“Deli ırmaklarla, yalçın kayalarla yoğrularak olgunlaşmış ruhu, bedeni, vakarı ve duruşu ile dosta güven, düşmana korku verirler. Yılmaz, korkmaz, üşümez, uyumaz, yastığı mezar taşı, yorganı yapraktandır. Anadan, babadan, çoluk-çocuk ve yardan ayrı kalmak, ahirete kefensiz gitmek onun öncelikli kaderidir. Bunu çok iyi bilir, onun için daima hazırdır.”
Süleyman ÖZMEN
Daha önceki sayılarımızda “Özel Kuvvetler Sınıfının Ortaya Çıkışı, Ordulardaki Yeri ve Yaptıkları Başlıca Görevler” başlıklı bir yazı hazırlamıştık. Bu sayıdaki yazımız bu sefer Komando hakkında olacak. Komando tarihi, anlamı ve nitelikleri hakkında konuşacağız. Ama öncelikle; “Komando birliği elit birlik, personeli de elit personeldir” demeliyiz.
Bu sayımızda ele alacağımız konu olan komando sınıfının tarihçesi, kökenleri ve gelişimi incelenecek ve ordulardaki yerleri detaylı bir şekilde açıklanacaktır. Komando birimlerinin gerçekleştirdikleri temel görevler, örnek operasyonlar ve başarıları da ele alınarak, bu birimlerin ordular için stratejik önemine vurgu yapılacaktır.
Komando, elit savaşçıdır ve savaşın nihai sonucuna risk alarak gerektiğinde hayatını hiçe sayarak yön veren kişidir. Clausewitz’in veciz cümlesinde ifade edilen “savaş, politikanın başka araçlarla devam ettirilmesidir” şeklindedir, yani savaş, siyasetin farklı bir aracıdır. Savaşın siyasî hedefi, isteğin düşmana zorla kabul ettirilmesidir. Savaşın askeri hedefi ise, düşmanın savaşma azminin yok edilmesidir. Komando askeri, düşmanın savaşma azmini yok etme konusunda en önemli caydırıcı argümanlardan biridir.
Bu ayki yazımızda düşmanın savaşma azmini yok etme ve caydırıcılık konusunda öne çıkan engel tanımaz aşan kahramanları anlatmaya çalışacağız. Öncelikle kendisini tereddütsüz olarak feda eden tüm Şehitlerimize ve zaman içinde hayatlarını kaybetmiş tüm kahraman Gazilerimize Allah’tan rahmet ve yaşayan tüm Gazilerimize de sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Stratejik Çalışmalar alanında savaşların nedenlerine yönelik ortaya koyulan kategoriler, uzman John Garnett’in bakış açısına göre; konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan olmak üzere iki temel başlığa ayrılır. Konvansiyonel savaş, genellikle nükleer silahlar haricindeki klasik, yaygın ve geleneksel savaş araç gereçleriyle yapılan savaşları tanımlamak için kullanılır. İki taraf da düzenli ordularla bu savaşı icra etmektedir. Nükleer silahların yanı sıra biyolojik ve kimyasal silahlar da konvansiyonel savaşın dışında yer almaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer silahların kullanılmasıyla birlikte dünya yeni bir döneme girmiştir. Karşılıklı yok oluş riskinden dolayı özellikle nükleer silah sahibi devletler sorunların çözümünde farklı yöntemleri izlemek zorunda kalmışlardır.
İkinci dünya savaşı esasında savaşların tabiatını ciddi anlamda değiştirmiş ve yine bu savaşta Komando birliklerinin üstlendikleri görevler ve Komando birliklerinin savaşın nihai sonucuna ulaşmasına yapmış oldukları katkı bariz bir şekilde göze batmıştır.
İkinci Dünya Savaşı, ayrıca teknik gelişmenin yoğun yaşandığı bir dönemi de simgeler. Bu dönemde savaş makineleşmiş; tank, uçak, radar, telsiz savaşta gerçek anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Uçak, Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarına yetişebilmiş ve daha çok keşif amacı ile piyade desteği olarak kullanılmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise indirme harekâtı, orduların taşınması ve düşmanı bombalama amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Tank, Birinci Dünya Savaşı’nda düzenli orduların deformasyonu ve düşman hatlarını yarmak için, İkinci Dünya Savaşı’nda ise bölge kontrolü ve işgal amaçlı kullanılmıştır. ABD’nin Japonya’ya karşı kullandığı iki atom bombası, savaşın gidişatıyla ilgili etkilerinin çok ötesinde, nükleer strateji dönemini başlatmıştır. Yine daha önce ifade ettiğim üzere Komando birliklerin önemi ve neler yapabileceği konusundaki ipuçları yine bu savaşın en yoğun muharebe hatlarında ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla daha önce gayri resmi kullanım alanına sahip Komando unsurlarının, İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte ciddiye alınması gerçeğiyle yüzleşilmiş ve ülkeler askeri birliklerinin organizasyon şemalarına Komando birliklerini de resmi olarak dâhil etmeye başlamış ve bu birliğe ait doktriner yapılanma sürecine geçmişlerdir. Nedir bu komanda ve ordularda kullanımı nasıl olur?
Komando, seçkin bir hafif piyade veya özel kuvvetlerin alt birimi olarak görev yapabilir. Özel eğitimleriyle donatılan komandolar, hedef belirleme ve analiz yapma yeteneklerini kullanarak, kısa sürede operasyon hedefini etkisiz hale getirebilen ve gerektiğinde ikmal almadan görevlerini tamamlayabilen askerlerdir. Komando birlikleri, standart piyade taktiklerinden farklı olarak özel operasyonlar düzenlerler ve genellikle timler halinde hareket ederler. Dağlık bölgeler, zorlu araziler ve iklimler, çöller, düşman hatlarının gerisi, arama kurtarma operasyonları, meskûn mahal savaşları, sabotaj, deniz operasyonları gibi alanlarda uzmanlaşmışlardır.
Özel Kuvvetler Birlikleri düşmanın uzak mesafeli derin gerisinde görev yapabilirken Komando Birlikleri de düşmanın daha yakın menzil derin gerisinde görev yapabilir. Her Özel Kuvvet personeli mutlaka komandodur. Ancak her Komando Özel Kuvvet Personeli değildir. Özel Kuvvetler özellikle Gayri Nizami Harp konusunda ihtisaslaşmış ve her türlü şart, ortam, arazi ve koşulda hedefi mutlak surette ele geçirecek veya imha edecek şekilde yetiştirilirler. Asla pes etmez asla boyun eğmezler. Komando birlikleri de her daim Özel Kuvvetlerin izinde ama yetenek ve kapasite olarak biraz gerisindedir. Konuyu daha iyi açıklamak adına basit bir örnek vermek istiyorum. Askerin fiziki yetenek sınavında Piyade Askeri en az 20 adet şinav (push-up) ve mekik çekmek zorundaysa, Komando askeri en az 50, Özel Kuvvetler Personeli ise en az 100 adet şinav ve mekik yapmak zorundadır.
