Ve…
1984 yılından beri ülkemizin kanını emen vahşet, terör belası:
Vatanımızın bitmeyen çilesi,
Milletimizi sırtından vuran ihanet hançeri,
Nice kınalı kuzuların hayallerine son veren, ana yüreklerini kavurup dağlayan gerçek.
Bitmedi, bitirilemedi, 33 yıldan beri.
Ülkemin dağlarında yakılan ağıtların sesi de dinmedi…
Neden, nedendir diye soruyor?
Sesi sesime karışan yanık yürekler…
Ben, sen, o değil miyiz hepimiz?
Anlatmaz mı bu seslerin dili, barışa, kardeşliğe olan hasretimizi.
Unutuldu mu ki?
Beni, seni, onu, bizi, biz yapan Türk milletinin o muhteşem tarihi.
Şehitlerimizi, Gazilerimizi ‘Önce Vatan’ deyip de, kendini feda eden nice yiğitleri unutmak ne mümkün?
Ya onların ardında kalıp da, yanıp kavrulan acılı yürekleri?
Ülkemizi özellikle 2000’li yılların ilk çeyreğinde sarmalına alan terör belası; pek çok kınalı kuzuyu elimizden çekip aldı, o yiğitlerin hayallerini de, hayatlarını da söndürdü…
Pek çok ailenin ocağını yakıp kül etti. Anaların, babaların eşlerin yürekleri yandı, nice sevdalıların kalpleri kavruldu, çocukların boyunu bükük kaldı.
Neden?
Ne uğrunaydı bu yakıp yıkılan yıllarımız? Niçin kazıldı silah, patlayıcı dolu hendekler?
Ülkemin yanıp, yıkılan yörelerinde, insanlarımızın umutları da kavruldu…
Hâlbuki sonu, sonucu olmayan bir terör mücadelesi yerine; o vatan parçamıza, o bereketli topraklara sevgi tohumu ekilseydi, ekilebilseydi;
O verimli ovalarda silahların, patlayıcıların yerini, sapsarı buğday başakları alsaydı; ne de güzel olacaktı…
Olmadı, bırakmadılar, hep kargaşaya, hep teröre çalıştılar.
Devlet çözüm adına elini uzattı; uzatılan eli kesmek istediler!
Dağları, taşları bile kana boyadılar, binlerce askerimizin, polisimizin acımadan canına kıydılar. Yetmedi kendilerinden olana dahi silah sıktılar!
Bebek, kadın, yaşlı, genç demediler; binlerce sivil yurttaşımızı da katlettiler.
Dedik ya, adı terör belası.
Sadece ülkemizin değil, dünyanın en ölümcül hastalığı, vebası…
Adeta binlerce insanımızın enkazı kaldı o süreçten geriye,
Hala devam ediyor bu mücadele.
Vatan için, birlik ve beraberliğimiz için.
Nicelerimiz vatan uğruna can verdi,
Nicelerimiz vatan için feda etti her bir uzvunu hiç tereddüt etmedi.
Vatan ve vazife uğruna Şehit oldular,
Gazi oldular,
Ama hiçbir neden uğruna, vatan topraklarımızı parçalatmadılar.
Kimi zaman görürüz onları!
Yüreklerimizi dağlar,
Şehitliklerde bayrak olmuş, nice kınalı kuzular.
Her birinin başında Ay ile Yıldız;
Dualar mırıldanan analar,
Babalar, eşler, çocuklar,
Kardeşler, bacılar,
Türk milletinin onlara minnet borcu var.
An olur,
Onları da görürüz;
Kimilerinin görmez gözleri,
Kimilerine ayak olmuş tekerlekli sandalyeler;
Kimilerinin kopmuş elleri…
Geride kalan;
Sadece o dimdik bedeni…
Göğsünde bir madalya,
Onur onun, şan onun.
O bir terör gazisi.
2000’li yılların ilk yarısından beridir; aziz vatan topraklarımızın bölünmez bütünlüğü için ne yiğitler seve, seve can verdiği gibi; ne yiğitler de bedeninin pek çok parçasını vatanı uğruna feda etti.
Sırf terör belasına, birlik ve beraberliğimize kast eden hainlerin bu alçak emellerine mani olmak için.
Sırf vatanımızın, çocuklarımızın yarınlarının aydınlık, ülkemizin gelecek yıllarının güzel ve müreffeh olması için.
Ama bu son dönem öylesine acılarla dolu geçti ki!
Özellikle güneydoğuda yaşanan ama ülkemizin tüm sathına yayılan terörü önlemek adına; ‘’Analar ağlamasın’’ denilerek devletin uzattığı çözüm elini tutmak bir kenara; aldatılmışlığın üzerine türlü hainlikleri de katan tüm terör odakları, bu odaklara hizmet eden hainler giderek azdılar, azıttılar…
Ancak ne devletimiz, ne de bu uğurda savaşan cesur yürekler; vatanımızın bölünmez bütünlüğü için bu milli mücadeleden vazgeçti.
Hala devam eden bu mücadele, son terörist kalmayıncaya kadar da sürecek besbelli. Çünkü devletimizi yönetenler, her defasında bu yönde kararlılık mesajları verdi.
