savunma alanı dahil AB otonomisi sağlanamazsa AB’nin ‘stratejik daralma’sının kaçınılmaz olduğunu, dolayısıyla küresel bir aktör olmaktan hızla uzaklaşacağını vurguladı. Başka bir anlatımla, stratejik otonomisinin sınırlarını genişletemezse bu kere AB’nin ‘beyin ölümüne’ maruz kalacağını ima etti.
2020 Haziran’ında AB, NATO örneğinden hareketle kendisi için gelecek on yılı öngörmek üzere ‘Stratejik Pusula’ belgesini hazırlama sürecini başlattı. Yaklaşık iki yıllık bu süreç 21 Mart 2022’de AB Dış İlişkiler Konseyi’nin ‘Stratejik Pusula’ (SP) belgesini onaylamasıyla sonuçlandı. AB’nin güvenlik-savunmada stratejik otonomisini takviye etmek üzere geliştirilen belgeden çıkan ‘stratejik cin’, Ukrayna odaklı küresel krizin büyük çalkantılara sahne olduğu ortamda AB’nin icat ettiği bir pusula eşliğinde seyrüseferine başlayabilirdi.
Güvenlik-savunma alanında AB’nin gelecek on yıl için rotasını belirleyen Stratejik Pusula belgesinin öne çıkan temel yönelimleri irdelendiğinde ortaya çıkan tabloyu topluca şu şekilde özetlemek mümkün:
- Onaylanan kırk yedi sayfalık belgenin, ilgili çevreler dışında, kamuoyunun geniş kesimlerince arzulanan ölçüde
okunması ve içselleştirilmesi zorluk arz etmektedir. Dolayısıyla, Stratejik Pusula okuyucu kolaylığı sağlamayan, gerçek bir pusula olmaktan çok bir nevi Eylem Planı oluşturan, birçok yerinde tekrara giren bürokratik anlayışla kaleme alınmış, dipsiz kuyu eleştirisine açık ve AB’nin küresel aktör olma iddiasını desteklemekten uzak bir metindir. Normalde bu tip stratejik vizyon belgelerinin daha kısa, okunması ve anlaşılması kolay, kamuoylarının takip etmekte zorlanmayacağı bir eksene sahip olması daha doğru olurdu. 2022 Haziran ayında NATO’nun onaylaması beklenen Stratejik Konsept (SK) Belgesinde bu ‘uzunluk tuzağına’ düşülmemesi umulur.
- Belge dört kulvar üzerine inşa edilmiştir: Bunlar, Eylem, Güvenlik, Yatırım ve Ortak(lıklar) başlıklı alanlardır. Her bir başlık altında kısa ve orta vadeye (genel hatlarıyla 2025 ve ötesi) dönük adımlar sıralanmaktadır.
- Belgede, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı saldırısı ertesindeki stratejik ortam tahlil edilmekte, uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan güçler dengesine dayalı rekabetin altı çizilmektedir. Diğer bir anlatımla, stratejik ortamın özellikleri tanım-
lanmaktadır. Bu bağlamda Rusya’nın Ukrayna’ya karşı tahrik edilmemiş ve meşruluktan uzak saldırısının Avrupa kıtasına getirdiği savaş koşullarının ve önemli jeopolitik değişimlerin AB’nin vizyonunu güçlendirmede ve çıkarlarını savunmada sınama yarattığı vurgulanmaktadır. Bu tanımlamanın yöneli- mi ana hatları itibariyle geçerli ve doğrudur.
- AB, daha önce 2016’da kabul ettiği Küresel Strateji belgesinden de esinlenmek suretiyle SP’de geniş ölçekli bir tehdit değerlendirmesine yer vermiştir. Bu değerlendirmede hem devletlerden hem devlet dışı aktörlerden kaynaklı konvansiyonel ve küresel sonuçlar doğuran yeni tür tehditler (hibrit, siber, iklim değişikliği, pandemi gibi) ve bölgesel sınamalar ele alınmaktadır.
- AB’nin hiçbir dönemde rastlanmamış ölçüde birlik içinde olduğu ve ortaklarıyla birlikte Avrupa’da barışı yeniden tesis etmeye ve güvenlik düzenini savunmaya kararlı bulunduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda BM Şartı ve Helsinki Nihai Senedi ve Paris Şartı gibi AGİT kurucu belgelerinde ifadesini bulmuş Avrupa güvenliğinin üzerine inşa edildiği bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve egemenliğe saygı; sınırların değişmezliği; kuvvet kullanımından ve kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma ve Devletlerin kendi güvenlik düzenlemelerini seçmeleri veya değiştirme özgürlüklerine dair temel ilkelerin savunulacağı vurgulanmaktadır.
- Devlet kaynaklı geleneksel tehditlerin başında uluslararası hukuka dayalı düzene meydan okuyan aktör olarak
Rusya başı çekmektedir. Rusya’nın temel tehdit kaynağı oluşturduğu tespitinde AB’nin, kısa geçmişle kıyaslandığında, artık ikircikli yaklaşımını bir yana koyduğu ve daha net bir çizgiyi benimsediği görülmektedir.
- Çin’e bakış ise daha farklıdır. Yükselen bir küresel güç olma yolunda hızla ilerleyen Çin, AB için ‘işbirliği orta-
ğı, ekonomik ve sistemik bir rakiptir’. Rusya’ya kıyasla daha farklı bir tanım içindedir.
- Kaba güce dayalı nüfuz yaymanın zemin kazandığı dönüşüm halindeki bir stratejik çerçevenin vücut verdiği istikrarsızlık ve belirsizlik ortamına rağmen AB, kendisinden, beklenebileceği üzere, küresel rol oynamaya soyunurken kökten değişime sahne olan mevcut ortamda da aktif çok taraflılığın temel savunucusu olarak kalacağını yine ortaya koymaktadır. Bu bağlamda elbette uluslararası hukuku esas alacağını ve devletlerarası ilişkileri yönetmesi gerekli temel hukuki belgelerdeki vazgeçilemez taahhütlere sadık kalacağını beyan etmektedir. Düşmanca faaliyetlerin kendini hissettirdiği halihazır güvenlik ortamının AB’nin sahip olduğu kapasiteyi ve eyleme geçme isteğini artırmasını, direnç ve dayanıklılığın (resilience) güçlendirilmesini ve dayanışma ve karşılıklı yardımı temin etmeyi gerekli kıldığına belgede işaret edilerek SP’nın güvenlik ve savunma gündemi için yüksek bir iddia düzeyini yansıttığı kaydedilmektedir. Stratejik rekabetin arttığı, karmaşık güvenlik tehditlerinin ve Avrupa güvenlik düzenine doğrudan saldırıların gerçekleştiği bu ortamda terörizmin de pek çok ülkenin istikrarına tehdit oluşturduğu, dünya ölçeğinde ulusal güvenlik sistemlerine sınama teşkil ettiği belirtilmektedir. Terörizm ve şiddete varan aşırılığın her çeşidinikökü ne olursa olsun AB içinde ve ötesinde barış ve güvenliği tehdit ettiğine vurgu yapılırken özellikle İŞİD ve El-Kaide terör örgütlerine ve bunlara bağlı gruplara değinil-mektedir.
- ABD ve NATO’yu stratejik ortak olarak nitelemekte; diğer yandan NATO’yu kolektif savunma alanına hapseden bir anlayışı yeniden sahneye sürmektedir. Nitekim, daha…