Tüm bunlar esasında insanın gücünün sınırsızlığını ve inanan bir insanın neler yapabileceğini göstermek açısından iyi bir örnektir. Yapabileceğine inanan yapar, başarabileceğine inanan başarır. Dolayısıyla gerek Komando gerekse Özel Birlik personelinin tamamı kafasında, beyninde, ruhunda, bedeninde ve yüreğinde ayrı bir algı ve dünya taşır. Aradaki ayrımın basit bir şekilde altını çizdikten sonra konumuza geri dönelim. Komando, ağırlıklı olarak her türlü arazide ve iklimde savaşta görev yapacak şekilde yetiştirilmiş, savaş konusunda üstün yetenekli, dayanıklı ve özellikle asla pes etmeyecek güçlü karaktere sahip askerdir.
Peki, bu yeteneklere sahip olan askerler nerede ve nasıl yetiştirilirler? Ülkemizde komando askerlerinin yetiştirildiği merkez, “Eğirdir Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi”dir. Şimdi bu güzide okulun kısa bir tarihçesine göz atalım.
Eğirdir Dağ ve Komando Okulunun Tarihçesi
Ülkemizin en seçkin askeri kurumlarından biri olan “Eğirdir Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi”nin mazisi 1926 yılına kadar dayanır. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde üç yılı aşkın süren kahramanlıklarla dolu büyük bir “Milli Mücadele” ve “Türk İstiklal Harbi”nden sonra yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar; bu coğrafyada güven ve barış içinde yaşayabilmek için güçlü ve modern bir ordunun varlığının şart olduğunu çok iyi biliyorlardı.
İşte bu noktadan hareketle, bu ordunun çekirdeğini oluşturacak birliklerden birinin Eğirdir’e kurulmasına karar verilir. Böylelikle 1927 yılında “Eğirdir Dağ Talimgâhı”, Eğirdir sivrisinin yalçın kayalıklarında eğitime başladı. Böylece Türk hafif piyade gücünün temelleri atılmıştır.
O yıllarda Eğirdir’in nüfusu beş bin bile değildi, ama böyle önemli bir askeri birliğin burada kurulması da rastlantı değildi. Batı Toroslar’ın görkemli dağları, tepeleri, yaylaları ve ülkemizin dördüncü büyük gölünün bulunduğu bu yörenin böylesi bir askeri birliğin eğitimi için gerekli hemen hemen tüm koşulları taşıması, İzmir-Aydın-Denizli-Dinar Demiryolu Hattının Eğirdir’e kadar gelmesi, bu birliğin burada konuşlanmasında önemli bir rol oynamıştır.
Bir de buna kendine özgü iklimini de eklediğinizde, Eğirdir’in bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu hemen anlarsınız. “Eğirdir Dağ Talimgâhı” o günlerde, yeni savaştan çıkmış bir ülkenin bin bir yokluğu ve güçlüğü içinde inanılmaz bir mücadele ile kısa sürede büyüyüp gelişiyor, Eğirdir Sivrisi’nden – Davraz Dağı’nın zirvelerine ulaşmaktaydı.
1928 yılında bu birliğe, kış şartlarında da üstün bir savaşçı özelliği kazandırabilmek için Camili Yayla’da kayak tesisleri kuruluyordu. O yıl Eğirdir’de çok çetin bir kış olmasına rağmen Kurtuluş Savaşımızın önde gelen kahramanlarından ve komutanlarından Mareşal Fevzi ÇAKMAK ve Orgeneral Fahrettin ALTAY, diğer ordu komutanları ile birlikte Eğirdir’e okulu ziyaret etmeye gelmişlerdir.
Isparta yöresinin en yüksek dağlarından biri olan Davraz Dağı’nın yamaçlarında kurulan bu tesis için anlamlı bir açılış töreni yapılarak Eğirdir müstesna bir gün yaşıyordu. 1930 ve 1940’lı yıllarda “Eğirdir Dağ Talimgâh Birliği” giderek daha büyür ve güçlenir. Çünkü o yıllarda dünya yeni bir savaşın eşiğine gelmiş, 1939’dan itibaren de başta Avrupa olmak üzere cayır cayır yanmaya başlamıştı. Almanların 1941’de Girit’e yaptığı hava indirme operasyonundan sonra, Türkiye’nin ABD’den temin ettiği paraşütlerle ilk Türk Hava İndirme Birliği oluşturuldu.
1953’te Menteş/İzmir’de bir Komando Okulu kuruldu ve 1957’de Dağ Talimgâhı’nın adı Dağ Okulu olarak değiştirildi. 1960’ta Komando Okulu Eğirdir /Isparta’ya taşınarak “Eğirdir Dağ Komando Okul Komutanlığı” adını aldı ve günümüzdeki şeklini aldı. 1965’te ise bir Komando Tugayının kurulmasına karar verilerek 1nci Komando Tugayı oluşturulmuştur.
1970’li yıllar ise, Dağ Komando Okulu’nun Türkiye gündemine damga vurduğu yıllardır. 1973’te, 1nci Komando Tugayı’nın bazı taburları ayrılarak 2nci Komando Tugayı kuruldu. Bu iki tugay, 1974’te Kıbrıs Harekâtı’na birlikte katıldılar. 1974 Temmuzunda başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı’na buradan giden ve en önde savaşan birliklerin kahramanlıklarını Türk Halkı hiçbir zaman unutmadı, unutmayacaktır.
1984’ten sonra PKK ile mücadelede de görev aldılar. 1990’ların başında, 1nci ve 2nci Komando Tugaylarının bazı taburları Hakkâri ve Siirt’te kalarak, 1993’te Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı, 1994’te ise 3ncü Komando Tugayı kuruldu. 2000’lerin başlarında Tunceli’de 4ncü Komando Tugayı kuruldu ve sonraki yıllarda, bazı mekanize piyade tugayları komando tugayına dönüştürülerek tugay sayısı günümüzde 16’ya çıkarılmıştır.
1986-1987 yıllarında, yer darlığı nedeniyle buradaki askerlerin bir kısmı Isparta Okuma Yazma Okulu Tesisleri’ne kaydırılmış olsa da Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, bu kez yepyeni ve çok daha önemli bir işlev kazanmıştır.
Gözbebeğimiz olan ordumuzun Subay ve Astsubaylarının komando eğitimi burada yapılmakta, Yedek Subay Öğrencileri, Çavuş ve Uzman Çavuşlar burada yetiştirilmekte, başta Türki Cumhuriyetler olmak üzere birçok ülkeden askeri peronel burada eğitim görmekte; Dağ Komando Okulu’nun ünü yurtdışına taşmaktadır. İçten ve dıştan gelebilecek tehlikeler karşısında ulusumuzun en büyük güvencelerinden biri komando ocağı, Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı’dır.