An geldi; bu mücadeleye yüreğini koyanlardan aşağıdaki cümlelerle dolu öylesine sesler yükseldi ki, kalbimiz dağlandı, o sözler yüreklerimize bir ok gibi saplandı.
İşte bir Terör Gazimizin yanık yüreğinden dökülen, bu süreci en iyi anlatan o sözleri:
‘‘Fakat biliyoruz ki, görmeden ümit ettiğimiz bu vatan için ölürsek; yazılsın kabrimize vatan mahzun, biz mahzun…’’ (Emekli Jandarma Binbaşı Gazi Mehmet Bedri Aluçlu – 19 Eylül 2014 Gaziler Günü konuşmasından)
Gazi Aluçlu Binbaşının bu cümlesi;
Son dönemde ülkemizin üzerine bir karabulut gibi çöken!
Milletimizin birlik ve beraberliğini tehdit eden türlü açılımlara, tüm dönüşümlere, bilinen teslimiyetlere, aman ‘çözüm süreci’ zarar görmesin denerek göz ardı edilen ama özellikle bölücü terör örgütü P.K.K’nın, bu terör örgütünün siyasi kanadı tarafından gözümüze sokula sokula yapılan kimi ihanetlere karşı yüreklerimizden kopup gelen feryadı anlatır.
Yüreklerimizden diyorum, çünkü ben de bir Gazi’yim. Ama öyle inanıyorum ki, bu feryatlar; yüreklerinde vatan, bayrak, millet, devlet sevgisi olan tüm yurttaşlarımızın ortak duygularına da tercüman olmuştur.
Gözlerini, vücudunun pek çok parçasını bu aziz vatanın dirliği, bölünmez bütünlüğü uğruna feda eden Aluçlu Binbaşı gibi nice kahramanlar; ülkemizin onuru ve gururudurlar.
Biz Gaziler:
Ülkemizin milli menfaatlerini, ay yıldızlı bayrağımızın şanını, şerefini, yurdumuzun bölünmez bütünlüğünü, vatan ve vazife uğruna seve seve hayatlarını feda eden şehitlerimizin aziz hatıralarını sonsuza kadar savunuruz.
Gaziler; bu aziz vatan uğruna seve seve şahadet mertebesine ulaşan şehitlerimizle, omuz omuza savaşmanın onurunu yaşar, gururunu taşırlar.
Şimdilerde ise; adeta bir akıl tutulması yaşanıyor ülkemde!
Milli değerlerimize, kem gözle bakanlar çoğalmış;
Ulvi değerlerimiz sorgulanır olmuş,
Kimi haddini bilmezler!
Kimi alçaklar; bayrağımıza el uzatma cüretini gösterir,
Kimileri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerini yakar, yıkar, devirir.
İnsani değerlerini yitirmiş utanmazlarca tartaklanan Malul Gaziler, yerlerde sürüklenir…
Kimi hainler yol keser;
Mehmetçiğimize, Polisimize kalleşçe ateş eder.
Kimileri kolluk gücü kurmuş, devlet gücünün yerine geçer…
Unutulmadı;
O kahpeliklerle dolu günler, geceler…
Cudiler, Çukurcalar, Aktütünler;
Unutulmadı;
P.K.K kurşunuyla katledilen nice Koçyiğitler.
Ülkemizin çevresi alev alev yanıyor,
Her yanı göçmüş Ortadoğu’nun,
Sınırımızın dibinde savaş çıkmış,
Her karesinde ölüm kol geziyor…
Ülkem Savaş riskini yaşarken,
Üstüne üstlük,
Bir de kimi açılımların sinsi yüzü, üstümüze çökmüşken;
Bir zamanlar verilen o amansız mücadele ne içindi?
Onca vatan evladı ne uğruna feda edildi?
Sorma, sorgulama,
Çözüm sürecini bozma;
Analar ağlamasın denildi!
Terörün kanattığı yürekler hiç eksilmedi…
Öyle ya!
Sonunda güya çözüm var.
Bak ama gör!
Yine üç yiğidi, Yüksekova’da;
Bir başka aslan yürekliyi,
Hem de 29 Ekim’de;
Diyarbakır’da kalleşçe vurmuşlar.
Anaların, babaların kolunu, kanadını kırmışlar.
Gözlerin olmasa da,
Kolların, bacakların bulunmasa da;
Bilirim yüreğin kan ağlar,
Canından can kopar.
Aluçlu Gazim…
Sen, ben, o, biz görevimizi yaptık diyerek geride duracağımız sanılmasın.
Bilinsin ki!
Gerektiğinde kalan beden parçalarımız da, feda olacak bu aziz vatana.
Not düşülsün!
Yazılsın tüm ihanetler;
Tarihin unutmaz hafızasına…
Sen üzülme Gazim:
Bu aziz topraklarımızın her karışı Şehitlerimizin kanıyla,
Nice kahramanların çabalarıyla,
Vatanına sevdalı yurttaşlarımızın alın teriyle hercümerç olmuştur.
Şanlı tarihimize bak:
Bu ülkeye yapılan tüm ihanetlerin günü gelmiş mutlaka hesabı sorulmuştur…
BALKAN SAVAŞLARI
Yirminci yüzyılın başlarında, yani 1910’larda, bir ayağı Adriyatik Denizinde, bir