Komando Birliklerinin Tarihsel Gelişimi
Tarihsel açıdan incelendiğinde, eski Türk askeri kültürü, modern komando savaş teknikleriyle benzerlikler taşıyan taktik ve stratejilerin uzun zamandır kullanıldığını göstermektedir. Türklerin tarih boyunca çeşitli zamanlarda ve yerlerde, günümüz komando savaş tekniklerine benzer yöntemleri uyguladığı belirlenmiştir. Ancak, geçmişte kullanılan savaş taktikleri ile günümüz komando taktikleri arasında sağlam bir ilişki kurabilmek için öncelikle kavramsal bir tanımın yapılması gerekmektedir.
Komando, hafif silahlarla donatılmış, düşman bölgelerinde keşif, pusu, baskın ve taarruz yapabilecek yetenekte eğitilmiş, üstün fiziksel kondisyon ve dayanıklılık kazandırılmış seçkin askerler için kullanılan bir terimdir. Bu bağlamda, düşman kontrolündeki alanlarda derinlemesine keşif, taktiksel saldırı, pusuya düşürme, sızma ve tahliye gibi operasyonları gerçekleştirmek ve düşmanın genel hareketini engellemek için kullanılırlar.
Komando birlikleri, piyade doktrinini benimserken, piyade harekâtının temel prensiplerini uygularlar. Ancak, komando harekâtı, inisiyatifi elinde tutmayı, çeviklik ve koordinasyonu gerektirir. Komandolar, çatışmaya kendi seçtikleri yer ve zamanda girmeyi tercih ederler ve arazinin sunduğu avantajlardan faydalanırlar. Komando birlikleri, en hafif ve en hareketli birlikler olarak öne çıkar ve başarıları, hareket hızı ve etkili müdahale yeteneklerine dayanır. Bu, komando birliklerine düşman karşısında psikolojik bir avantaj sağlar. Ayrıca, konvansiyonel askeri operasyonları destekleme yeteneğine sahip olan komando birliklerinin ikincil görevleri arasında, muharebe istihbaratı toplama ve raporlama da bulunmaktadır.
Mevcut Kara Kuvvetleri doktrinine göre, modern komando birliklerinin muharebe taktik ve teknikleri bakımından geçmişle daha rahat bir ilişki kurulabilen bir tanım benimsenmiştir. Buna göre, gerilla harekâtı için eğitilen ve sivil kıyafetler giyen kişilere “gerilla” denirken, aynı taktikleri kullanan askerlere ise “komando” adı verilmektedir. Dolayısıyla, “gerilla” teriminin, küçük farklılıklar dışında, modern askeri terminolojide “komando” olarak adlandırılan askeri birlikleri tanımlamak için kullanıldığı söylenebilir. Tarihsel olarak incelendiğinde, gerilla harekâtının yapısıyla günümüzdeki modern komando birliklerinin büyük ölçüde aynı taktik ve teknikleri kullandığı da görülmektedir.
Günümüzde tüm seçkin askeri birliklerin ortak adı haline gelen “komando” teriminin kökeni, ilk olarak Güney Afrika’da yaşayan Hollanda kolonileri ile İngilizler arasında gerçekleştirilen ve “Boer Savaşları” olarak bilinen çatışmalara dayanmaktadır. 1880 yılında başlayan ve aralıklarla 1902’ye kadar devam eden bu çatışmalarda, Hollanda kolonileri tarafından “Kommandos” olarak adlandırılan milis güçleri, İngilizlere büyük zorluklar yaşatmışlardır. Hollandalı yerleşimciler, düzenli bir orduya sahip olmamasına rağmen, araziye hâkim olan, arazinin avantajlarını kullanan, hafif ve modern silahlarla donatılmış, küçük ve hareketli birlikler şeklinde örgütlenmişlerdir. Bu birliklerin başarısı, daha büyük kuvvetler oluşturduklarında bile Boer Komandolarının Hollandalı yerleşimcilerin asıl vurucu gücü olduğunu göstermiştir. Boer Komandoları, teknolojik gelişmelerin ön plana çıktığı dönemde, küçük çaplı ve hareketli birliklerin büyük çaplı birliklere karşı etkili olabileceğini göstermiştir.
İkinci Dünya Savaşı döneminde, modern komando birliklerinin temelleri atılmıştır. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda Alman hücum Kıta’larının etkisiyle İngiltere Başbakanı Winston Churchill, sayıca az ancak çok iyi donatılmış seçkin askerlerden oluşan birliklerin kurulmasına yönelik çalışmalar başlatmıştır. Churchill’in bu birliklerden beklentisi, düşmanın gerilerine baskınlar düzenleyerek onları şoka uğratmak ve etkisiz hale getirmekti. Bu birlikler, ardından gelecek düzenli kuvvetlerin durumdan faydalanarak nihai sonuca ulaşmasını sağlayacaktı.
Churchill’in bu çabalarında en büyük destekçisi Albay Dudley Clark oldu. Filistin’de gerilla yöntemlerinin başarısını gözlemleyen Clark, Churchill ile birlikte İngiliz komando birliklerinin kuruluşunu destekledi. Bu çabaların bir sonucu olarak, en tanınmış komando birliklerinden biri olan SAS (Special Air Service), 1941’de savaş sahnesine girdi. Bir sonraki yıl, Amerikalılar İngiliz SAS komandolarından esinlenerek “Ranger” adını verdikleri seçkin komando birliklerini kurdu. İlk dönemde Amerikan Rangerları, SAS komandoları tarafından eğitildi. Amerikalılar da kısa sürede bu taktiklere uyum sağlayarak özellikle Pasifik’te Japonlara karşı gerilla yöntemlerini başarıyla uyguladılar.
Türk Askerî Kültüründe Komandonun Yeri
Türk askeri geleneğinde, gerilla ve komando tarzı savaş yöntemleri çok eski tarihlerden beri bilinmektedir. Ancak, Cumhuriyet öncesinde bu tür taktikleri uygulayan birliklere en belirgin örnek, Akıncı kuvvetleridir. Kökeninin Orhan Gazi dönemine kadar uzandığı düşünülen Akıncı kuvvetleri, XV. yüzyılda Evrenos Bey tarafından resmi bir yapıya kavuşturulmuştur. Düzenli ordu teşkilatının dışında kalan Akıncılar, genellikle genç ve güçlü bireylerden oluşan seçkin savaşçılardan oluşmaktaydı. Savaş öncesinde görevleri, düzenli ordu birliklerinden önce muharebe bölgesine ulaşarak keşif yapmak, istihbarat toplamak, ana kuvvetlere yol açmak ve düşman pusularından korumaktı. Muharebe sırasında ise az sayılarının avantajını kullanarak düşmana hızlı bir şekilde saldırırlar ve düşmana şok etkisi yaparlardı. Akıncı kuvvetleri, disiplinli ve senkronize hareketleriyle ün kazanmıştır ve modern Türk komando birliklerinin atası olarak kabul edilirler.
Öte yandan, Osmanlı / Türk askeri tarihinde gerilla harbi kültürü, büyük ölçüde 1878-1912 yılları arasında Balkanlarda yaşanan deneyimlere dayanmaktadır. Balkan toplumlarının oluşturduğu gayri nizami unsurlarla karşılaşan Osmanlı askerleri, zamanla onlarla benzer taktikler kullanmaya başlamış ve olumlu sonuçlar elde etmiştir. Bu çatışmalar sırasında, “çete” olarak adlandırılan muharip gayri nizami unsurlara karşı yapılan mücadeleler, “Çete Harekâtı” olarak bilinmekte ve “gerilla” terimi Türk askeri literatürüne girmeden önce bu unsurlar için kullanılmaktaydı. Osmanlı subayları, bu harp türüne özel bir literatür oluşturmuş ve kazandıkları deneyimleri doktrin haline getirmişlerdir. Bu bağlamda, Kıdemli Yüzbaşı Ömer Fevzi’nin 1909’da kaleme aldığı eser, dünya harp literatürüne giren ikinci gayri nizami harp talimatnamesi olarak kabul edilir.
Balkanlar dışında, Cumhuriyet’in ilanından önce Yemen’de, Trablusgarp’ta, Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde ve özellikle Milli Mücadele Dönemi’nde Türk Kurtuluş Savaşı’nda gerilla harbi örneklerine rastlanmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çıkan isyanlara karşı yürütülen operasyonlarda yeniden gerilla harbinin örnekleriyle karşılaşılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nde Türk ordusunda modern gerilla ve komando eğitimlerinin başlatılması, 12 Mart 1947’de Truman Doktrini’nin ilanıyla mümkün hale gelmiştir. Truman Doktrini’nin duyurulmasının ardından, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri politik ve askeri açıdan yakın bir iş birliği içine girmiş ve Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmaması nedeniyle taktik ve teknik açıdan dezavantajlı bir konuma düşen Türk ordusunun yeniden yapılandırılması için Amerika’dan yardım talep edilmiştir. Bu bağlamda, Amerikan ordusunun dünya çapında “model bir ordu” olarak kabul edilmesinin de önemli bir rolü vardır.
Türk Genelkurmayı, Türk ordusunun İkinci Dünya Savaşı’nda dikkat çeken modern gerilla taktik ve tekniklerinden uzak kalmasından dolayı bu alana önem verirken, Amerikalılar da muhtemel bir Sovyet taarruzuna karşı Türkiye’ye biçtikleri “ileri karakol” rolü nedeniyle gerilla eğitimine büyük önem atfetmekteydiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan ve İngiliz harp planlarına göre, Batı ittifakı içinde yer alacak Türkiye’ye verilen rol, müttefik ülkelerin hazırlıklarını tamamlamaları için Sovyet Ordusu’nu mümkün olduğunca oyalamaktı. Bu çerçevede, Türk Ordusu kuzeydoğu sınırından taarruz edecek Sovyet askerlerini ülkenin iç bölgelerine çekerek zorlu arazide gerilla harbi uygulayacak ve onları zayıflatacaktı. Bu şekilde, Sovyet birliklerine maksimum kayıp verdirecek ve Müttefik ülkelerin savaş öncesi hazırlıklarını tamamlamalarına olanak sağlanacaktı.
Belli Başlı Komando Eğitimleri
Komando unvanı, Türk Silahlı Kuvvetleri personeli arasından seçilen ve eğitimde başarılı olan subay, astsubay ve uzman çavuşlara verilen bir unvandır. Komandolar, en zorlu ve gelişmiş eğitimleri alan askerlerdir. İşte komando eğitimlerinin aşamaları:
- Fiziksel Hazırlık: Komando olacak adaylar, fiziksel dayanıklılıklarını artırmak için düzenli bir spor programı uygularlar.
- Su Eğitimi: Komandolar, su üzerinde operasyon gerçekleştirebilme yeteneği kazanmak için kayak ve su üstü eğitimlerine katılırlar.
- Paraşüt Eğitimi: Havadan operasyonlara katılabilmek için paraşüt eğitimi alırlar.
- Dayanıklılık Eğitimi: Uzun süreli görev yapabilmek için dayanıklılık eğitimi alırlar.
Komandolar, düşmana ani baskınlar yaparak düşman kuvvetlerini zayıflatır ve dost birliklere geniş hareket alanı sağlarlar. Deniz Komandoları ise deniz kuvvetlerinin özel birimlerine verilen bir unvandır.
Bu eğitimlerin başında 16 haftalık Komando Temel Kursu bulunmaktadır. Kursa öncelikle Kara Kuvvetleri Komutanlığından liyakatli ve gönüllü Subay, Astsubay ve Uzman Erbaşlar tercih edilir. Kurslara katılan personel tam teşekküllü hastaneden “Komando olur / Paraşütle atlar” raporu alması gerekir. Buna rağmen zorluklarla dolu bir kurs programı olduğundan fiziksel ve duygusal yetersizlikleri olan personel kursta başarısızlığa uğrayarak refüze edilir. Kurs başarı oranı yaklaşık olarak 1/3’te birdir.
Komando Temel kursunu tamamlayan subay ve astsubaylardan gönüllü olanlar, yılda bir kez düzenlenen komando ihtisas kursuna başvurabilirler. Bu zorlu kurs, seçkin hafif piyade-ordu/kara özel harekât kuvvetlerine personel yetiştirmeyi amaçlar ve 28 hafta sürer. Komando İhtisas Kursu, beş aşamadan oluşur:
- Derin Kar ve Şiddetli Soğuklarda Muharebe Harekâtı,
- Kara Komando Harekâtı,
- Su Üstü Komando Harekâtı,
- Hava İndirme Harekâtı,
- Meskûn Mahallerde Muharebe.
Bu eğitimlerden bazıları şunlardır; “Savaş Yüzme Eğitimi, göğüs göğüse muharebe ve yakın temas sporları, tahrip ve patlayıcı, derin sulardan geçiş, dağcılık, mağaracılık, paraşüt temel, muharebe istihbaratı ve istihbarata karşı koyma, sorgu ve sorguya mukavemet, kaçma kurtulma, silah eğitimi, haritacılık, yön bulma, arama bulma, teşhis ve tanıma, muhabere, keşif ve devriye, kamuflaj, hayat-ı idame, kayak vb. gibi” bir çok eğitimden oluşur.
Komando İhtisas Brövesi sahipleri komando unvanına sahip olur ve Piyade Komando Astsubay/Subay olarak adlandırılırlar.
Türkiye’de Komando Birlikleri ve Yapmış Oldukları Belli Başlı Görevler
Türk Kara Kuvvetleri’nde, Batılı muadillerinde olduğu gibi hafif piyade (dağcı piyade, hava indirme piyade, seçkin/elit hafif piyade-ordu/kara özel harekât kuvveti) ayrımı bulunmamaktadır; tümünün görevini komando tugayları üstlenmektedir. Dağ piyade görevini tüm tugaylar gerçekleştirirken, hava indirme görevini ise yalnızca 1nci Komando Tugayı üstlenmektedir. Ancak, Komando İhtisaslı personel ile Komando Temelli personel arasında bir ayrım olmadığı için özel harekât görevini yürüten belirli bir birlik bulunmamaktadır. Şu anda, Türk Kara Kuvvetleri bünyesinde 16 komando tugayı, 2 komando alayı ve çeşitli birlikler içinde komando tabur ve bölükleri bulunmaktadır.
Türk Komandoları, 1974 yılında düzenlenen Kıbrıs Barış Harekâtı’na hava indirme harekâtı ve helikopterlerle katılmışlardır.
Güneş Harekâtı, Hakurk operasyonu, Çelik harekâtı, Atmaca Harekâtı gibi Irak’ın kuzeyinde düzenlene çeşitli operasyonlara katılmışlardır.
2016-2020 Suriye harekâtlarında (Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı, Bahar Kalkanı Harekâtı), 2019-günümüzde ise Pençe harekâtlarında görev almışlardır.
Türk Komandolarının ruhunu ve doğasını daha iyi anlamak adına sizlere kendisi de örnek bir Türk komandosu olan hocamız Haluk ÜSTÜGEN tarafından kaleme alınan Kastaş Yayınları tarafından yayımlanmış, “1nci Komando Taburu 1974 Kıbrıs, Beşparmak Dağları’nda Yarma Harekâtı” başlıklı kitaptan tüm Kıbrıs Barış Harekâtı Şehitlerimizi ve Gazilerimizi saygı ve minnetle anarak Komandoyu daha anlaşılır kılmak adına örnek bir bölüm aktarmak istiyorum.
1nci Komando Taburu 1974 Kıbrıs, Beşparmak Dağları’nda Yarma Harekâtı
Hazırlık ve Başlangıç Safhası
1974 Mayıs ayında bizzat Tugay Komutanımız tarafından yapılan Muharebeye Hazırlık Testinde bölüğüm atış-tatbikat ve bedeni gelişme sınavlarına tabi tutulmuş, gösterdiği üstün performans nedeniyle eğitim birincisi seçildiğinden bu mümtaz bölüğün komutanı sıfatıyla mükâfat olarak Türkiye genelinde başarılı görülen Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Kuvvetleri’ne mensup mahdut sayıdaki subaylarla birlikte Brüksel’deki NATO Karargâhı’nda açılan “NATO Oryantasyon Semineri”ne gönderilmiştim.
Bu sıralar Ege Kıta Sahanlığı hususundaki anlaşmazlık gündemin baş maddesine oturmuş bulunuyordu. Türk-Yunan gerginliği yeni gelişmeler gösteriyor ve bizler gelişen durumları, kısa süreli olsa da Brüksel’de, yani suyun başında daha yakından takip edebiliyorduk. NATO Daimi Delegesi olarak görev yapmakta olan İlter Türkmen Bey’in verdiği bilgilerden, gelişmelerin kaygı verici olduğu kolayca anlaşılıyordu. Ancak bu gelişmeler sadece Ege Kıta Sahanlığı anlaşmazlığından kaynaklanan bir durum gibi değerlendiriliyor veya bize verilen bilgiler o çerçevede kalıyordu. Kıbrıs konusu gündemde hiç gözükmüyordu. Ne var ki asırların verdiği husumetten olacak, aynı görev alanında bulunan, özellikle küçük rütbeli Türk ve Yunanlı subaylara bu gerginlik daha çabuk sirayet ediyor ve aramızda sert bakışmalar, ufak-tefek omuz atmalar bu kısacık süre içerisinde hemen her gün cereyan ediyordu.
5 Temmuz cuma günü Türkiye’ye dönüş yaparak pazartesi günü kışlaya gittiğimde, tugayı olağan üstü bir hareketlilik içinde buluyor ve durumun vahametini daha iyi anlıyordum. Havaalanı bölgesinde adeta tüm emniyet kuralları bir kenara bırakılmış, birlikler birbirlerinin üzerinden havan ve makineli tüfek aşırma atışları yapıyorlar, atış, spor, tahrip, mayın ve ilk yardım eğitimleri ağırlıklı olarak uygulanıyordu, lnci Tk. Komutanım ve yardımcım Teğmen Atilla TURHAN’dan aldığım bilgilere göre; Tugaydan verilmiş olan “Hızlandırılmış Eğitim Programı” bir haftadan beri uygulanıyordu. Eğirdir Dağ ve Komando Okulu’ndan gelen yeni tertip erbaş ve erlerin “Hayat-ı İdame” ve intibak eğitimleri özel programlarla yaptırılarak, eski tertiplerin seviyesine getirilmeleri için azami gayret sarf ediliyordu. Tabur komutanım Yarbay Cemal ERUÇ’un ifadesine göre yeni alınan bir emirle bütün izinler durdurulmuştu. 2’nci Komando Taburu su altı eğitimi için Akçakoca’ya gitmişti, 22 Temmuz pazartesi günüde aynı eğitimi görmek üzere taburumuz bölgeye intikal edecekti. Bu bilgileri aldıktan sonra Belçika miskinliğini süratle üzerimden atarak işe koyulmaktan başka çare kalmadığı anlaşılıyordu.
Tabii bu arada tugay karargâh çalışmaları da gecenin geç saatlerine kadar devam ediyordu. Taburumuzun çeşitli bölgelerde, çeşitli görevleri ve her görevin alternatif planları mevcuttu. Bu planlar sıralı her komutana kendi seviyesinde, “Yeterli Bilgi Prensibi” çerçevesinde adeta kompirme olarak yutturulmuştu. Plan tatbikatlarında muhtemel harekât bölgelerinin havadan çekilmiş fotoğrafları, kabartma arazi modelleri ve harita üzerinde çalışmalar yapılır, en ince ayrıntılar münakaşa edilmek suretiyle hem ilgili komutanların durumlara intibakları sağlanır, hem de son değişikliklere göre olası hareket tarzları bütün detayları ile İncelenirdi. Bu çalışmalar yukarıdan gelen istihbarat raporları esas alınarak düşman, hava ve arazi değişiklikleri de dikkate alınmak suretiyle aralıksız devam ettirilirdi. Komando Tugayı’nın esas görevi itibarı ile intikalini hava yolu ile yapma önceliği, hava unsurları ile sıkı bir koordineyi ve müstakbel harekât bölgesindeki meteorolojik şartların ve limitlerin titizlikle takibini mecbur kılıyordu.
Bu esaslar deniz unsurları içinde aynı önemi taşımakta idi. Hatta çıkarma birlikleri için Med-cezir olaylarının çıkarma bölgesindeki etkilerinin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyordu.
Müşterek harekâtta unsurlar arasındaki koordinasyon ve mükemmel bir uyumun sağlanabilmesi için doğru değerlendirilmiş istihbarat bilgileri hayati önem taşımakta idi. Bu bilgiler güncel ve doğru olarak süreklilik arz ettiğinden, tugayımızın bölük komutanları kendilerine verilen görevleri harita ve yazılı evraka fazla takılma gereği duymadan başarabilecek seviyede idiler.
Benim bu ifadelerimden mevcut görevlerin basit olduğu değil, Komando Tugayı’nın subay, astsubaylarının en üst düzeyde yetişmiş personel olduğu ve bunların eğittikleri alt kademedeki subay, astsubay ve erlerinde üst düzey eğitim ve beceri seviyesinde oldukları anlaşılmalıdır.
Sırası gelmişken burada komandoların özellikleri, seçilmeleri ve eğitimleri hakkında özet bilgi vermeden geçemeyeceğim. Bu bilgilerin ve başarı sırrının daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle komandonun tarifini incelemek gerekiyor. Kimdir Komando?
Komando: Azim, tahammül ve teenni (İleriyi düşünerek acelesiz ve düşünceli davranma, tahammülün bittiği yerde dayanma gücünü devam ettirebilme yeteneği) sahibi, her türlü hava ve arazi şartlarında muharebe yeteneğine sahip, özel olarak yetiştirilmiş ve teçhiz edilmiş mümtaz askerdir.
Her yıl kuvvet komutanlıklarınca tespit edilen kontenjanlara göre Eğirdir Dağ ve Komando Okulu’nda subay ve astsubaylar için komando kursları açılır. Bu kurslara teğmenden kıdemli yüzbaşıya kadar, astsubay çavuştan üstçavuşa kadar olan rütbelerden istekli, kendisine güvenen veya herhangi bir sporla uğraşan subay ve astsubaylar iştirak ederler. Tahsis edilen kontenjanlara göre kıta komutanları müracaat eden personelden disiplin, bilgi ve becerisini takdir ettikleri, özellikle o zamana kadar görevlerinde temayüz etmiş olan tüm isteklileri kolordularda açılan seçme sınavlarına gönderirler.
Burada yapılan bedeni yetenek ağırlıklı testlerde birinci ve ikinci olan iki subay ile iki astsubay, kendi kategorilerinde biri asil, diğeri yedek olmak üzere tam teşekküllü askeri hastanelere ve Çubuklu’da ki Dalgıç Okulu’na sağlık ve basınç testi raporlarını almak üzere sevk edilirler. (Benim gidişim böyle olmuştu ancak ihtiyaca göre mevcutlar değişebilir) hastaneden “Komando olur – Paraşütle atlar” ve Dalgıç Okulu’ndan “Dalmasında mahsur Yoktur” raporlarını alan adaylardan başarı sırası dikkate alınarak gerekli olan subay ve astsubaylar kursa alınırlar. Genellikle uzun süreli komando kurslarına Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı’ndan Türkiye genelinde ortalama 40 subay, 40 astsubay kadar katılım olur. Oldukça güç engelleri aşmayı başararak kursa başlayan personelin bir kısmı zaman içerisinde kursun ağır şartlarına dayanamadıkları veya periyodik sınavlarda başarılı olamadıkları için refüze olurlar (Kendi istekleri veya Öğretim Kurulu kararıyla okul ile olan ilişkileri kesilerek kıtalarına gönderilirler. Bunların mevcudu bazı hallerde %65’i bulabilir.) Geri kalanları kursu başarıyla bitirerek bröve takmayı hak kazanırlar ve komando olurlar.
27 hafta süreli komando kurslarında; nefse güven, bedeni gelişme, yaz dağcılığı, komando harekâtı, özel hallerde muharebe, hayat-1 idame ve barınma, tahrip, havadan ikmal, su altı ve paraşütçülük gibi eğitimler nazari ve uygulamalı olarak verilir. Ayda bir kez yapılan nazari ve uygulamalı sınavlarda, öğretim kurulu tarafından tespit edilmiş olan standartları aşamayan veya komandonun tarifinde bulunan azim, tahammül ve teenniyi gösteremeyen ve de Komando Okulu’nun kendine özgü katı kurallarına intibak edemeyen personel kıtalarına gönderilirler. Gittikçe ağırlaşan eğitim ve disipline uyabilme performansını gösterebilenler kursu bitirip ideallerine kavuşabilirler.
Bu kursu bitirenlerden Öğretim Kurulu tarafından uygun görülenler belli bir süre sonra açılan 27 hafta süreli “Komando İhtisas Kursu”na çağırılırlar. Adından da anlaşılacağı üzere bu kurs bir master kursudur. Temel eğitimini tamamlayan komandonun tekâmülünü sağlar. Bu kursta komando kursuna ilaveten kış dağcılığı, kayak, ileri tahrip tekniği, arama-kurtarma gibi eğitimler verilerek, daha önce gördüğü bir kısım konularla paraşüt ve dalgıç eğitimleri pekleştirilir.
Bu aşamalardan geçme başarısını gösterebilen ve brövelerini takabilen personel, bedenen ve ruhen son derece gelişmiş, nefsine güveni tam, her türlü hava ve arazi şartlarında nizami ve gayri nizami muharebeyi sevk ve idare edebilecek bir yapıya sahip olarak Komando ve Hava İndirme Tugayları, Komando Okulu ile Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev alırlar.
Deli ırmaklarla, yalçın kayalarla yoğrularak olgunlaşmış ruhu, bedeni, vakarı ve duruşu ile dosta güven, düşmana korku verirler. Yılmaz, korkmaz, üşümez, uyumaz, yastığı mezar taşı, yorganı yapraktandır. Anadan, babadan, çoluk-çocuk ve yardan ayrı kalmak, ahirete kefensiz gitmek onun öncelikli kaderidir. Bunu çok iyi bilir, onun için daima hazırdır.
Yedek subay ve erlerimize gelince; bunlar Eğirdir’den gönderilen öğretmenler tarafından sınıf okulları ve acemi eğitim birliklerinde çeşitli testlere tabi tutularak, gönüllüler arasından bir miktar fazlası ile seçildikten sonra “Komando olur – paraşütle atlar” raporlarını alabilenler, yukarıda niteliklerini saydığım komando subay ve astsubaylar tarafından Eğirdir’de verilen 16 hafta süreli eğitime tabi tutulurlar. Eğitimini başarı ile tamamlayabilenler yine malum birliklere tertip edilirler. Erlerden bir kısmı Brüksel ve İzmir’deki NATO karargâhlarına gönderilir. (Anlattıklarım benim bildiğim 1986 yılına kadar olan uygulamalardır. Şimdiki kursların özelliklerini ve sürelerini bilmiyorum.)
Komando hakkında verdiğim özet bilgilerden sonra, özellikle sivil okurlarımın, ileride anlatacağım “İntikal ve muharebe” safhalarını daha iyi kavrayıp değerlendirebilmeleri için birazda Komando ve Hava İndirme Tugaylarının görev ve özelliklerinden bahsetmeyi uygun görüyorum. Zira bu kitabı yazma nedenlerimden ilki; komutanlarımın, Kıbrıslı hemşerilerimin ve askerlerimin istekleri, diğeri ise harekât esnasında gazete ve televizyonlarda röportajlarımı izleyerek cephe hatlarına, üzerinde sadece “Üsteğmen Haluk ÜSTÜGEN Komando Tugayı” yazılı zarflar içerisinde memleketimin her köşesinden yüzlerce mektup göndererek (Bunların bir kısmı bir çuval içerisinde birinci ateşkes molasında AYERMOLA Köyü’nün doğusundaki mevziimde bana ulaşmıştır) beni ve askerlerimi kutlayan, bizlere büyük manevi destek veren Asil Türk Milletini bilgilendirmek ve de bugün Takım, Bölük ve Tabur Komutanlığı yapmakta olan genç subaylara yaşanmış hatıralarla birinci elden tavsiyelerde bulunmaktır.
Tugayımız Kayseri’de iken denetlemeye gelen üst düzey bir komutan denetleme sonrasında subay – astsubaya hitaben yaptığı tenkit konuşmasında şöyle demişti;
“Arkadaşlar, iki gündür yaptığım denetlemeler neticesinde sizleri en yüksek eğitim düzeyinde, verilecek her türlü görevi en iyi şekilde yapabilecek seviyede görmüş olmanın gururunu yaşıyorum. Sizleri Osmanlı Ordusu’nun güvencesi ve en mümtaz sınıfı olan serdengeçtilere benzetiyorum. Onlar en yürekli, en bilekli askerlerden seçilirlerdi. Sizlerde öylesiniz. Onlar düşmanın gerisine sarkarak savaşırlar, kafalarına renkli bezler sararlardı. Sizlerin de esas görev bölgeleriniz genellikle düşman gerilerinde seçiliyor, başınızda mavi bere var. Tatbikatta da gördüm ki çelik başlıklarınızın çevresine rengârenk bantlar sarıyorsunuz. Yine onlar özel istihkak ile beslenirlerdi. Gördüm ki sizlere de çeşidi çok, yüksek kalorili yemekler veriliyor. Onlar düşmana at üzerinde saldırırlardı, sizlerde tayyareden atlayıp paraşütle, helikopterle saldırıyorsunuz.”
Komutanımızın bu deyişlerinden de anlaşılacağı üzere düşman derinliklerinde faaliyet göstermek bu birliklerin öncelikli görevidir. Asli görevleri arasında; cepheden taarruz eden birliklerin yolunu açmak, düşman kuvvetlerinin gerilerinde bulunan önemli tesislere, komuta ve muhabere merkezlerine, düşman ihtiyatlarına havadan, karadan veya suyoluyla sızarak baskın tarzında vurmak suretiyle düşmanı imha etmek, tedirgin etmek veya yıldırmak gibi görevleri bulunmaktadır. Bunlara ilaveten üstün performansından dolayı düşmanın güçlü olduğu ve inatla savunduğu hatlardan gedik açmak, düşman bölgesinde faaliyet gösteren konvoylara pusu kurmak, düşman havaalanları ve üzerindeki uçakları kullanılamaz duruma getirmek gibi görevlerde mevcuttur. Komando birliklerinin bu icraatları esnasında ateş desteklerinin koordinesi, iaşe ve ikmallerinin yapılması, görev bitiminde dost hatlara çekilebilmeleri, muhabere irtibatlarının tesis ve idamesi gibi oldukça zor ve riskli hususlar çok detaylı planlamalar gerektirdiğinden görevin zorluğu faktörü öne çıkmaktadır.
Bu arada komando kavramının başka bir tefsirini yaşadığım bir olay ile ifade etmekte yarar görüyorum;
Ben harekâttan sonra Türkiye – Ermenistan – Nahcivan – İran hudutlarının birleştiği Iğdır’ın Aralık kazasında Hudut Bölük Komutanı olarak göreve başladığımda, Rusya topraklarında yapılan tanıştırma protokolü esnasında, bölgede görev yapacağım süre içerisinde sık, sık kendisiyle temaslarım olacağı bana söylenmiş olan Sovyet siyasi subayı Üsteğmen TİBİLOV ile tanıştırılmıştım. Protokolü müteakip sofra faslı başlar başlamaz tarihimizi, hatta fıkralarımızı çok iyi bilen, çok güzel Türkçe konuşan Üsteğmen TİBİLOV yanıma gelip göğsümde takılı komando brövesini parmağıyla göstererek “Aramıza hoş geldin Üsteğmen Üstügen birlikte sorunsuz ve uyumlu çalışacağımızı umuyorum. Hududumuzda çoktandır komando subaylarıyla karşılaşmamıştık” dediğinde, kendisine “Ne fark eder ?” diye sordum. Sonraki görüşmelerimizden üsteğmen rütbesine rağmen diğerlerinden çok daha imtiyazlı ve protokol metinlerinin en altına imza atan TİBİLOV bana cevaben “Bizde Özel Kuvvetler (Spetsnaz), Paraşütçü, Komando ve Deniz Amfibi Subaylarının yanına bile yaklaşılmaz, gazinoları, hatta hanımlarının gittiği kuaförleri dahi ayrıdır” dediğinde bunu hayretle karşılamıştım. Eğer TİBİLOV’un söyledikleri doğruysa, bu ifadelerden Rus Ordusu’nda bu sınıflara ne kadar önem verildiği, itibar edildiği açıkça anlaşılmaktadır.
Maalesef dünya ordularının bazılarında “Komando” bir sınıf olarak ihdas edilmiş olmasına rağmen, bu camianın mensubu olarak bizler, bütün çabalarımıza rağmen dünyada önemli bir yeri olan ordumuzda bunu henüz sağlayamadık. Aslına bakılırsa bizim zamanımızda bu konuda bir ikilem mevcuttu. Şöyle ki; Teşkilat Malzeme Kadrosu (TMK)’nda subay, astsubaylar sınıfları ile belirtilirken (P. Yzb, İs. Ütgm, Mu. Bşçvş vb. gibi) Erbaş ve erler Komando unvanı ile anılıyordu. (Kom. Çvş, Kom. Er. gibi) Sanki aynı birlik kuruluşunda, erbaş ve erlerden oluşan bir komando sınıfı, subay, astsubaydan oluşan bir başka sınıf varmış gibi gözüküyordu.
Komando tugayı, kuruluş yılı olan 1965 ten 1979 senesine kadar yukarıda sayılan görevlerin ifası için ideal olan kadrosunu muhafaza etmiş, daha sonra kuruluş değişikliğine gerek görmüştür. Tugayın ana unsurlarını teşkil eden komando bölükleri eski kuruluşları ile (Barış Harekâtı’na bu kuruluş ile katılmıştır) kendi yağıyla kavrulabilen oynak, esnek, portatif ve sade bir yapıya sahiptiler. Kontrolü, sevk-idaresi daha kolaydı. Görevin tipine ve çapına göre tabur sıhhiye, muhabere takımları ile diğer muharebe destek unsurlarından yapılan takviyelerle 3 takımdan 6 adet “Özel Görev Timi” kurulma imkânı bulunuyordu. Bu timler ise özellikle “Düşük Yoğunluklu Çatışma” görevleri için ideal bir teşkilat oluşturuyorlardı.
Bu ideal teşkilata rağmen, özellikle meskûn mahal muharebelerinde kullanılan, cephe muharebelerinde kısa menzilinden dolayı etkin olmayan makinalı tabancaların fazla miktarda olması, bölüklerde zafiyet yaratıyordu. Zira, subay, astsubay ve Tim. K. çavuşların taşıdığı Thomson Mk. Tabancalarının miktarı 46 adet oluyordu. Bu durum, mevcudu 163 olan Kom. Bölüğünün hafif piyade silahı gücünü, haliyle de görerek uzun mesafeli ateş kudretini menfi yönde etkiliyordu. Bütün personeli keskin nişancı olan komando bölükleri için bu durum önemli bir eksik olarak görülüyordu. Nitekim ileride anlatılacağı gibi bunun acısı harekât esnasında bayağı çekilmiştir.
1979 senesinde yapılan kadro değişikliği ile bölük kuruluşlarına silah takımlarının dâhil edilerek orta tip havan ve geri tepmesiz topların verilmesi, Komando bölüklerini oldukça ağırlaştırmış ve hareket kabiliyetlerini kısıtlamıştır. Bu benim şahsi görüşüm olmakla beraber 1980 yılında Hava İndirme Tugayı Özel Görev Müfrezesi’nde Tim Komutanı olarak görev yaptığım ve bir görev dolayısıyla Doğuda bulunduğum sırada Elazığ Orduevi’nin bahçesinde zamanın Komando Tugay Komutanı rahmetli Eşref BİTLİS Paşa ile karşılaşmıştım. Komando Tugayı o sıralarda doğu Anadolu bölgesinde bir seri operasyonlar yapıyordu. Kendileri, komando tabur komutanları ve birtakım tanımadığım subaylarla birlikte toplantı halinde idiler. Beni yanma çağırarak oturtup çay ısmarladı. Tabur komutanlarına hitaben “Arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi Haluk Yüzbaşı Komando Tugayı’nm eskilerinden ve iyi bilenlerindendir. Kıbrıs Barış Harekatı’na da Komando Bölük Komutanı olarak katıldı.” diyerek söze girip uygulamaya konmak istenen yeni kuruluşu açıklarken, kendisinin buna karşı olduğunu, eski kuruluşun muhafaza edilmesi gerektiğini söyledikten sonra benim fikrimi sordu. Tabii bende yukarıda yaptığım kıyaslamaları ve diğer detayları beyanla komutanın fikirlerine iştirak ettiğimi söyledim.
Netice olarak yeni düzenleme ile birliğin ateş gücü yükselmiştir. Yeni alınan yüksek kapasiteli helikopterlerle bu kuruluştaki birliğin intikal sorunu da çözülmüştür. Ancak ben yine de bu teşkilatın nizami harp için uygun olabileceği, fakat gayri nizami ve komando tipi harekât için elverişli olmadığı kanaatindeyim.
Sonuç
Bu yazımızda komando sınıfının tarihçesi, ordudaki konumu ve yaptığı başlıca görevleri detaylı bir şekilde ele almaya çalıştık. Komando birimlerinin ortaya çıkışı, askeri tarih boyunca değişen ihtiyaçlar ve stratejik gereksinimler doğrultusunda şekillenmiştir. Özellikle, özel operasyonlar, düşman hatlarını geçme ve düşman geri hattına baskın düzenleme gibi görevlerde uzmanlaşmışlardır.
Günümüzde, komando birimleri modern orduların ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Esneklikleri, hızları ve yüksek düzeyde eğitimleri sayesinde, çeşitli askeri operasyonlarda kritik roller üstlenmektedirler. Terörle mücadele, rehine kurtarma, özel keşif operasyonları ve insani yardım operasyonları gibi çeşitli görevlerde etkin bir şekilde faaliyet göstermektedirler.
Yine bu ayki sayımızda komando birimlerinin askeri doktrinlerdeki önemini ve orduların modern savaş ortamında karşılaştığı zorlukları ele almaya çalıştık. Bu bağlamda kendisi 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılmış bir Komando subayı olan Haluk ÜSTÜGEN tarafından kaleme alınan Kastaş Yayınları tarafından yayımlanmış, “1nci Komando Taburu 1974 Kıbrıs, Beşparmak Dağları’nda Yarma Harekâtı” başlıklı kitaptan bir alıntı yaptık.
Sonuç olarak, komando birimleri, orduların savaş yeteneklerini artıran ve düşmanı etkili bir şekilde karşılayan önemli unsurlardır. Gelecekte, değişen tehdit ortamına uyum sağlayabilmek için, komando birimlerinin eğitim, teçhizat ve operasyonel yetenekleri sürekli olarak gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir. Bu şekilde, komando birimleri, ulusal güvenliğin korunması ve savaşın kazanılması için kritik bir rol oynamaya devam edecektir.
Yazımıza; deli ırmaklarla, yalçın kayalarla yoğrularak olgunlaşmış ruhu, bedeni, vakarı ve duruşu ile dosta güven, düşmana korku veren; yılmaz, korkmaz, üşümez, uyumaz, yastığı mezar taşı, yorganı yapraktan olan Türk Komandosunun ruhunu bizlere anlatan Komando Andıyla son vermek istiyorum.
Komando Andı
Korku nedir bilmeyiz.
Biz dağların erleri,
Yuva yaptık göklere,
Baş döndüren yerlere.
Engel tanımaz aşarız.
Yüce engin dağları.
El verir uzanırız mor siyah bulutlara.
Ben Türk Komandosuyum.
Düşmanı çelik pençemle ezerim
Her yerde ben varım.
Havada, karada, denizde, çölde,
Çatakta ve batakta.
Her zaman ve her yerde,
Daima hazır.
Kim?
Komando…
Süleyman Özmen
Mayıs 2024